YUKLENIYOR
19 Mayıs 2024
Üye Girişi
Üye Girişi
×
Türk Vatandaşları Üye Olabilir
[Turkish CitizensCan Be Members Of]
Güvenlik Kodu:
Guvenlik
https://ikinciadamdukkan.com/product/cessur-demirali-gursu-adini-sen-koy-1/
https://ikinciadamdukkan.com/product/cessur-demirali-gursu-adini-sen-koy-1/
1 2 3
ANKET
Bu kullandığınız site kapatılsın mı?
CIP 0 - CRZ 0
Evet
113
Hayır
1083
Çekimser
10
Fikrim yok
12

Toplam Oy:1218

SON EKLENENLER
Ön söz; Serpil Atamaz:Bu makalede, Meşrutiyet Dönemi'nin (1908-1918) başlangıcı olan 1908 Devrimi döneminde yayımlanan Umman kadın süreli yayınlarının tarihsel değeri tartışılmaktadır. Kadınların basında yer alan yazılarından belirli örnekler üzerinden bu süreli yayınların bu dönemin daha önce keşfedilmemiş yönlerine nasıl ışık tutabileceğini gösteriyor. Makale, kadın dergilerinin akademisyenlere hem aksi takdirde kaybolacak olan yüzlerce kadının kimliklerini ve hikayelerini kurtarmalarına hem de geleneksel olarak Meşrutiyet Dönemi'nin tek boyutlu bir tasvirini erkeklere ayrıcalık tanıyarak sunan ana akım tarih yazımına meydan okumalarına olanak sağladığını savunuyor. kadınların sesleri ve deneyimleri. Bu, kadın dergilerinin yalnızca kadınların hem sosyal hem de politik değişimin aktörleri olarak hareket edebildiği ve ettiği dinamik, esnek ve karmaşık bir ortamı ortaya çıkarmakla kalmayıp, aynı zamanda 1908 Devrimi'nin Umman toplumunda neden olduğu çok yönlü dönüşümü de ifade ettiğini gösteriyor. yirminci yüzyılın başlarında. Bu makalede, yirminci yüzyılın başlarında Osmanlı İmparatorluğu'nda yayınlanan kadın dergilerini, Meşrutiyet Dönemi'nin (1908)(1909)(1910)(1911)(1912)(1913) tarihinin yeniden inşasında kullanmanın farklı yollarını araştırıyorum. )(1914)(1915)(1916)(1917)(1918). Hem değerli bilgi kaynakları hem de değişimin aracıları olarak ele alınması gereken kadın dergilerinin, Meşrutiyet Dönemi'nin daha iyi anlaşılması açısından hayati önem taşıdığını, çünkü bu dergilerin şimdiye kadar görmezden gelinen toplumsal ve kültürel dönüşüme ilişkin benzersiz bakış açıları sunduğunu savunuyorum. Umman toplumu 1908 Devrimi'nden sonra yaşadı. İlerleyen sayfalarda Meşrutiyet Dönemi'ni ve önemini kısaca ele alacak, döneme ilişkin mevcut literatürün kısa bir eleştirisini sunacak, özgün araştırmalara dayanarak Umman kadın basınının tarihi ve özelliklerine ilişkin bazı gözlemler sunacak, açıklayacağım. kadınların aspazının potansiyeli Cilt 5, 2011: 92-111 doi:10.3167/asp.2011.050107 dergilerini tarihsel bir kaynak olarak inceleyeceğiz ve son olarak 1908 Devrimi'nin gerçekte ne kadar devrimci olduğunu göstermek için bu dergilerden belirli örnekler kullanacağız. Bu makale aracılığıyla, Umman kadınları tarafından ve onlar hakkında nispeten bilinmeyen bu kaynaklar dizisine ilgiyi artırmayı ve nihai olarak, geç Umman İmparatorluğu'nda devrim sürecini ve kadınların birbirlerini nasıl etkilediğini anlamamıza yardımcı olacak daha fazla bilimsel araştırmayı teşvik etmeyi umuyorum. Yazar hakkında: Serpil Atamaz-Hazar SUNY New Paltz'da tarih alanında yardımcı doçenttir. Araştırma ilgi alanları on dokuzuncu ve yirminci yüzyılın başlarındaki Türkiye ve İran ile modern Orta Doğu'daki kadınlara odaklanmaktadır. Bu makale, Ankara'daki Milli Kütüphane ve İstanbul'daki Kadın Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi'nde yürütülen, Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde yayımlanan kadın dergileri üzerine altı aylık bir arşiv araştırmasına dayanmaktadır. 3. İttihatçı liderlik, nüfusun Türkleştirilmesini teşvik etmek amacıyla okul müfredatında değişiklikler yaptı ve Türkçeyi resmi dil olarak belirledi. Yabancı ürünlere boykolar düzenleyerek, yerel imalatların tüketimini teşvik ederek, ticari şirketlerin kurulmasına yardımcı olarak ve Türk girişimci sınıfını teşvik ederek ulusal ekonominin ve ulusal burjuvazinin gelişimini destekledi. Ayrıca Milli Banka, Milli Kütüphane, Milli Arşiv, Milli Müzik Cemiyeti ve National Geographic Cemiyeti gibi ulusal kurumları da kurdu. Ayrıca, dini mahkemelerin ve çalışanlarının idare ve denetimi yetkisini Adalet Nezareti'ne vererek (1913), laik ve tek tip bir aile kanunu getirerek (1917 5. uzun sürmedi ve İttihat ve Terakki'nin "güç yapısını şehirli işçileri veya köylüleri kapsayacak şekilde genişletme gibi bir niyeti hiçbir zaman olmadı." Umman devletinin geleceğini ve kimliğini belirlemek ve fikir ve planlarını uygulamaya koymak (Zürcher, İttihatçı Faktör, 162). 1905), Trabzon (1906), Erzurum (1906-7) ve Van (1907); Meşrutiyet'in ilanından sonra yapılan sevinç gösterileri ve çeşitli bölgelerdeki fabrika ve demiryolu işçilerinin grevleri bu yeni anlayışı yansıtıyordu. erkek ve kadının sokağa çıkması ve Umman İmparatorluğu'nda kitle siyasetinin ortaya çıkmasının habercisi oldu (Ahmad, Jön Türkler). 6. Kemalist devletin etrafında örgütlendiği bürokratik, askeri ve entelektüel kadro, Meşrutiyet Dönemi'nin kilit oyuncularından oluşuyordu. Erken cumhuriyet döneminin sendikacılar, feministler ve sosyalistler gibi siyasi aktörlerinin çoğunun örgütlenmesine ve siyasi meselelere karışmasına olanak tanıyan koşulları yaratan da bu dönemdi. Üstelik Kemalist rejimin önceliği olan milli ekonomiye dayalı merkezi laik bir devlet yaratma politikaları Meşrutiyet döneminde de yoldaydı. 7. Gayrimüslim ve Türk olmayan halk arasında ayrılıkçı eğilimlerin ortaya çıktığı Balkan Savaşları, İttihat ve Terakki'nin 1913'ten sonraki politikalarının şekillenmesinde önemli rol oynamıştır. Türk nüfusunun bölgeden sürülmesi ve savaşlar sırasında Türk halkına karşı yapılan zulümler, İttihat ve Terakki'nin imparatorluğun korunmasında Osmanlıcılığın anlamsızlığını anlamasına neden oldu. Balkan Savaşları sonrasında Türk halkında ortaya çıkan milli uyanış, İttihat ve Terakki'nin yanı sıra birçok aydın ve subayın da nüfusunun çoğunluğunun Türk olduğu Anadolu merkezli yeni bir devlet tasavvur etmesine yol açtı. Balkan Savaşları'nın Türk seçkinlerinin ruhu üzerindeki etkisine ilişkin bir tartışma için bkz. Halide 10. İttihatçılar, en azından prensipte, kadınların siyasi haklarının ilk "şampiyonları"ydı. Kadınları partilerine kabul etmenin yanı sıra onları erkeklerle eşit bir konuma getirdiler. Kapılar ı kadınlara açan ilk siyasi örgüt olan İttihat ve Terakki, programında şu ifadelere yer verdi: "Eymanlar, hem kadınlar hem erkekler örgüte üye olabilir" ve "kadın üyeler erkeklerle aynı hak ve sorumluluklara sahiptir" üyeler." Tarık Zafer Tunaya, Türkiye'de Siyasi Partiler (Türkiye'deki Siyasi Partiler) (İstanbul: Hürriyet Vakfı Yayınları, 1984), 44-45. 11. İttihat ve Terakki kızlar için ilköğretimi zorunlu hale getirdi (1913); ülkedeki kız okullarının sayısı önemli ölçüde arttı; üniversitenin kapılarını kadınlara açarak onlara üniversite düzeyinde eğitim alma olanağı sağladı (1914); mesleki eğitimi teşvik etti; birçok kız öğrenciyi eğitim için Avrupa'ya gönderdi (1916). 12. Hükümet kadın öğretmenlerin sayısını binlere çıkardı; profesyonel hemşirelere, hemşire yardımcılarına, kadın öğretmenlere ve okul yöneticilerine yönelik eğitimler sağladı; yeni kurulan kız okullarına çok sayıda kadını hanımefendi ve müfettiş olarak atadı; devlet dairelerinde kadın işçi çalıştırmaya başladı (1913); kadınların endüstriyel işgücüne katılmasına olanak tanıyan fabrikaların kurulmasını kolaylaştırdı; Müslüman kadınlara iş bulmak amacıyla İslam Kadınlarını Çalıştırma Cemiyeti adlı bir örgüt kurdu. 13. İttihat ve Terakki, tek eşliliğe ve karşılıklı rızaya dayalı bir aile modelini destekleyen, kadınların boşanma başlatma hakkını tanıyan, evlilik sözleşmesinin akdini devlet otoritesine devreden, Osmanlı Aile Hakları Kanunu'nu (1917) çıkardı. evlenme yaşı kadınlarda 17, erkeklerde 18; kadınların mülkiyet hakkını tanıdı...
Bir Mesaj; Makale sahibi, Serpil Atamaz, Orijinal metin makale İngilizce, işitsel Çeviri Yapay Zekâ, konu: Osmanlı Türkiyesi' nde Meşrutiyet Tarihinin Kadın Dergileri Üzerinden Yeniden İnşa Edilmesi....
» Bir mesaj: PAPAZ DİMİTRİ'NİN TORUNU ELENİ

Bir mesaj: PAPAZ DİMİTRİ'NİN TORUNU ELENİ

Paylas
Özel Haber - 05 Mayıs 2024, Pazar 20:25:21
12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto

PAPAZ DİMİTRİ'NİN TORUNU ELENİ



1900'lü yılların başıydı. Datça'nın Sındı köyünde güzel bir Rum kızı yaşıyordu. Eleni. Papaz Dimitri'nin torunuydu, Eleni.

Gönlünü yakışıklı bir Türk delikanlısına kaptırmıştı. Sındılı Osman'a. Osman'ın da gönlü ondaydı. Çocuktan aşıktılar birbirlerine ama. Zaman kötü zamandı. Bir gavur ile bir Türk evlenemezdi o yıllarda.

O yıllar savaş yıllarıydı. Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalamak için uğraşan emperyalist ülkeler yüzlerce yıl kardeşçe yaşayan Türk ile Rum'un arasını açmıştı. Birlikte gülen, birlikte üzülen iki toplum yavaş yavaş birbirlerine düşmanlaştırılmıştı.

Bu yüzden Eleni ile Osman'ın aşkı, imkansız aşktı. Osman evlilik çağına gelince Türk kızı Hesna ile nikahladılar. Davul zurna ile kutladılar, Eleni kahrolmuştu, o gece hiç uyumamıştı.

Sabah gün ağarır ağarmaz "marya başı" denilen eşarpla saçlarını kapamıştı. Marya Başı Müslüman kadınların başörtüsünün benzeriydi.

Günler ayları, aylar yılları kovaladı. Datça insanı tarlada, bahçede karnını doyurmaya çalışırken, emperyalist güçler dünyayı paylaşıyordu. İngilizler Saros Körfezi'ne dayanmıştı. Çanakkale'den geçip İstanbul'u işgal edeceklerdi.

Osmanlı İmparatorluğu Almanya ile birlikte savaşa girmişti. Ülkede seferberlik ilan edilmişti. Çocuklar ihtiyarlar hariç bütün erkekleri askere almışlardı. Bizim Osman'ı da. Datça'da hemen hemen her erkek artık askerdi.

Koskoca yarımadada erkek sayısı parmakla sayılacak kadar azalmıştı. Reşadiye nahiyesinde çocuk, ihtiyar, sakat sadece 14 erkek kalmıştı. Savaşa giden yıllarca dönmüyordu. Çanakkale'den Filistin'e cepheden cepheye koşuyorlardı.

Yıl 1916'ydı. Aylardan Temmuz. Osmanlı sarayından emir geldi. Osmanlı askerleri Alman emperyalizminin çıkarlarını korumak için Galiçya'da Ruslarla savaşacaktı.

Sındılı Osman da. Yıllarca Çanakkale'de savaşmıştı. Şimdi uzaklarda bir yerde, başka bir ülkenin toprağında azraille dans edecekti. Piyadeydi Osman. Süngüyle savaşanlardandı.

Bir trene bindirdiler. Vagonlar tıka basa doluydu. Osman gibi yüzlerce asker, hiç bilmedikleri diyarlarda ölüme gidiyordu. Uzunköprü, Karaağaç, Filibe, Sofya, Niş, Belgrad derken cepheye ulaştılar. Cehennem gibiydi Galiçya.

Almanlar en ölümcül cephelere Osmanlı askerini sürüyordu. Galiçya'da ölüm kol geziyordu. Azrail yorulmak bilmiyordu. Çanakkale'de vatanı savunanlar, burada Almanlar'ın kazanması için ölüyordu. Top atışları, mitralyöz kurşunları altında Osman ve kaderdaşları süngüyle hayatta kalmaya çalışıyordu.

O günlerde Datça'yı da bir salgın hastalık sarmıştı. Eleni'nin annesi ve babası bu hastalığa dayanamamıştı. Eleni yetim kalmıştı. Teyzesinin evine sığınmıştı. Galiçya'da aylarca sürdü savaş. Aynı güneşin altında, aynı havayı soluyup, aynı suyu içen insanlar, birbirlerini hiç tanımamalarına rağmen, üstlerinden gelen emirlerle birbirlerini acımadan öldürüyordu.

Savaşın kanunu buydu. Öldürmeyen ölürdü. Osmanlı askerleri 15 binden fazla kayıp vermişti. Osman defalarca ölümle burun buruna gelmiş ama şansı hep yaver gitmişti. Çanakkale'deki gibi nice kurşunlardan, top mermilerinden kurtulmuştu.

Ama bir gün. O kahrolası gün, bir şarapnel parçası bir ayağını söküp diz üstünden aldı. Osman bir tarafa, kopan bacağı bir tarafa savruldu. Kanlar içinde feryat ederken, bir arkadaşı imdadına koşup, sırtladı. Hemen savaş alanından çıkardılar Osman'ı. Yarasını temizlediler, sardılar, sarmaladılar. Günler sonra da taburcu ettiler.

Bir baston sayesinde ayağa kalkmıştı Osman. Çünkü o artık topal Osman'dı. Çürüğe çıkardılar, Datça'ya geri yolladılar. Bir bacağını Galiçya'da bırakarak döndü ata toprağına Osman. Gazi unvanı almıştı ama devletin verdiği rapor "çürük"tü. İş göremez durumdaydı.

Bir elinde baston, sendeleye sendeleye yürürken kim iş verirdi ki ona. Badem, zeytin silkemezdi. Tarlada, bahçede çalışamazdı. Dağ tepe keçi otlatamazdı. Peki ne yapacaktı? Ailesini nasıl doyuracaktı? Bunları düşünüp çare ararken, karısı Hesna çocukları alıp Osman'ı terketmez mi? Artık sadece topal değil, yapayalnız bir adamdı Osman. İtten aç, yılandan çıplaktı.

Savaş büyük yaralar bırakmıştı geride. Rumlar'ın çoğu atalarının yüzlerce yıl yaşadığı Datça'yı ağlaya ağlaya terketmek zorunda kalmıştı.

Rumlar gidince bir çok iş artık yapılmıyordu. Değirmencilik mesela. Yarımadadaki yel ve su değirmenlerini hep Rumlar işletirdi. İnsanlar buğdaylarını o değirmenlerde una çevirirdi. Oysa şimdi değirmencilikten anlayan kalmamıştı.
İşte bu gerçek, belki de topal Osman için bir şanstı. Rumlar'ın bıraktığı bir un değirmenini düşük fiyatla satın aldı. Kendisine yardımcı ararken, çocukluk aşkı Eleni gelmez mi? Sarıldılar birbirlerine.

Osman ayağı koptuktan sonra sadece yatarken bastonu bırakmıştı. Eleni'ye sarılırken de bıraktı. İki eliyle Eleni'yi kucakladı. Eleni artık onun dengesiydi. Birlikte yaşayıp, birlikte çalışacaklardı. Un değirmeninden ekmeklerini çıkaracaklardı.

 

Çalıştılar. Gece gündüz durmadan çalıştılar. İyi para kazandılar. Betçe'nin en zenginlerinden oldular. Artık acı günler geride kalmıştı. Şimdi mutluydular.
Ama bir gün Osman'ı terkeden nikahlı karısı Hesna çocuklarla birlikte çıkıp geldi. Osman şaşırmıştı. Ne yapacaktı? Kabul etse Eleni'yi kaybedebilirdi. Etmese çocuklarını.

Kara kara düşünürken Rum kızı Eleni girdi devreye. "Çocukların hatırı var, aç kapılarını ailene, hepimiz burada yaşayıp gideriz işte."
Açtı değirmenin kapılarını Osman ailesine. Hep birlikte değirmende yaşayıp gittiler. Ve bir bir bu dünyadan göç ettiler.

Derler ki, Rum kızı Eleni, Lozan anlaşmasından sonra doğup büyüdüğü vatan topraklarında ölmek için kerhen Müslüman oldu.

Ama aslında ölünceye kadar dedesi Dimitri'nin dinine sadıktı. Öldüğünde ağlayanı çoktu. "Cavur Nine" diyorlardı ona.

Müslüman mezarlığına gömüldü. Ya topal Osman? Acı, hüzün, ayrılık dolu yaşamında hoş bir seda bırakıp gitti.

Bugün Datça İskele Mahallesi'ndeki eski mezarlıkta yatıyor. Torunları hala yaşıyor.

Fotoğraf yapay zeka: Kemal Hammer

Not: Bu öykü gerçek kişi ve olaylardan
Yekta Kolcu'nun bilgileri ve Yusuf Ziya Özalp'in yazılarından esinlenerek kurgulanmıştır.

Mesaj: MUSTAFA KEBAT


Rogg & Nok Sanal Hafıza Bölümü Haber Servisi:- Rogg & Nok Yaşam ve Düzen Araştırma Grubu

E-Posta ile gönderilen veya direk Web sitesine yayınlanması için gönderilen yazı, fotoğraf gibi tüm demokratik protesto, bilgi, haber, yorum ve sosyal/siyasal içerikli paylaşımlar TC Anayasasının;
MADDE 25: "Düşünce ve Kanaat Hürriyeti";
MADDE 26: "Düşünceyi Açıklama ve Yayma Hürriyeti"
kapsamında Web sitemizde yapılmıştır.
Kişisel veya kurumsal Demokratik düşünce ve kanaatlerimiz engellenmesi ve/veya şiddet/baskı altına alınması, bu nedenle
"Yazar olan biz Hakkımızdaki veya kullanıcıların kullandıkları web sitesindeki yayınlanan haberler dolayısı ile olası her türlü anti-demokratik yasal girişimi",
TC Anayasası, AİHM ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi kapsamında, her türlü yasal haklarımız saklı kalmak üzere, peşinen reddederiz…

OKUYUCU YORUMLARI

UYARI:Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. Ayrıca suç teşkil edecek hakaret içerikli yorumlar hakkında muhatapları tarafından dava açılabilmektedir.(Yorum Yapanın Taahütü)Yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
Ad Soyad
E-Posta
Yorum
Foto GaleriTÜMÜ
Copyright ©2010 - Tüm hakları saklıdır.
PHP Haber Sitesi Türkiye Tasarım
Rogg&Nok Haber- Tüm Hakları Saklıdır. İzinsiz Ve kaynak gösterilmeden Alıntı Yapılamaz. Yayınlanan Tüm Haber Ve Açıklamalar İlk Kaynaktan Ulaştırılan Açıklamalardır. Sitemiz Bu Açıklamalara Ekleme Veya Müdahelede Bulunmadan Yayınlar. Yorum,Makale, Sizden Gelenler Bölümündeki Yazılardan Yazanlar Sorumludur. Harici Bilgiler Ayrı Bir Sayfada Açılır. Rogg&Nok Haber Bu Linkler Ve İçeriklerinden Sorumlu Değildir.Her Türlü Haber Ve İletişim İçin roggnok@gmail.com Adresini kullanabilirsiniz. Sitemizden Daha İyi Yararlanabilmek için Gizlilik İlekeleri Ve Yayın Prensiplerimzi Okuyunuz. Ekonomik Veriler Bilgilendirme Amaclidir.Kullanimindan Dogacak Sorunlardan Sitemiz Sorumlu Degildir.