Zatı muhteremler ve Siyaset Arenasında Satranç Ve Gölge Oyunlarında Hedef Saptırma Olgusu…
Siyasi Alanda Satranç Oynamanın İncelikleri ve Taktikleri
Siyaset ve Satranç: Genel Anlamı
Siyaset ve satranç, yüzeyde birbirinden farklı gibi görünseler de, her ikisi de derin strateji, ileri görüşlülük ve sabır gerektiren alanlardır. Atalarımızın dediği gibi, “Taş yerinde ağırdır.” Siyaset de tıpkı satranç gibi, doğru hamleyi doğru zamanda yapmayı, rakibin hamlelerini öngörmeyi ve uzun vadeli planlar yapmayı gerektirir.
Satrançta olduğu gibi, siyasette de ilk adım mevcut durumu ve oyuncuları tanımaktır. Kimler hangi konumda? Güç dengeleri nasıl dağılıyor? Kimin hangi taşları var? Siyasi arenada başarılı olmak için bu sorulara yanıt bulmak şarttır. Türk siyasetinde sıkça kullanılan “Taşları yerine koymak” tabiri, işte bu hazırlık aşamasını ifade eder.
Satrançta açılış hamleleri oyunun gidişatını belirler. Siyasette de ilk açıklamalar, ittifaklar veya öneriler, ilerleyen süreçteki pozisyonunuzu etkiler. “İlk düğme yanlış iliklenirse, gerisi de yanlış gider” atasözü burada devreye girer. Açılışta yapılan stratejik bir hata, bütün planların çöpe gitmesine neden olabilir.
Satrançta rakibin niyetini anlamak, onun hamlelerini tahmin etmek esastır. Siyasette de rakiplerin konuşmalarını, davranışlarını ve geçmişteki hareketlerini analiz ederek ilerlemek gerekir. “Dostunu yakın tut, düşmanını daha yakın” felsefesiyle hareket etmek, beklenmedik ataklara karşı hazırlıklı olmayı sağlar.
Satrançta bazen bir taşı feda etmek, oyunun sonunda zaferi getirebilir. Siyasette de kısa vadeli bazı kayıplar, uzun vadede büyük kazanımların önünü açabilir. “Zararın neresinden dönülse kârdır” mantığıyla, gerektiğinde bazı pozisyonlardan vazgeçmek, daha güçlü bir hamle için zemin hazırlayabilir.
Satranç ustaları oyunu birkaç hamle önceden görerek plan yaparlar. Siyasette de benzer şekilde, sadece bugünü değil yarını ve ötesini düşünmek gerekir. Aceleci davranmak, çoğu zaman geri dönüşü olmayan hatalara yol açar. “Sabreden derviş muradına ermiş” atasözü, siyasi satrançta da geçerliliğini korur.
Siyasette nihai hedef, rakibi mat etmek yani siyasi üstünlüğü kesin olarak sağlamaktır. Bunun için tüm hamlelerin birbiriyle uyumlu olması, doğru zamanda doğru adımların atılması gerekir. Satrançta mat hamlesi nasıl oyunun sonuysa, siyasette de kritik bir başarı, tüm sürecin sonucunu belirler.
Siyaset arenasında satranç oynamak, sadece zekâ ve bilgiyle değil; aynı zamanda sabır, öngörü, strateji ve zamanlama ile mümkündür. Her hamlenin bir anlamı, her taşın bir önemi vardır. “Her yiğidin yoğurt yiyişi farklıdır” ama kurallar ve stratejiler çoğu zaman benzerlik gösterir. Başarılı bir siyasi kariyer için, satranç tahtasındaki gibi dikkatli, planlı ve esnek olmak şarttır.
Siyasette söz sahibi olmanın yollarından biri ittifaklar kurmaktır; çünkü güç birliği, siyasi arenada daha etkili olmayı ve farklı tabanlara hitap edebilmeyi sağlar. Ancak ittifakların kurulma sürecinde, satrançta olduğu gibi iki farklı görüşteki liderler arasında gizli hamleler yapılabilir. Bu hamleler, bazen bir liderin diğerine karşı üstünlük sağlamaya çalışması, bazen de masadaki taşların yeniden dizilmesi anlamına gelir. Kimi zaman bir lider, kendi gücünü olduğundan fazla göstererek rakibini blöflerle mat etmeye çalışır; bazen de karşılıklı tavizlerle ortak bir zeminde buluşmak için perde arkasında pazarlıklar döner.
Toplum ve seçmen açısından bakıldığında, bu gizli hamleler çoğu zaman ittifakların gerçek yüzünü ve amaçlarını sorgulatır. Şeffaf olmayan süreçler, seçmende güvensizlik ve kuşku yaratabilir; “Acaba perde arkasında ne dönüyor?” sorusu sıkça gündeme gelir. Diğer yandan, liderler arasında yapılan akıllıca hamleler, eğer toplumun yararına sonuçlanırsa, seçmen nezdinde takdir görebilir ve siyasi desteği artırabilir. Fakat ittifakın temeli çıkar ilişkisine dayanıyorsa, bu durum uzun vadede seçmenin beklentilerini ve siyasi dengeleri olumsuz etkileyebilir.
Bir başka açıdan, ittifak masasında yapılan gizli hamleler, liderlerin karakterini ve siyasi vizyonunu da ortaya çıkarır. Kimi lider, satrançtaki gibi uzun vadeli bir stratejiyle topluma umut vadederken; kimi lider ise kısa vadeli hamlelerle kendi çıkarını ön plana çıkarabilir. Sonuç olarak, ittifaklarda oynanan bu satranç oyunu, toplumun siyasi algısını şekillendirir ve seçmenin sandıkta vereceği kararı doğrudan etkileyebilir.
Farklı bir bakışla, bazen ittifaklar toplumsal kutuplaşmayı azaltmak için birleştirici rol oynarken, bazen de yeni ayrışmalara yol açabilir. Yani, satrançtaki hamleler gibi, siyaset sahnesinde yapılan ittifak hamleleri bazen beklenmedik sonuçlar doğurur; “Bir taşın feda edilmesiyle tüm oyun değişebilir” misali, küçük bir taviz büyük bir toplumsal dönüşümü tetikleyebilir. Seçmen ise bu süreci dikkatle izler, liderlerin hamlelerini tartar ve kendi çıkarını koruyan ittifaklara yönelir. Son tahlilde, siyasette ittifak kurmak da satranç gibi, hem bir akıl oyunu hem de toplumsal bir denge arayışıdır.
Siyaset arenasında, güçlü bir liderin arkasında ittifak kuran liderlerin “yedek teker” pozisyonunda olduklarını fark etmeleri çoğu zaman kısa sürer. Çünkü siyaset, tıpkı satrançta olduğu gibi, güç dengeleri ve görünmeyen hamlelerle şekillenir. Yedek teker olmak; karar mekanizmasında asıl sözü söyleyememek, politikaların belirlenmesinde edilgen rol üstlenmek ve çoğunlukla ana aktörün gölgesinde kalmak anlamına gelir. Bu rolün ne kadar sürdürülebilir olduğu, liderin kendi seçmenine anlatabildiği özgün politika ve vizyonla doğrudan ilişkilidir. Eğer bir lider, ittifakta kendi ağırlığını ortaya koyamaz ve sürekli başkasının çizdiği yol haritasını takip ederse, kısa sürede tabanında yalaka ve yavşak olarak algısı oluşur. Biliyorsunuz yavşaklar çok küçük olurlar, aslen sözcük anlamı bit yavrusu olarak da bilinir, bu oluşumda ise dönemeçler yani kavşaklar Ankara'da çok. Dönem itibarı ile daha çok metaforik anlatımıyla yavşaklar çok olduğu Ankara’da biliniyor. Tatlı tatlı göbeğini kaşınan, siyasi otoritenin yanında olanlara daha çok söylenen kişilere bu kelimeye muhatap oluyorlar. peki yalaka ne demek; Yapışkan, öteye gitmeyen, maddi çıkarları için insanların peşinden ayrılmayan, onlara övgüler yağdıran kişiler için kullanılan kelime anlamına geliyor.,
Yedek teker kavramı, siyasette bir liderin veya partinin, asıl gücü elinde bulunduranın yanında, ona yön vermeden, sadece destekleyici pozisyonda yer almasıdır. Bu durum, genellikle ittifak masasında gerçek anlamda söz hakkı olmayan, kendi stratejisini uygulamayan ve ana liderin hamlelerine bağımlı kalan aktörlerle özdeşleşir. Yedek tekerin anlamı ise, toplumsal algıda “gerekirse vazgeçilebilecek, asıl taşıyıcı olmayan unsur” şeklinde belirlenir. Siyasi satrançta yedek teker olmak, oyunun kaderini değiştiremeyecek taş olmak gibidir; varlığı bir noktaya kadar önemlidir fakat asıl oyunun gidişatını belirlemez.
Sonuç olarak, siyasette yedek teker pozisyonu, özgünlükten uzaklaşan, sadece güç paylaşımında yer almak için ana aktörün arkasına saklanan liderlerin kaçınılmaz sonudur. Bu pozisyonun kalıcı olup olmaması ise, liderin kendi vizyonunu ortaya koyma cesaretiyle ve toplumsal beklentileri karşılama kapasitesiyle doğrudan bağlantılıdır.
Siyasi Arenada Gündem Saptırma, Yedek Teker Politikaları ve Analitik Çözüm Arayışı
Türkiye’de siyaset sahnesi, hemen her hafta değişen ana gündemler ve özellikle ittifaklar etrafında şekillenen yedek teker politikalarıyla dikkat çekiyor. Bu ortamda, çoğu zaman komşu ülkeler veya soydaş topluluklar üzerinden yeni tartışma başlıkları açılarak, toplumun odağı asıl sorunlardan uzaklaştırılıyor. Hedef saptırma stratejilerinin sıkça kullanıldığı böyle bir atmosferde, bu olguların görmezden gelinmesi; hem kamuoyunun bilgiye ulaşımı hem de toplumsal bilinç açısından ciddi riskler barındırıyor.
Analitik bir çözüm arayışı, öncelikle gündem saptırma taktiklerinin kaynağını ve amacını sorgulamayı gerektirir. Siyasi aktörler, toplumsal kutuplaşmanın yoğunlaştığı dönemlerde, gerçek sorunları gölgelemek için dikkatleri dışsal olaylara ya da ittifakların iç dinamiklerine çekebilirler. Bu noktada, eleştirel düşüncenin ve sorgulayıcı yaklaşımın önemi ortaya çıkar: Her yeni gündemin ardında olası çıkar ilişkileri, uzun vadeli stratejiler veya kısa vadeli kazanımlar olup olmadığını irdelemek gerekir. Analitik çözüm, olayları bütüncül bir bakış açısıyla değerlendirmek ve ortaya konan gündemlerin gerçekte kimin menfaatine hizmet ettiğini anlamaya çalışmakla mümkündür.
Bununla birlikte, siyasi arenada soru sormadan ilerlemek çoğu zaman yüzeysel bir takipçiliğe neden olur. Soru sormak, sadece eleştirmek için değil, aynı zamanda mevcut yapının işleyişini anlamak ve geleceğe dair sağlıklı öngörülerde bulunmak açısından elzemdir. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” yaklaşımı ise, toplumsal çıkarları bireysel rahatlığın önüne koymayan, pasif bir tutumu yansıtır. Oysa, demokrasinin ve katılımcı toplumun güçlenmesi, bireylerin sadece kendi sorunlarına değil, toplumsal bütünün refahına da duyarlı olmasıyla mümkündür.
Farklı bir perspektiften bakıldığında, gündem saptırma ve yedek teker politikaları; siyasi aktörlerin kendi zayıflıklarını örtmek ve iktidarlarını pekiştirmek için başvurdukları birer manevra olarak da değerlendirilebilir. Diğer yandan, bazen toplumun ortak değerleri veya güvenlik kaygıları gerçek anlamda bu tür gündem değişikliklerini meşrulaştırabilir. Ancak bu noktada da, vatandaşlar olarak eleştirel sorma alışkanlığını kaybetmemek, her yeni ittifak veya gündem değişikliğini “kim kazanıyor, kim kaybediyor?” sorusuyla karşılamak gerekir.
Netice olarak, siyasi arenada kalıcı çözüm ve sağlıklı ilerleme, farklı bakış açılarını dikkate alarak, dogmatik yaklaşımlardan uzak durmakla sağlanabilir. Toplumsal sorunlar karşısında suskun kalmak veya yüzeysel değerlendirmelerle yetinmek, uzun vadede herkesin zararına olur. Her birey, satrançtaki “hamle analizi” gibi; gündemi, ittifakları ve siyasi hamleleri sorgulama sorumluluğunu taşır. Böylece, gerçek anlamda katılımcı ve bilinçli bir toplumun inşasına katkı sağlanabilir.
Olguları metaforik bir pencereden değerlendirmek, çoğu zaman gerçeğin farklı katmanlarını görmemizi sağlar. Tıpkı devletsiz bir bahçede başıboş büyüyen kur otlarının, düzenin ve sahiplenmenin yokluğunda ortaya çıkan karmaşayı simgelemesi gibi, ülkemizde de zaman zaman gündeme oturan rezil, terbiyesiz ve edepsiz hadiseler, toplumsal düzenin yara aldığına işaret eder. Bu tür olgulara önce uzaktan, ardından yakından bakmak; tarafsız bir gözle ve at gözlüğü olmadan, manipülasyondan uzak bir analiz yapmak, hakikatin perdesini aralamak için elzemdir.
Bahsettiğiniz zincire vurulma metaforu, toplumsal ve siyasal anlamda özgürlük alanlarının daraldığını ve ülkenin çeşitli baskılarla çevrelendiğini gösteriyor. Zincirin her bir halkası, toplumun iradesini sınırlandıran, düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan unsurları temsil edebilir. Özellikle, perde arkasında yürütülen yedek teker ve hedef saptırma politikaları, halkın dikkatini esas meselelerden uzaklaştırmak için kullanılan sinsi hamlelerdir. Burada asıl mesele, bu oyunlara ne kadar daha sessiz kalacağımız ve toplum olarak bu manipülasyonları ne zaman sorgulamaya başlayacağımızdır.
Bu noktada, gerçek bir çözüm ve toplumsal uyanış için her bireyin, olaylara geniş bir perspektiften yaklaşması; ezberden ve yüzeysel tepkilerden kaçınarak, derinlemesine ve analitik bir sorgulama yapması gerekmektedir. Zira, zincirleri kırmak ve bahçedeki kur otlarını temizlemek, ancak toplumsal bilinç ve ortak hareketle mümkün olur. Herkesin kendi sorumluluğunu bilmesi ve “benim başıma gelmez” rehavetinden sıyrılması, toplumun geleceğini inşa etmede hayati rol oynar.
Son günlerde medyada yer alan ve siyasi gündeme dair önemli soruları gündeme getiren bir haber dikkatimi çekti: AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin altıncı kez bir araya gelmesi, özellikle ittifak ortakları arasında yaşanan "çatlak" tartışmalarının ardından gerçekleşmiş olması, kamuoyunda çeşitli hedef saptırma olgularını akla getiriyor. Bahçeli'nin Erdoğan'ı kapıda karşılaması ve görüşmenin zamanlaması, siyasi hamlelerin ardında yatan gerçekleri sorgulamamıza vesile oldu.
Hatırlanacağı üzere, KKTC seçimleri ve sonrasında MHP lideri Bahçeli'nin Türkiye'ye katılım çağrısı, AKP tarafından daha ılımlı bir söylemle karşılanmıştı. Bu farklı yaklaşım, iki liderin stratejik hedef ve çıkarlarının ne ölçüde örtüştüğüne dair yeni soru işaretleri oluşturuyor. Üstelik Bahçeli'nin 29 Ekim resepsiyonuna katılmaması, ittifakın görünürdeki uyumunun arka planında hangi politik manevraların planlandığına dair merakı artırıyor.
Yakın geçmişte ise Bahçeli'nin kimi kritik olaylarda sessiz kalması ya da belirli toplumsal hareketlere mesafeli yaklaşması, siyasi aktörlerin zaman zaman gündem değiştirme ve toplumsal dikkati farklı noktalara kaydırma stratejilerini uyguladığını gösteriyor. Özellikle ülkücü gençlerin Gezi Direnişi'ne katılmamaları yönündeki telkinler ve meclisteki bazı tartışmalı davetler, bu tür politikaların ne denli karmaşık bir satranç oyunu gibi yürütüldüğünü ortaya koyuyor.
Bugün ise, toplum olarak zincire vurulmuş bir ülke metaforuyla karşı karşıyayız. Her bir zincir halkası, düşünce ve ifade özgürlüğünü daraltan, toplumsal iradeyi sınırlandıran politikaları simgeliyor. Bu noktada, arka planda yürütülen hedef saptırma ve yedek teker politikaları karşısında, sessiz kalmak yerine "güneş balçıkla sıvanmaz" demekten başka bir yol olmadığını düşünüyorum. Zira gerçeklerden kaçmak, toplumsal sorumluluğumuzu yerine getirmemek anlamına gelir.
Sonuç olarak, siyasi gelişmeleri sorgulamak, sadece bireysel bir refleks değil, toplumsal bilinçlenmenin anahtarıdır. "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" tavrıyla hareket etmek yerine, her yeni gelişmede "kim kazanıyor, kim kaybediyor?" sorusunu sormak ve toplumsal çıkarı bireysel rahatlığın önüne koymak, daha özgür ve katılımcı bir toplumun inşasında elzemdir. Zaman, zincirleri kırma ve kur otlarını temizleme zamanıdır; çünkü güneş balçıkla sıvanmaz.
Siyasi sahnede her hamle, başlı başına bir stratejiye ve çoğu zaman perde arkasında oynanan bir gölge oyununa işaret eder. Toplumun dikkatini esas meselelerden uzaklaştırmak için yapılan bu tür manevralar, satrançta rakibin hamlesini tahmin etmeden yapılan tuzaklara benzer. Zira, gerçekleri perdelemek isteyenler, gündemi ustaca değiştirerek halkı bir sis perdesinin ardında tutmayı amaçlarlar. Bize düşen ise, bu oyunları iyi analiz edip, her taşın arkasındaki niyeti sorgulamaktır.
İşte olgu bu; Zatı muhteremler ve Siyaset Arenasında Satranç ve gölge oyunlarında hedef saptırma olgusu…
Saygılar…
Cessur Demirali Gürsu















