“Su Yönetimi ve Kuraklıkla Mücadele Stratejileri Paneli'nin açılış konuşmasını yapan Başkan Cemil Tugay, suyun artık bir “varlık” değil, geri kazanılması gereken bir değer olduğunu söyledi. Tugay, yerel yönetimlerin yeni dönemde su yönetimi ve iklim krizine uyum konusunda öncü rol üstlenmesi gerektiğini vurguladı.
Başkan Cemil Tugay, konuşmasında suyun, toprağın, enerjinin ve gıdanın yıllarca bitmeyecekmiş gibi planlandığını belirterek, artık bu anlayışın sürdürülemez olduğunu dile getirdi. Tugay, “Gerçeklerle yüzleşmek gerek. Artık varlık çağında değiliz. Suyu bir ‘varlık’ olarak değil, kaybolmuş bir sistemin içinde geri kazanılması gereken bir değer olarak konuşmalıyız. Yerel yönetimler olarak geri kazanıma, toplama-tutma sistemlerine ve adil paylaşıma dayalı yeni bir düzeni merkezimize almak zorundayız” dedi.
“SU, 21. YÜZYILIN EN STRATEJİK KAYNAĞI”
İklim kriziyle kentleşme sürecinin iç içe geçtiğini vurgulayan Tugay, “İnsan kaynaklı küresel ısınma nedeniyle 2050 yılına kadar 35°C ve üzeri sıcaklıklara maruz kalan kentlerin sayısının üç katına çıkacağı öngörülüyor. 2030 yılına kadar hem sel hem de kuraklık riski altındaki bölgelerin iki buçuk kat artacağı hesaplanıyor. Bu tablo, suyun 21. yüzyılın en stratejik kaynağı haline geldiğini gösteriyor” diye konuştu.
Tugay, büyükşehirlerin sürdürülebilir biçimde yönetilebilmesi için artık mevcut kaynak üzerine değil, yeni sistemlerin uygulanabilirliği üzerine plan yapılması gerektiğini ifade etti.
“SU ARTIK PLANLAMANIN DEĞİŞKENİ DEĞİL, EKSİLEN BİR DEĞER”
Başkan Tugay, “Su politikaları yalnızca boru döşemek ya da baraj yapmak değildir. Bu, kentlerin dayanıklılığını yeniden tasarlama meselesidir. Artık var olan kaynaklara göre değil, eksilen değerlere göre planlama yapmalıyız” sözleriyle su yönetiminde zihinsel dönüşümün zorunluluğuna dikkat çekti.
KURAKLIK VE ÇÖLLEŞME RİSKİ ARTIYOR
Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi raporlarına da değinen Tugay, Türkiye’nin yarı kurak bir ülke olduğunu ve topraklarının yüzde 88’inin çölleşme riski altında bulunduğunu hatırlattı. “Türkiye’de yağışların yüzyılın sonuna kadar yüzde 30 azalması, sıcaklıkların kıyı bölgelerde 4-5°C, iç kesimlerde 5-6°C artması bekleniyor. Bu veriler, önümüzdeki sürecin ne kadar kritik olduğunu ortaya koyuyor” dedi.
“SU FAKİRLİĞİNE DOĞRU GİDİYORUZ”
Cemil Tugay, Türkiye’nin 2019 itibarıyla “su stresi” altındaki ülkeler arasında yer aldığını, 2030 itibarıyla ise kişi başına düşen yıllık su miktarının 1.000 m³’e kadar düşeceğini söyledi.
“Bu gidişle Türkiye su fakiri bir ülke haline gelecek. Su kıtlığı sadece tarımsal üretimi değil, şehir yaşamını da doğrudan etkileyecek. Bugün atacağımız adımlar, geleceğin kentlerini belirleyecek” ifadelerini kullandı.
TARİHSEL PERSPEKTİF: SU YÖNETİMİNİN EVRİMİ
Tugay, Türkiye’nin su yönetiminde yüz yıllık bir evrim geçirdiğini belirterek 1923’ten günümüze uzanan süreci özetledi.
“Cumhuriyetin ilk yıllarında su altyapısı kurumsallaşmaya başladı. 1950’lerden itibaren DSİ’nin kurulması ve büyük projeler dönemi yaşandı. 2000’lerden sonra ise AB Su Çerçeve Direktifi’ne uyum süreci ve dijitalleşme öne çıktı. Günümüzde artık su verimliliği, döngüsel kullanım ve iklim değişikliğine uyum başlıkları öncelikli hale geldi” diye konuştu.
“YEREL YÖNETİMLERİN SORUMLULUĞU BÜYÜK”
Belediyelerin ve su-kanalizasyon idarelerinin su yönetiminde hayati görev üstlendiğini vurgulayan Tugay, “İçme suyu üretimi, dağıtımı, atıksu arıtımı ve yağmur suyu yönetimi yerel yönetimlerin asli sorumluluğudur. Bu görev, yalnızca altyapı yatırımı değil; aynı zamanda kaynak yönetimi, suyun yeniden kullanımı ve yağmur suyu toplama sistemlerinin planlanması anlamına gelir” dedi.
“DÜNYA BANKASI DESTEĞİ ÖNEMLİ AMA YETERLİ DEĞİL”
Tugay, Türkiye’nin iklim dayanıklılığını güçlendirmek amacıyla Dünya Bankası’ndan aldığı 600 milyon dolarlık finansmanın önemli olduğunu ancak yeterli olmadığını belirtti.
“Bu tür uluslararası destekler elbette kıymetli, ancak asıl olan yerel düzeyde dönüşüm ve farkındalıktır. Suyu korumak, yalnızca mühendislik değil, yönetim kültürü meselesidir” diye ekledi.
“HAZIRLIKLI OLMAK ZORUNDAYIZ”
Cemil Tugay, konuşmasının sonunda su kıtlığıyla mücadelenin yalnızca çevresel değil, sosyal bir dayanıklılık meselesi olduğunu vurgulayarak, “Temiz ve güvenli suya erişim, sadece bir altyapı değil, bir yaşam hakkıdır. Su kıtlığı kent sakinlerinin sağlığını, ekonomiyi, toplumsal eşitliği ve ekosistemleri doğrudan etkiliyor. Bu nedenle, yerel yönetimler olarak su krizine karşı hazırlıklı olmalıyız. Bugün attığımız her adım, gelecekteki nesillerin yaşam kalitesini belirleyecek” diye konuştuTürkiye Sağlıklı Kentler Birliği’nin 44. Olağan Meclis Toplantısı, Türkiye Sağlıklı Kentler Birliği Başkanı ve İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay'ın ev sahipliğinde, üye belediye başkanlarının katılımıyla yapıldı. “Su Yönetimi ve Kuraklıkla Mücadele Stratejileri Paneli'nin açılış konuşmasını yapan Başkan Cemil Tugay, suyun artık bir “varlık” değil, geri kazanılması gereken bir değer olduğunu söyledi. Tugay, yerel yönetimlerin yeni dönemde su yönetimi ve iklim krizine uyum konusunda öncü rol üstlenmesi gerektiğini vurguladı.
Başkan Cemil Tugay, konuşmasında suyun, toprağın, enerjinin ve gıdanın yıllarca bitmeyecekmiş gibi planlandığını belirterek, artık bu anlayışın sürdürülemez olduğunu dile getirdi. Tugay, “Gerçeklerle yüzleşmek gerek. Artık varlık çağında değiliz. Suyu bir ‘varlık’ olarak değil, kaybolmuş bir sistemin içinde geri kazanılması gereken bir değer olarak konuşmalıyız. Yerel yönetimler olarak geri kazanıma, toplama-tutma sistemlerine ve adil paylaşıma dayalı yeni bir düzeni merkezimize almak zorundayız” dedi.
“SU, 21. YÜZYILIN EN STRATEJİK KAYNAĞI”
İklim kriziyle kentleşme sürecinin iç içe geçtiğini vurgulayan Tugay, “İnsan kaynaklı küresel ısınma nedeniyle 2050 yılına kadar 35°C ve üzeri sıcaklıklara maruz kalan kentlerin sayısının üç katına çıkacağı öngörülüyor. 2030 yılına kadar hem sel hem de kuraklık riski altındaki bölgelerin iki buçuk kat artacağı hesaplanıyor. Bu tablo, suyun 21. yüzyılın en stratejik kaynağı haline geldiğini gösteriyor” diye konuştu.
Tugay, büyükşehirlerin sürdürülebilir biçimde yönetilebilmesi için artık mevcut kaynak üzerine değil, yeni sistemlerin uygulanabilirliği üzerine plan yapılması gerektiğini ifade etti.
“SU ARTIK PLANLAMANIN DEĞİŞKENİ DEĞİL, EKSİLEN BİR DEĞER”
Başkan Tugay, “Su politikaları yalnızca boru döşemek ya da baraj yapmak değildir. Bu, kentlerin dayanıklılığını yeniden tasarlama meselesidir. Artık var olan kaynaklara göre değil, eksilen değerlere göre planlama yapmalıyız” sözleriyle su yönetiminde zihinsel dönüşümün zorunluluğuna dikkat çekti.
KURAKLIK VE ÇÖLLEŞME RİSKİ ARTIYOR
Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi raporlarına da değinen Tugay, Türkiye’nin yarı kurak bir ülke olduğunu ve topraklarının yüzde 88’inin çölleşme riski altında bulunduğunu hatırlattı.
“Türkiye’de yağışların yüzyılın sonuna kadar yüzde 30 azalması, sıcaklıkların kıyı bölgelerde 4-5°C, iç kesimlerde 5-6°C artması bekleniyor. Bu veriler, önümüzdeki sürecin ne kadar kritik olduğunu ortaya koyuyor” dedi.
“SU FAKİRLİĞİNE DOĞRU GİDİYORUZ”
Cemil Tugay, Türkiye’nin 2019 itibarıyla “su stresi” altındaki ülkeler arasında yer aldığını, 2030 itibarıyla ise kişi başına düşen yıllık su miktarının 1.000 m³’e kadar düşeceğini söyledi.
“Bu gidişle Türkiye su fakiri bir ülke haline gelecek. Su kıtlığı sadece tarımsal üretimi değil, şehir yaşamını da doğrudan etkileyecek. Bugün atacağımız adımlar, geleceğin kentlerini belirleyecek” ifadelerini kullandı.
TARİHSEL PERSPEKTİF: SU YÖNETİMİNİN EVRİMİ
Tugay, Türkiye’nin su yönetiminde yüz yıllık bir evrim geçirdiğini belirterek 1923’ten günümüze uzanan süreci özetledi.
“Cumhuriyetin ilk yıllarında su altyapısı kurumsallaşmaya başladı. 1950’lerden itibaren DSİ’nin kurulması ve büyük projeler dönemi yaşandı. 2000’lerden sonra ise AB Su Çerçeve Direktifi’ne uyum süreci ve dijitalleşme öne çıktı. Günümüzde artık su verimliliği, döngüsel kullanım ve iklim değişikliğine uyum başlıkları öncelikli hale geldi” diye konuştu.
“YEREL YÖNETİMLERİN SORUMLULUĞU BÜYÜK”
Belediyelerin ve su-kanalizasyon idarelerinin su yönetiminde hayati görev üstlendiğini vurgulayan Tugay, “İçme suyu üretimi, dağıtımı, atıksu arıtımı ve yağmur suyu yönetimi yerel yönetimlerin asli sorumluluğudur. Bu görev, yalnızca altyapı yatırımı değil; aynı zamanda kaynak yönetimi, suyun yeniden kullanımı ve yağmur suyu toplama sistemlerinin planlanması anlamına gelir” dedi.
“DÜNYA BANKASI DESTEĞİ ÖNEMLİ AMA YETERLİ DEĞİL”
Tugay, Türkiye’nin iklim dayanıklılığını güçlendirmek amacıyla Dünya Bankası’ndan aldığı 600 milyon dolarlık finansmanın önemli olduğunu ancak yeterli olmadığını belirtti.
“Bu tür uluslararası destekler elbette kıymetli, ancak asıl olan yerel düzeyde dönüşüm ve farkındalıktır. Suyu korumak, yalnızca mühendislik değil, yönetim kültürü meselesidir” diye ekledi.
“HAZIRLIKLI OLMAK ZORUNDAYIZ”
Cemil Tugay, konuşmasının sonunda su kıtlığıyla mücadelenin yalnızca çevresel değil, sosyal bir dayanıklılık meselesi olduğunu vurgulayarak, “Temiz ve güvenli suya erişim, sadece bir altyapı değil, bir yaşam hakkıdır. Su kıtlığı kent sakinlerinin sağlığını, ekonomiyi, toplumsal eşitliği ve ekosistemleri doğrudan etkiliyor. Bu nedenle, yerel yönetimler olarak su krizine karşı hazırlıklı olmalıyız. Bugün attığımız her adım, gelecekteki nesillerin yaşam kalitesini belirleyecek” diye konuştu