CHP, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne (İBB) yönelik soruşturmalar kapsamında aralarında Ekrem İmamoğlu'nun da olduğu çok sayıda kişinin tutuklanmasının 100. günü nedeniyle toplantı düzenledi.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Şişli'de düzenlenen '100 Karası' temalı toplantıda konuştu.
Özel'in açıklamasında satırbaşları şöyle:
"Meclis grup toplantımızın olduğu gün ve saatte burada sizlerle birlikte akşam da her şeyin başladığı yerde, her şeyin başladığı saatte 20.30'da hep birlikte Saraçhane'deyiz. Bir büyük adaletsizliğin karşısında, bir demokrasi utancının tam ortasında mücadelemizle dimdik durmak için, hatırlamak, hatırlatmak için, unutmamak, unutturmamak için, bir kez daha kenetlenmek için buradayız.
Hepinizi sevgiyle, saygıyla, umutla ve dirençle selamlıyorum. Bugün siyasi tarihimize kara bir leke olarak geçen 19 Mart darbesinin tam 104. günü. Cumhurbaşkanı adayımız Ekrem İmamoğlu'nun tutuklanmasının ise tam 100. günü.
Milli iradenin adliyelerde, saray koridorlarında boğulmak istendiği, halkın egemenliğine pusuların kurulduğu bir süreci yaşıyoruz.
"TÜRKİYE SİYASİ TARİHİNİN YÜZ KARASIDIR"
Tam 100 gün önce bugün 15,5 milyon insanın sandığa giderek oy verdiği bir Cumhurbaşkanı adayı adaylaştığı gün tutuklandı. Bugün 100. gün. Yüz karasıdır. Demokrasinin yüz karasıdır. Adaletin yüz karasıdır. Bu süreç Türkiye siyasi tarihinin yüz karasıdır.
19 Mart'tan bu yana sokaklardayız, meydanlardayız. Gençlerin dediği gibi miting için değil, eylem için meydanlardayız. Bir darbeye karşı direnme hakkımızı kullanıyoruz. Çünkü bu milletin tarihinde aslında bir direnişin tarihi yatar.
Tarihte zalimler hep var, var olmuştur. Bundan sonra da olacaktır. Ama direniş ile de vardır. Kazananlar hep direnenler olmuştur.
Ekrem İmamoğlu 100 gündür gururuyla, onuruyla o hücrede dimdik ayakta duruyor. Atılan iftiralardan hiçbirisi ona yapışmadı, yapışmıyor. Biz de milletimizle birlikte 100 gündür meydanlardayız. Ekrem Başkanı hapse atanlar da korkudan insan içine çıkamazken biz beraberiz, birlikteyiz, omuz omuzayız. Birbirimizin yüzüne gözüne bakıyor, birbirimizden güç alıyoruz.
"MİLLET VİCDANI KARALARA DEĞİL SİZE BANA EKREM BAŞKANA İTİBAR EDİYOR"
Bu millet vicdanı karalara değil, size, bana, Ekrem Başkana itibar ediyor. Bu millet devleti kendi çıkarları için kullananların değil, gerekirse yalın ayak, çıplak elle adalet mücadelesi verenlerin yanında duruyor.
Değerli arkadaşlar, bu iktidar 100 gün önce milletin gözünden de gönlünden de düşmüştür. Bu iktidar aslında 100 gün önce kaybettiğini itiraf etmiştir. İşte bu yüzden bugün aynı zamanda milletin henüz tecelli etmemiş iradesinin ilan edilmemiş de olsa zaferinin 100. günüdür.
100 gündür bu ülkeyi yönetenler artık meşru bir iktidar değildir. Bir avuç insandan oluşan bu yapı baskıyla ayakta durmaya çalışan yitik bir rejimi temsil etmektedir. Demokrasilerde aslolan ise milletin iradesine saygı duymaktır. Milletin istediği yönetime gelir, istemediği gider. Millet karar verdi. Adalet ve Kalkınma Partisi 23 yıldır iktidarda. Millet karar verdi, Recep Tayyip Erdoğan Başbakan oldu, Cumhurbaşkanı oldu. Aynı millet 31 Mart 2024 günü bir karar verdi ve Cumhuriyet Halk Partisi'ni, partimizi, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün partisini aynen kurulduğu gün gibi o gün de Türkiye'nin 1. partisi yaptı.
"AK PARTİ İLK KEZ YENİLGİ İLE TANIŞTI"
AK Parti ise kurulduğu günden sonra ilk kez yenilgi ile tanıştı. Seçim gecesi yaptığım açıklamada şöyle demiştim. Bu galibiyetin kaybedeni yoktur. Bizim başarımız kimsenin hezimeti olmayacaktır.
Bu sonuçları bizi rehavete sevk edecek bir galibiyet olarak değil, seçmenin açtığı geleceğe yönelik bir kredi olarak değerlendiriyoruz. Böyle söylemiştim.
O gün kazandığımız belediyelerle ertesi sabah daha iyi hizmet için, milletin gönlüne girmek için yola koyulduk. Belediye başkanlarımız var güçleriyle durmadan, yorulmadan çalıştılar. İhtiyacı olanlara partisine bakmadan, siyasi görüşüne bakmadan yardım götürdüler.
"BİZLE YARIŞMAK YERİNE..."
Seçimlerden sonra 6-7 ay sonra yaptığımız araştırmalarda başkanlarımızdan, belediyelerimizden memnuniyet oranı Türkiye ortalamasında yüzde 58'leri buldu. Başkanlarımızdan yüzde 70'e varan memnuniyet oranlarını yakalayanlar oldu. AK Parti de aynı ölçümleri yaptırdı. AK Parti'nin kendi ölçümlerinde bizim 58 bulduğumuzu onlar 61 olarak ölçtüler. Partimizi de bugün de olduğu gibi o gün de bugün de bütün araştırma şirketleri Türkiye'nin 1. partisi geleceğin iktidar partisi olarak ölçtüler, ilan ettiler.
O gün iktidarın yapması gereken bizimle hizmette yarışmaktı. Ama onlar bizde yarışmak yerine, bizle yarışmaktan korkarak bizim demokrasiye duyduğumuz saygıyı, 47 yıl gösterdiğimiz saygıyı millet onlardan Cumhurbaşkanlığı seçiminin takviminin başlayacağı güne kadar sadece 47 ay bekledi. Bırakın 47 ayı, 47 gün bile milletin kararına hürmet edemediler.
"PANİKLE İKİ YOLA BAŞVURDURLAR"
Yükselen bir panik, bitmeyen bir kibirle millete cephe aldılar. Önümüzü kesmek için iki yola başvurdular. Önce belediyelerimizi çökertmeye çalıştılar. SGK ve vergi borçlarını pek çoğu kendi dönemlerinden kalan faiz üstüne faiz binmiş fahiş borçları bizim başkanlarımızdan bir seferde, tek seferde kesmek istediler ve bunu büyük oranda yaptılar.
"BAKANLARININ GÖZLERİNİN İÇİNE BAKA BAKA SİLKELEYİN DİYE..."
Belediye başkanlarımızın ekonomik olarak zor durumda kalması ve millete hizmet edememesi için canlı yayında bakanlarına gözlerinin içine baka baka bunları biraz silkeleyin diye talimat verdiler. Ama başkanlarımızın azmi, kararlılığı, yetenekli ekiplerinin mücadelesiyle hizmeti aksatamadılar.,
Buradan bir sonuç çıkmayınca bu sefer yargı kumpaslarına giriştiler. Bunun için onlara Zekeriya Öz gibi kullanışlı bir ....
"265 GÜNDÜR ADALET AYAKLAR ALTINDA"
Mahkeme mahkeme gezdirdikleri, Canan Kaftancıoğlu, Enis Berberoğlu, Selahattin Demirtaş, Can Atalay, Sözcü Gazetesi, Selçuk Kozağaçlı, Grup Yorum, Türk Tabipleri Birliği, Sırrı Süreyya Önder davalarında görevini verilen siyasi talimatları harfiyen yerine getiren sonra Bakan Yardımcısı olarak Ankara'da ödüllendirilen seyyar giyotini buldular ve bu ismi anayasaya aykırı bir kararla Adalet Bakan Yardımcılığı gibi siyasi bir makamdan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına atadılar. 9 Ekim'den bu yana 265 gündür İstanbul'da ve Türkiye'de adalet ayaklar altında, vicdan ayaklar altında.
Muhaliflere, siyasetçilere, gazetecilere, belediye başkanlarımıza, pırıl pırıl bürokratlarımıza soruşturmalar açıldı, haksız tutuklamalar yapıldı. İlk olarak 30 Ekim'de Esenyurt Belediye Başkanımız Ahmet Özer tutuklandı, yerine kayyım atandı. Esenyurt Halkı'nın yüzde 51 oyla seçtiği Ahmet Özer 244 gündür tutukludur. 244 gündür Esenyurt Belediyemiz işgal altında, Esenyurt'un iradesi esirdir. Takip eden günlerde Beşiktaş Belediye Başkanımız Rıza Akpolat'ı tam 165 gündür tutuklu. Beykoz Belediye Başkanımız Alaattin Köseler 119 gündür tutuklu. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız, Cumhurbaşkanı adayımız Ekrem İmamoğlu 100 gündür tutuklu. Şişli Belediye Başkanı Emrah Şahan, Beylikdüzü Belediye başkanımız Murat Çalık yüzer gündür tutuklular. Büyükçekmece Belediye Başkanımız Hasan Akgün, Gazi Osmanpaşa Belediye Başkanımız Hakan Bahçetepe, Avcılar Belediye Başkanımız Utku Caner Çaykara, Ceyhan Belediye Başkanımız Kadir Haydar, Seyhan Belediye Başkanımız Oya Tekin 27'şer gündür tutuklular, zindandalar.
"HEPSİNİN ARKASINDAYIZ"
Onlarla birlikte 27 gündür, 100 gündür, 119 165 gündür içeride olan bürokratlarımız var. Tek suçları aldıkları görevi hakkaniyetle yapmak. İçeride halen durduklarına göre kendilerine verilen iftira talimatnamelerine uymamak, gerçeğe aykırı beyanlar verip birbirini karalamamaktır. En en yeni bürokratımızdan yıllardır birlikte mücadele ettiğimiz arkadaşlara kadar Silivri'de ve Türkiye'nin çeşitli yerlerinde esaret altında tutulan namuslu insanlara buradan bu salondan selam yolluyoruz. Hepsinin arkasındayız, hepsinin yanındayız, hepsinde gurur duyuyoruz.
"İMAMOĞLU ADAY OLDUĞUNDA BU TABLODAKİ TÜM İLLER KIRMIZI OLACAK"
Gençler, gençler, gençler yukarıdan birine sesleniyorlar. Arkamda da bir tablo var. Bundan bir seçim önce Cumhuriyet Halk Partisi kıyılardaki oralarda da kesintilerimiz vardı. Kıyılarda belediyeleri alan 1. parti olabilen bir durumdan Cumhuriyet Halk Partisi bu ruhla, bu dayanışmayla Ekrem İmamoğlu gibi, Mansur Yavaş gibi her birisi bu ön saflarda oturan değerli Büyükşehir Belediye başkanlarımızın, il belediye başkanlarımızın, ilçe, belde belediye başkanlarımızın, doğru adayların doğru projelerle, temiz yüreklerle cesaretle çıktığı yolda 47 yıl sonra ortaya çıkan tablo böyledir.
O bahsedilen isim Cumhurbaşkanı adayı olduğunda ve sandıklar açıldığında bu bu tabloda kırmızı olmayan hiçbir il kalmayacaktır. Buna inanıyoruz ve buna güveniyoruz.
"MİLLET ERKEN SEÇİM İSTERKEN DARBEYİ ERKENE ÇEKTİLER"
Bizler erken seçim istiyorduk. Erken seçimin adayı erken belirlenir diye yola çıktık. 23 Mart'ta ön seçimle adayımızı belirleyeceğimizi ilan ettik. İşte o zaman telaşla tüm tuşlara birden bastılar. Millet erken seçim isterken onlar darbe hazırlıklarını erkene çektiler.
Ekrem Başkanımız ön seçim başvurusunu yaptığı günden bir gün sonra 22 Şubat'ta 31 yıllık diplomasına soruşturma açtılar. Bu hukuksuzluğa razı gelmeyen Fakülte Dekanı istifasını verdi gitti. 19 Mart günü Fakültenin yönetim kurulu toplanacaktı. Sürekli o yönetim kuruluna 7 kişilik yönetimde 4 yetmez. 5'i buldunuz mu?
Diploma iptal olacak mı diye sordular. İşletme Fakültesi'nin onurlu öğretim üyeleri, yönetim kurulu üyeleri buna yanaşmayınca bir gece önce iftar vaktinde hava kararmışken fakültenin değil üniversitenin yönetim kurulunu ring seferlerini düzenleyecek, boyanacak duvarlara boya alacak, fakültelerin üniversitenin ortak alanlarının ortak kararlarını verecek ancak diplomayla, transkriptle, dersle, notla, eğitimle alakası olmayan İstanbul Üniversitesi Yönetim Kurulu İşletme Fakültesi'nin verdiği diplomayı tek başına ve yetkisizce iftar vaktinde biraz önce Ekrem Başkanın videosunu istediğiniz izlediğiniz noktada iptal ettiler.
Ekrem Başkan'ın 31 yıllık diplomasını iptal edenlerin yaptıkları kötülük şuydu. Bu ülkede artık hiçbir kağıdın değerinin olmadığını, canları istediğinde herkesin mazbatasına tapusuna diplomasına bankadan aldığı mevduat cüzdanına, memurdan aldığı evlendirme cüzdanına çökebileceklerini bu ülkede devletin sözünün kıymetinin ve güvencesinin olmadığını maalesef tüm dünyaya ilan ettiler.
"UTANÇ KARARI 55 GÜN TEBLİĞ DAHİ EDEMEDİLER"
Bu utanç kararını 55 gün boyunca tebliğ dahi edemediler. Tebliğden sonra açılan davada mahkemeye istenen belgeleri sunamadılar. Onun yerine birileri Hakimler Savcılar Kurulu'ndan belgeleri isteyip de vermeyenlere yanlış yapıyorsunuz demek yerine belgeleri isteyen heyeti ilk kararnameyle dağıtıp Türkiye'nin dört bir yanına sürdüler.
"ERDOĞAN EKREM BAŞKANDAN O KADAR KORKTU Kİ..."
Erdoğan Ekrem başkandan o kadar çok korktu ki diplomayı iptal etmekle yetinmedi. Diploma iptalinden sonra saatler sonra bir sahur vaktinde başkanımızın evine yüzlerce polis ile birlikte geldiler. Tepedeki bir kişi, üç savcı, üç hakim ve üç gizli tanıkla bu milletin hafızasından hiçbir zaman silinmeyecek bir darbeye kalkıştı. İnsanlar tepki göstermesini istediler. Gösterileri yasakladılar. Meydanları ablukaya aldılar. Otobüsleri durdurdular.
Metro istasyonlarını kapattılar. Köprüleri kaldırıp vapurları bağladılar. Tarihi yarımadaya adeta tecrit uyguladılar. İnsanları korkutmaya, sindirmeye çalıştılar. Ancak hiçbir zaman zalime boyun eğmeyen bu millet yine direndi. Bu dirilişe engel olamadılar. Cumhuriyet Halk Partililer Vatan emniyetinin önünde, öğrenciler Beyazıt Meydanı'nda toplandılar. İki tarafta da binlerce, on binlerce polis metrelerce barikat vardı. Öğrenciler ve CHP'liler önlerindeki barikatları yıkarak Saraçhane'ye yürüdüler. Saraçhane'de buluştular.
"15,5 MİLYON VATANDAŞ SANDIĞA KOŞTU"
7 gün, 7 gece aynı meydanda, aynı otobüsün üzerinde, aynı mikrofondan seslenerek tarihe geçen eylemleri hep birlikte yaptık. 23 Mart geldiğinde 2 milyon üyemizle yapacağımız ön seçimi yasaklamaya, engellemeye kalktılar. Üye sandıklarımızın yanına dayanışma sandıklarımızı koyduk ve milletimizi sandıklara davet ettik. Bu kolay bir davet değildi. Sadece 3 gün vardı. Sadece 500.000'i son 1 ayda koşup gelmiş 2 milyon üyemiz vardı ve orada sizlere üyelerimize güvendik. Dedik ki dayanışma sandığından herkesi haberdar edin. Oy kullanmaya onları teşvik edin. Sandığa kadar eşlik edin dedik ve o gün sayenizde bu aziz millet 15,5 milyon vatandaşımız sandığa koşup oy kullandı.
"EN GENCİ 18 EN YAŞLISI 104 YAŞINDAYDI"
Ve 15,5 milyon vatandaşımız sandığa koştu geldi oy kullandı. En genci 18, en yaşlısı 104 yaşındaydı. Karnında 3 aylık bebeği ile gelen de oldu, 90 yaşında iki bastonuyla merdivenleri tırmanan da oldu. Geldiler, seçtiler, tarihe geçtiler.
O gün o gün biz başka çare yoktu, bu millete gittik. Bu milletin önüne sandık koyduk. Onlar o gün sandık kurmadılar ama kumpas kurdular. Sandıklar açılıp oylar sayılırken Ekrem başkanımızı ve arkadaşlarımızı demir parmaklıkların arkasına koyup üzerlerine demir kapıları kapattılar. İşte bugün o tutuklamanın 100. gününde bir aradayız.
100 günde ne yalanlar, ne iftiralar attılar. Bir ay sonra birbirinizin yüzüne bakamayacaksınız dediler. Balyozda, Ergenekon'da İstanbul seçimlerinin iptalinde hangi kumpasları kurdularsa o kumpasların bir benzerini kurdular. İnsan hafızası hem kuvvetli hem zayıf. Unutmamamız gerekenleri unutmuyoruz ama bazen unuttuklarımız da unutmamak gerektiği noktada bir kenarda duruyor.
"EY ERDOĞAN, TÜRKİYE'NİN GÖZLERİNİN İÇİNE BAKARA SÖYLÜYORUM İMAMOĞLU MASUMDUR"
Ona sesleniyorum. Ey Erdoğan! Bundan 2 ay önce, 3 ay önce, 100 gün önce demiştin ki bir ay geçsin. Birbirlerinin yüzüne bakacak, ailelerinin gözünün içine bakacak halleri kalmayacak. Atılacak iftiralara, yalanlara, gizli tanıklara ailelerin birbirine düşmesine güveniyordun. Bak bu meydanda bu salonda hep beraberiz. Biraz önce Türkiye'nin dört bir yanında olduğu gibi. Buradan ben bu salonu dolduranların gözlerinin içine, Ekrem Başkanın değerli eşinin gözünün içine, ailelerin gözlerinin içine, Türkiye'nin gözünün içine bakarak söylüyorum. Ekrem İmamoğlu ve arkadaşlarımız masumdur. Atılanlar iftiradır. İnsan içine çıkamayacaklar. Siz iftiracılarsınız. Sizlersiniz. Biz buradayız. Buradayız. Hep birlikteyiz.
"EKREM BAŞKANIN BİR VESİKALIK FOTOĞRAFINA YENİLECEKSİNİZ"
Ekrem Başkan sosyal medya hesabından sesini duyuruyor diye sosyal medya hesabını kapattılar. Fotoğraflarını, pankartlarını, afişlerini toplattılar. Oysa İstanbul'un son seçilmiş, halen daha İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı unvanını taşıyan kişisi Ekrem İmamoğlu'dur.
Tutuklu olduğu için yerine grubumuzdan bir vekil seçilmiştir. İstanbul'un seçilmiş belediye başkanı geri dönene kadar onun görevine vekalet etmektedir.
Oysa seçilmiş kişinin resmini belediyenin panolarından, sesini seyahat edilen metroların vagonlarından kaldırmaya çalışanlara buradan söylüyorum. Yasaklamalarla, resim indirmeyle, ses kısmayla bu milletin gönlünden Ekrem Başkanı sökemezsiniz. Yenileceksiniz. Yenileceksiniz. Bütün resimleri indirseniz, pankartları toplasanız, bütün sesleri kıssanız da günü gelecek Ekrem başkanın bir vesikalık fotoğrafına yenileceksiniz. 100 gündür, 100 gündür hiçbir iddialarını ispat edemediler. Boş dosyalar ellerinde patlayınca itirafçı aramaya başladılar.
"BİR ÇOCUĞUN KUMBARASINA DAHİ EL KOYDULAR"
Ailelere, evlatlara, eşlere saldırıyorlar. Para bulacağız diye küçük bir çocuğun kumbarasına dahi el koydular. Bir kızımızın kulağındaki küpeyi alıp onu altın sanıp sökmeye kalktılar, kulağına dedektör tuttular. Kadın tutuklulara avukatları olmadan uzaktan bağlantıyla ekrandan bağlanıp "Süremiz dar. 5 dakikan kaldı. 5 dakika içinde istediklerimi söylemezsen, benim dediğim gibi bir ifade vereceğini söylemezsen beni de evladını da 20 yıl göremezsin" diyecek kadar haysiyetsizleştiler.
"HSK'YE SESLENİYORUM"
Ve yine ve yine bir tutukluyu Kandıra Cezaev'inden Çağlayan'a rızası olmadan, haberi olmadan, ailesi bilmeden, avukatı çağrılmadan götürdüler. Orada bir salona değil bilinmedik bir odaya götürüp bir başsavcı, üç savcıyla karşısına geçtiler. Psikolojik baskı, sosyal işkence, tehdit ve avukatım nerede deyince onun yanında rahat konuşamıyorsun. Biz seni sorguya değil sohbete çağırdık. Bu sohbetin sonundan özgürleşerek ayrılabilirsin dediler. Bunu yaparken bir başsavcı ve üç savcı birlikte oradaydılar. Buradan HSK'ya sesleniyorum. HSK'nın başkanı olan Adalet Bakanı'na sesleniyorum. Türkiye'de yargı konusunda sözü olan, fikri olan, görevi olan, eğitimi olan herkese sesleniyorum. Bir sorgulamada avukatın bulundurulması kaç yıllık kazanımdır? Var olan avukatsız ifade alıp iftiracıya zorlamak ve buna karşı kimsenin harekete geçmemesi ne demektir? O salonlarda, o başsavcıyı, üç savcıyı yetkisiz bir şekilde bu işi yapmasına susanlara sesleniyorum. Görevinizin başına dönün. Gereğini yapın. O küstahlara haddini bildirin. Yoksa bu millet size haddinizi bildirecek.
Ekrem Başkanın gencecik pırıl pırıl avukatını görevini yapıyor diye, aleyhte verilen ifadeleri, iftiraları edinmeye çalışıyor diye, savunma bütünlüğü oluşturmaya çalışıyor diye aldılar içeriye tıktılar. Güya bunun için yaptılar ama birazdan bahsedeceğim.
Bir MASAK raporunu hallaç pamuğu gibi attığı için, bir babaya, bir evlada atılan iftiraları ortaya çıkardığı için, MASAK 'a ve Savcı'ya suç üstü yaptığı için, anlatamasın diye içeriye koydular. Bir tutukluyu ifadeye götürdükleri sırada eş zamanlı eşini de gözaltına alıp tutukluya eşin de gözaltına sevk. Burada iyi bir ifade verirsen akşam evde buluşursunuz deyip, iyi ifade vermezsen eşini de tutuklayacağız, evlatlarına kim bakacak diyecek kadar haysiyetsizleştiler. Ekrem Başkanın evladını babasının kumpasa dahil etmeye çalıştılar.
"HASAN İMAMOĞLU'NUN EVİNİN ÖNÜNDEKİ BAHÇEYİ KÖSTEBEK GİBİ KAZDILAR"
Hasan İmamoğlu'nun evinin önündeki bahçeyi köstebek gibi kazdılar. Olmayan parayı boş tarladaki kör kuyularda aradılar. Aslında o kuyulara kararmış vicdanlarını gömdüler. Tutuklanan arkadaşlarımızı uzak cezaevlerine sürdüler. Avukatlarından uzaklaştırdılar. Ailelerinden uzaklaştırdılar. Yaşlı annelerinin, babalarının ziyaretinden mahrum ettiler. Bazı tutukluların adli suçluların bulunduğu koğuşlara sevk ederek ailelerini tedirgin ettiler.
Yatak vermediler. Günlerce nöbetleşe yerde yatırdılar ve bunu yaparken kendi aralarında filanca savcı eskiden Cezaevi savcısıydı. Bütün cezaevlerini koşulları biliyor. Hangi koğuş tedirginlik yaratır. Kim nerede kaç gün dayanır biliyor. Patır patır sökülecekler bu ifadeleri teker teker imzalayacaklar dediler. İşte o iftiralara birbirine karşı iftira atıp kendini kurtar dene, hem kendine hem herkese kazılan kumpasa alet olmayanlara, o iftira çukuruna düşmeyenlere selam olsun.
Aileleri burada. Onlarla ne kadar gurur duyarsanız azdır. Gözaltındaki arkadaşlarımızı iki yanlarına birer polis sıraya dizerek ellerini önlerinde bağlayarak devletin polisine görüntülerini çektirip medyaya servis ettiler. Darbe dönemlerinde yaşanan ayıp 2025'te bu millete yaşattılar. Bu ülkeyi, bu ülkeyi o hale düşürmekten utanmadılar. Belediyede açtıkları kasadan Gaziosmanpaşa hakanımızın kasasından belediyenin resmi mührü çıktı.
Belediyenin resmi mührü. Yine koruma müdürü Mustafa Akın'ın namuslu bir polis olan devlette şanla şerefle ödül belgeleriyle görev yapmış olan yıllardır Ekrem Başkanımızın ailesinin yanından ayrılmayan Mustafa komiserin yayladaki evine gittiler. A101'den satın alınmış dandik bir kasanın içinde 48 tek resmi silahta kullanılacak mermiyi buldular. Ancak ekranın yarısına kırmızı kırmızı yazarak efendim kasadan gizli kasalara ulaşıldı diyerek kasadan boşaltılan dolar görüntülerini servis ettiler. Tutanakta kasada mermi bulunmuştur yazıyor. TRT çıkan dolarları gösteriyor. Kasada kasada belediyenin mührü bulunmuştur yazıyor. TRT Haber Euro çıkartıyor. Buna itiraz edince böyle bir arama tutanağı yok.
"TALİMAT VEREN..."
Altında imza var. Kasalardan para çıkmadı deyince elimizde görüntüler yoktu. Stoktan video kullandık. Kusura bakmayın dediler. Kusura bakmak değil. Kusura bakmak değil. Bu stok videoyu size kim yolladı? Boş kasaya rağmen basın görüntüleri kim dedi biliyorum. Bu görüntüyü yayana da o talimatı verene de diyorum ki seçime kadar bekle ulan. Seçime kadar bekle.
"MİLLETE GÜVENİYORUM LAN"
Özgür Özel neyine güveniyor? Millete güveniyorum lan. Millete güveniyorum. Milletten başka güvenecek kim var? Millete güveniyorum millete.
Aziz İhsan Aktaş diye birisi girmediği yer, girmediği ihale yok. Ne eksik kalmış Türkiye Büyük Millet Meclisi, ne Sayıştay, ne Trabzon Büyükşehir Belediyesi, ne Isparta Belediyesi. 20'den fazla büyük üniversite, Devlet Hastanesi, Şehir Hastanesi nerede ise bakanlıkların hepsi. Hepsinde Aziz İhsan Aktaş var. Bunu aldılar içeriye koydular.
"YARGIDA HESAP VERECEKLER"
Sadece Beşiktaş'la Esenyurt'la ilgilendiler. Kendisini içeride tuttular ve bu kişiyi suç örgütünün başı olarak tanımladılar. Sonra kendisinden bizim pırıl pırıl arkadaşlarımızı karalayacak bir ifadeyi alınca onu serbest bıraktılar. Öyle bir noktadayız ki düşünün. Bir suç örgütünün lideri suçu itiraf ettiği için dışarıda, şoför, sekreter ve konuyla ilgisi olmayan arkadaşlarımız içeride. Bunlar adaleti yere çalıp menfaati baş tacı edenlerdir. Günü gelince bizim masum arkadaşlarımız gibi haksız, hukuksuz, işkenceye muhatap olmayacaklar ama yargının önünde mutlaka hesap vereceklerdir. Mutlaka!
Soruşturma ne kadar saçmaysa sorular o kadar komik, soranlar o kadar aciz, yanıtlayanlar o kadar masumdu. İBB eski İBB Genel Sekreteri Mehmet Çakıroğlu'na Ekrem İmamoğlu ile niye bu kadar çok telefonda konuştuğunu sordular. İBB Kamulaştırma Müdürü Fatih Özçelik’in evinden 2 yarım, 2 çeyrek, 3 tane gram altın çıkmıştı. Bunları kimden rüşvet aldın diye sordular.
Sünnet takısından yolsuzluk çıkarmaya çalıştılar. Özel Kalem Müdürümüz Kadriye Hanım 2021-2022 aracın İpsala’dan dışarıya çıkmış Ekrem başkana verilen rüşvetleri yurt dışına mı kaçırdın diye sordular. Kadriye Hanım dönüp aracı 2023'te satın aldığını söyleyince "Bunu bilmiyorduk, kusura bakmayın." dediler.
Zeytinburnu adayımız Onur Soytürk. Babanın adına, kayınpederinin adına Atina'da hesap açtırmışsın, oraya para yatırmışsın dediler. Onur Soytürk Atina'ya hiç para yatırmadığını, kayınpederinin adına da hesap açtırmadığını, açtıramayacağını söylediler. Bir yolunu bulmuşsun, açtırmışsın, nasıl bu kadar eminsin deyince, "4 yıl önce ellerimle toprak haber verdim." deyince dönüp "Başın sağ olsun." dediler.
Bilhassa kadın tutuklulara inanılmaz bir psikolojik şiddet var. Medya AŞ'nin önceki Genel Müdürü İpek Elif Atayman avukatlarına haber vermeden kelepçeli ellerine bir kumanya, bir parça ekmek tutuşturularak bilekleri morarana kadar 7,5 saat süreyle Afyon'a sevk ettiler. Vardığında bir ranza bile vermeden yerde yatırdılar. Eşyaları çöp torbasında arkadan geldi. 80 yaşındaki babası ve oğlu bunu duyup Afyon'a gidince 7 saat yolculuğun sonunda "Sistem hata verdi, gelecek hafta gelin, görüştüremeyiz." deyip geriye yolladılar.
Fatoş Pınar, Medya AŞ'nin son genel müdürü. Ömrü boyunca dünyanın en iyi şirketlerinde en üst düzeyde görevler yapmış, müthiş bir finansçı. 8 yıldır dünyanın en büyük bankalarının birinin Türkiye'de başında. Alınmış, getirilmiş, en iyi görevleri icra etmiş. Ne suç, ne hata, ne kusur ama kendisini alıp Ekrem başkan'a iftira at, şartnameyi onun istediklerine göre düzenledin dediler. Dedi ki: "Biz işin teknik tarafındayız. Ne gerekiyorsa onu yaparız, ne gerekiyorsa onu yazarız. Bir firma ismi duymadım, bir telkin gelmedi. En iyisine verdik, en iyi hizmeti aldık. Ben bunu yapamam." dedi. "Yapamazsan Düzce 288 km." dediler. 40 kişilik koğuşa 62. kişi olarak sevk ettiler. Yerlerde çocuklarda yatırdılar. 2 tane evladı var, eşinden ayrı. Yaşlı anne babası 84-86 yaşında evlatları orada ve her seferinde iftira at evlatlarına kavuş diyorlar. Ceyda arkadaşımız, Ceyda arkadaşımız İstanbul Büyükşehir Belediyesi Medya AŞ Etkinlik Koordinatörü İBB'den ayrılalı çok olmuş, emekli. Hakkındaki suçlamalarla ne tarih tutuyor ne belge tutuyor. Sadece gizli tanık. Yanlış dönemin çalışan listesi önüne konulduğu için iftira atarken onun da ismini söylediği için halen daha tutuklu tutuluyor. Bilhassa kadınları ve çok sayıda tutukluyu ara ara çağırıp iftira atmalarını hala daha zorluyorlar ve psikolojik işkence uyguluyorlar.
Suç işliyorsunuz. Buradan söylüyorum, kul hakkına giriyorsunuz. İnsanlara sırf İmamoğlu'nu suçlasınlar, belediye başkanlarımızı suçlasınlar diye elinizde olmayan kanıtları üretebilmek için eziyet ediyorsunuz.
Evlatlara, eşlere, ailelere dokunmak örfte yok, törede yok ama and olsun ki başaramayacaksınız. And olsun ki kazanamayacaksınız. And olsun ki bu kötülüğün hesabını er ya da geç vereceksiniz.
Şerefli yargı ve emniyet mensuplarımızı bir kenara koyarak bu cuntanın üyelerine ve talimat verdiklerine sesleniyorum:
"O DEFTER AÇILACAK TEKER TEKER HESAP VERECEKSİNİZ"
Özgür Özel'in değil ama adaletin er ya da geç açılacak bir kara kaplı defteri vardır. Hepiniz işlediğiniz suçlarla o deftere kaydediliyorsunuz. Siz Yüce Türk Adaletini kirlettiniz, bu devleti lekelediniz. And olsun ki gün gelecek, o defter açılacak, hepiniz bunun hesabını teker teker vereceksiniz.
Şimdi Erdoğan, gençler de gülüyor öyle söyleyince Erdoğan yurt dışına çıkışımı fırsat bilmiş. Ben yokken onu men ettiğim bir işe girmiş. Ne diyordu? Ahtapot diyordu. Ne diyordu? Kolları orayı burayı sarıyor diyordu. Ben ona "Ben sana ahtapotu göstereceğim." deyip de gerçek ahtapotu gösterince sus pus oldu. "Ahtapot dersen izleyeceksin." dedim. Ben yokken bak gösteremiyor, söyleyemiyor. Yorumları köşelerde yazılınca ben yokken yurt dışındayken bir cümlenin içinde hızlı hızlı ahtapot demiş. Radara girdin Erdoğan. Yakalandın. Ahtapot filminin son versiyonuyla hep birlikte milletin karşısına çıkalım bakalım. (Video izletildi)
Seslenirim ki sen geçmişte Ergenekon ve Balyoz kumpaslarının savcısıydın. Kendin söylüyorsun. Sen o zaman Zekeriya Özlere kefil oldun. Ben kahraman askerlerimize, ben Mehmet Haberal'a, Mustafa Balbay'a, İlker Başbuğa kefil oldum. Senin kefil olduğun Zekeriya Öz 15 Temmuz sürecinde bu ülkeden fare gibi, sıçan gibi kaçtı gitti. Benim kefil olduklarım alınları açık, başı dik aramızda dolaşıyorlar. Benim kefil olduklarım benim kefil olduklarım aramızda dolaşıyor. Hatta bir tanesi Mustafa Balbay ilk 100 günü anlattığı asla vazgeçme diye bir kitap yazdı. Üç kez Ekrem başkanla Silivri'de görüşerek benimle görüşerek, ailelerle arkadaşlarla görüşerek içinde asla vazgeçme yazan bir not, arkasında Ekrem başkan ve arkadaşlara mektup yazılabilecek bir zarfın içinde bir kitap yazdı. Bu kitabın gelirini de bu süreçte bu süreçte gözaltına alınan tutuklanan, bursu kesilen, yurttan atılan öğrencilere burs olarak vermeyi taahhüt etti.
"BANA PARTİ BAŞINDA KALMAYI RÜŞVET TEKLİF EDİYOR"
Benim kefil olduklarım şimdi insanlığın gereğini yapıyor. Benim kefil olduklarım alnı açık başı dik geziyor. Ama Erdoğan çıkmış o gün de söylüyorsa bugün yine aynı kefaleti, aynı cesaretle ve aynı çıkarcılıkla siyaseten birilerini karalamak için bir savcıya verdiği görevi sanki hukuka dair bir şeymiş gibi yaparak kullanmaya çalışıyor.
Dönüp dolaşıp bazen de bana şöyle sesleniyor: "Özgür Özel gel etkin pişmanlıktan faydalan. Ekrem'e sırtını dön. Arkadaşlarına sırtını dön. Ailelerine sırtını dön. Gel burada partinin başında otur." diyor.
Beni partime yapılan yargı kumpasıyla Cumhuriyet Halk Partisini yargı eliyle dizayn etmek istediğini itiraf ederek partinin başında kalmayı bana rüşvet teklif edip partiye çökmeyi, partide butlan yapmayı, partiye kayyum koymayı tehdit unsuru yaparak arkadaşlarımı terk etmeye zorluyor.
Kendisine cevabım şudur: Öyle Cumhuriyet Halk Partisinde gerçek cumhuriyetçilerde menfaat için, makam için arkadaş satacak etkin pişmanlık yapacak kimseler yok. Ama senin son pişmanlığın fayda etmeyecek Erdoğan. Son pişmanlığın fayda etmeyecek. Makam mevki gözetmeden, başıma ne gelir demeden ya da buradan bir fırsat nerelere giderim ne imkanlar bulurum demeden davasına sahip çıkanlara, arkadaşlarına sahip çıkanlara, namuslu insanlara sahip çıkanlara selam olsun. Gerçek Cumhuriyet Halk Partililer onlardır. Hepsinin alnından öpüyorum."
"ŞİMŞEK DARBEYİ HAZIRLADIKLARINI İTİRAF ETTİ"
Bozuk bozuk düzende sağlam çark olmaz. 19 Mart darbesiyle zaten krizdeki ekonomiyi hepten dibe batırdılar. Bu darbe bölgemizdeki gerilimler yoğunlaşırken yapıldı. Darbenin mali ayağı olup finansmanı sağlayan kişi ise rasyonel politikalara dönüş sözüyle gelen ama Türkiye'yi Avrupa'nın en fakiri haline getiren Mehmet Şimşek oldu. Dünyaya demokrat ortalama AKP'nin AKP'linin üzerinde demokrat daha yetkin biriymiş gibi servis edilen Mehmet Şimşek Biz bu rezervleri bugünler için biriktirdik dedi.
Darbeye hazırlandıklarını itiraf etti. Darbenin mali ayağı olduğunu itiraf etti. Bundan sonra Mehmet Şimşek'in ne Türkiye'de ne dünyada itibarı yoktur. Onun peşini bu leke bırakmaz. Onun peşini Özgür Özel bırakmaz.
"MASAK RAPORUNDA VAR DEDİKLERİNİN HEPSİ YALAN ÇIKTI"
Masa masa hazırlattıkları raporlar çarpıtma ve hatalarla dolu. Birinci MASAK raporunu darbeden aylar önce konuşmaya başladılar. MASAK raporu soruşturma açılınca anladık ki 3 Mart'ta istemişler 10 Mart'ta görevlendirme olmuş 7 gün içinde hızla 17 Mart'a kadar raporu tamamlamışlar. Ve aylarca MASAK raporunda şu var bu var dediklerinin hepsi yalan çıktı.
"BİR TORBA PEÇETE KADAR DEĞERSİZ"
23 sayfalık raporu hazırlayan uzman yardımcısı Rapora suç gelirinin suç gelirinin ve aklama suçu bulamadım. Ancak yine de takdir Savcılığındır dedi. Nerede o belge? İşte size MASAK raporu. İşte size gizli MASAK raporu. Diyor ki suç gelirini aklama suçunu ben bulamadım. Ancak yine de takdir Sayın Cumhuriyet Başsavcısınındır dedi. Hiçbir delil olmayan o MASAK raporu 1 MASAK raporu bir torba peçete kadar değersizdir. Ondan sonra 2 MASAK raporuna bel bağladılar. 2 MASAK raporu gelince tüm deliller burada. İlki aceleye gelmişti dediler. 44 gün aradılar, taradılar. 181 sayfa rapor yazdılar. Bu raporun sonunda ortaya çıkan şudur. Raporun MASAK'a şu kişileri araştır deyip onun bulduğu kusurlar değil savcının iftiracıya söylettiği gizli tanıktan aldığı ona verdiği ondan aldığı itiraf gibi yaptırdığı iftiraları belirleyip bunları incele dediler.
"EKREM BAŞKANIN EVLADINA İFTİRA ATTILAR"
181 sayfanın sonunda. Örneğin Ekrem Başkanın evladına yurt dışına para kaçırdı diye iftira atmışlardı. O raporda o raporda bir hareket dört kez 8 kez farklı farklı yazılmış.
Avukat Mehmet Pehlivan bunları dakikalar içinde buldu. Koştu geldi. Genel Başkanım dedi. MASAK raporunda olan her şey 48 kat şişirilmiş. Ve Ekrem Başkanın oğlu konusu şu şekilde bir gerçekliği var. Aylardır yurt dışında bir şirkete ortak olmak için babadan para istiyor. Ekrem Başkan benim orada batırılacak param yok. Var paran yaparsın. Ben sana bu konuda para vermem diyor. Annesini ve dedesini ikna ediyor. Annesinin neyi bozdurdu? Dedesinin 17 yıllık mevduat hesabından 17 yıllık mevduat hesabından Kira geliri koymuş, onu koymuş oradan almış. 17 yıllık vadeli mevduat hesabından vadesi dolduğu gün çekip de torununa verdiği parayı yurt dışına kaçırılan rüşvet parası diye gösterecek bir haysiyetsizliğe giriştiler. Ama şu kadarını söyleyelim.
"YAPAY ZEKA İLE ÇALIŞIYORUZ HATA VAR DEDİLER"
Rapordaki bütün hataları ortaya koyup masa itiraz eden Mehmet Pehlivan'a yapay zekayla çalışıyoruz. Bazen böyle hatalar yapıyorlar dediler. Bu Mehmet Pehlivan televizyon televizyon çıkıp bu raporu anlatmasın. Bu iftirayı anlatmasın diye o gün çağırdılar. Ayağıyla giden Mehmet'imizi tuttular ve Tekirdağ Çorlu'da cezaevine koydular. Mehmet'in masumiyetine de Ekrem Başkanın evladının masumiyetine de Özgür Özel kendi namusu kadar kefildir. Bu kadar söylüyorum.
"YAPILMAMIŞ SAYGISIZLIĞA İZİN VERMEM"
Aldım karikatüre baktım. Buradan vicdan sahibi muhafazakarlara , muhafazakar camiaya, hatta karikatüristlerine sesleniyorum. Ben LeMan'ın rahmetli motokurye Samet'e, Filistin davasına doğrudan sahip çıktığına şahidim. Hz. Muhammed'e saygısızlığa da izin vermem ama yapılmamış bir saygısızlık üzerinden yapılan lince de izin vermem."
Kaynak : cumhuriyet.com