DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, güncel gelişmeler ve MYK gündemine ilişkin Parti Genel Merkezi'nde basın toplantısı düzenledi.
Doğan, Filistin'deki soykırım ve Hamas ile İsrail arasında anlaşma yapılacağının duyurulmasına değinerek "Biz, bu anlaşmanın duyurulmasını ve anlaşmanın nihayet sağlanabilmiş olmasını DEM Parti olarak memnuniyetle karşılıyoruz. Henüz ilk aşamasının onaylandığı açıklandı. İki yıl süren on binlerce canın yitimine neden olan ve 20 binin hatta daha fazlasının çocuk olduğu bir soykırımdan bahsediyoruz. İkinci yılında böyle bir anlaşmanın sağlanmış olmasının değerinin bilinmesi gerekiyor" dedi.
"9 EKİM 1998'DE YAPILMAK İSTENEN AÇIKÇA BİR TÜRK-KÜRT SAVAŞININ FİTİNİ ATEŞLEMEKTİ"
Doğan'ın konuşmasında öne çıkan başlıklar şöyle:
"Bugün 9 Ekim uluslararası bir komplonun da yıldönümü. 9 Ekim 1998'de başlayan ve 16 Şubat 1900 1999'da 15'i 16'ya bağlayan gece Sayın Öcalan'ın esaretiyle devam eden ve bugün hala izlerini gördüğümüz uluslararası bir komplonun 27. yılındayız. Önemli bir tarihsel andan geçtiğimizi ifade ederken tüm bu tarihsel çakışmaların neden ve sonuç ilişkilerini iyi değerlendirmemiz gerekiyor. 9 Ekim 1998'de yapılmak istenen açıkça bir Türk-Kürt savaşının fitini ateşlemekti. Başarılamadı. İyi ki de başarılamadı ancak başarılamadı için çok büyük bir mücadele ve çok ağır bedeller ödendi. Kimileri son günlerde süreç ve Komisyonla bağlantılı olarak 'efendim ya siz başka bir şey bilmiyor musunuz DEM Parti olarak?' diyor. Öcalan bir şekilde Meclis Komisyonu'na görüşlerini aktarsın. Öcalan dinlensin. Öcalan'ın ana aktörlüğü, temel muhataplığı önemli. Niye yalnızca bunları ifade ediyorsunuz?
O soranlara, bunu bu şekilde yüzeysel biçimde ele alanlara buradan bir kez daha çağrı yapmak istiyoruz. Sayın Öcalan'ın 27 Şubat çağrısı ile gerçekleşen Sayın Öcalan'ın 9 Temmuz çağrısı ile gerçekleşen ve ortaya çıkan gerçeği neden görmezden geliyorsunuz? Bu küçümsenecek, bu gayri ciddi bir şekilde ele alınacak bir gelişme olarak mı değerlendirilebilir? Sözünü ettiğimiz konu insan hayatı... Milyonlarca insanın hayatını ilgilendiren, milyonlarca insanın geleceğini şekillendirme potansiyeli taşıyan milyonlarca insanın nasıl yaşayacağına dair anahtar çözümler içeren iki önemli çağrıya hiç kimse bu şekilde yüzeysel yaklaşamaz.
"ÇATIŞMASIZLIĞIN KALICI HALE GETİRİLEBİLMESİ İÇİN BİRTAKIM ADIMLARIN ATILMASI GEREKİYOR"
Hatırlayacaksınız, Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan ilk açıklamalarından birinde, 'Her olumlu adım bir sonrakine vesile olacaktır' demişti. 27 Şubat çağrısından sonra yine MHP lideri Sayın Bahçeli dedi ki: 'Önce silahlar sussun sonra her şey konuşulur.' Şimdi biz de diyoruz ki, silahların tutulması önemli ancak çatışmasızlığın kalıcı hale getirilmesi gerekiyor ve çatışmasızlığın kalıcı hale getirilebilmesi için birtakım adımların atılması gerekiyor. Silahlar sustu. O halde şimdi yasa hukukun, demokrasinin görünür olması gerekiyor. Silahlar sustu. O halde şimdi tanınma ve kabul hukuken sağlanmalı ancak henüz yaprak kımıldamıyor. Önemli sözler söyleniyor. Kıymetli laflar ediliyor. Evet, ezberler bozuluyor. Bunun farkındayız, bunu görüyoruz. Bunun anlamının da farkındayız. Ancak söylemek yetmiyor. Bunu tekrar etmenin ya da bunu tekrar etmek zorunda bırakmanın zaman kaybı olduğunu söylüyoruz.
"KURTULMUŞ, MECLİS VE KOMİSYON BAŞKANI SIFATIYLA BU KONUYA DAİR HERHANGİ BİR BİLGİLENDİRME YAPMADI"
Son yapılan İmralı heyeti ve Sayın Öcalan'ın görüşmesinde de altı çizildiği gibi Komisyon çalışmalarını biz de her defasında söylüyoruz ne kadar önemsediğimizi. ancak Komisyonun bir şekilde Sayın Öcalan'la irtibat kurması gerekiyor. Bakınız Sayın Bahçeli bu konuda açıklamalar yaptı. Biz bu açıklamaları memnuniyetle karşılıyoruz. Önemli açıklamalar. Geç de olsa Türkiye açısından değeri büyük açıklamalar ancak hala Meclis ve Komisyon Başkanı'ndan bu konuya ilişkin için herhangi bir açıklama gelmiyor ya da bunun planlamasına dair kamuoyunda herhangi bir bilgi yok. Dün koordinatör grup başkanvekilleriyle rutin buluşmasında Meclis Başkanı'nın ve komisyon başkanı sıfatıyla bu konuya dair herhangi bir bilgilendirme yapmadığı gibi her fırsatta zaman vurgusu yapanlar, bunun önemine dikkat çekenler yitip giden zamanın hepimizin aleyhine nasıl işlediğini fark etmiyorlar mı? Bir an önce bu konuya dair Sayın Öcalan'ın görüşlerine başvurulmalıdır. Sayın Bahçeli'nin yaptığı çağrı dikkate alınmalıdır. Herhangi bir durumla karşı karşıya değiliz. Meclis'in asli görevi toplumsal taleplere kulak vermek ve bu talepler için çalışmalar yapmaktır.
"HUKUKSUZLUKLARIN GİDERİLEBİLMESİ İÇİN BU FIRSAT İYİ DEĞERLENDİRİLMELİDİR"
Kobani Kumpas Davası'ndan dolayı tutuklu bulunan başta eş genel başkanlarımız, o dönem HDP'nin eş genel başkanlığını yapan Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demir olmak üzere Merkez Yürütme Kurulu üyeleri de tutuklu biliyorsunuz, milletvekilleri de var aralarında. Hiçbirine yöneltilen suçlar suç unsuru taşımıyor. Yaptıkları konuşmalar, açıklamalar, katıldıkları eylemler, mitingler, suç işlendiğine dair makul bir şüphe dahi yok bu dosyalarda. Aynı zamanda milletvekilliklerinin sonlanması yani dokunulmazlıkların kaldırılması da hukuka aykırı bulunuyor. Zaten bunlar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından söyleniyor ancak biz biliyoruz ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından söylenmesine de bir gerek yok.
O yüzden şu anda İstinaf aşamasında olan Kobani Kumpas Davası ki -bu dava normalde dosyanın gözden geçirilmesi yani yeniden gözden geçirilerek bir fırsatın sağlanması ve hukuksuzlukların giderilebilmesi için- bu fırsat iyi değerlendirilmeli, daha fazla geciktirilmemelidir. AİHM'in ihlal kararları doğrultusunda da beraat kararı verilmelidir. Gidip oralarda Büyük Daire'nin yeni bir karar daha alması için itiraz hakkınızı kullanmak yerine hukuku uygulayarak böyle kararlara gerek bırakmayarak Türkiye'nin ne kadar antidemokratik bir ülke olduğunun konuşulduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa Konseyi, Avrupa Parlamentosu, Avrupa Birliği değil Türkiye'nin demokratikleşme yönünde nasıl hızlı bir ilerleme içerisine girdiğini gören ve kaydeden bir AB fotoğrafına ihtiyacımız var. Başka bir fotoğrafı değil. Bu ağır adaletsizlik ve hukuksuzluk artık son bulmalıdır."
"SÜREÇ DOĞRUDAN SURİYE İLE BAĞLANTILI BİR ŞEKİLDE DEĞERLENDİRİLMEMELİ"
Doğan, basın açıklamasının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. "Türkiye içerisinde sürecin bu kadar yavaş ilerliyor olması tırnak içinde Suriye ile doğrudan bağlantılı mı?" sorusunu Doğan, şöyle yanıtladı:
"Süreç doğrudan Suriye ile bağlantılı bir şekilde değerlendirilmemeli çünkü her iki ülkenin kendine özgü koşulları farklı, dinamikleri farklı, parametreleri farklı, yürütülmesi gereken prosedürler farklı. Dolayısıyla böyle doğrudan bağlantılı bir biçimde değerlendirilemez. Ortadoğu'daki savaş ve barış hâli elbette Türkiye'yi de ilgilendiriyor. Dolayısıyla özellikle Dışişleri Bakanı tarafından da dün oradaki sınır güvenliğinden her defasında bahsediliyor. Bu açıdan baktığımızda bile sürecin birbiriyle etkileşen yanları olduğunu kabul etmemiz gerekir. Ancak ne yapılması gerektiğine ilişkin 10 Mart Mutabakatı'ndan bahsettiniz ve Halep'te özellikle Kürt mahallelerinde son günlerde yaşanan abluka altına alınması, gündelik ihtiyaç ve yardım malzemelerinin mahallelere girişlerinin engellenmesi, yine orada süren duruma ilişkin oluşan kaygıyı da burada ifade etmek gerekiyor. Şunu düzeltmek lazım. 10 Mart Mutabakatı'nın kilit noktası yalnızca entegrasyon kelimesi değil. 10 Mart Mutabakatı'nın kilidi oradaki farklılıkların varlığının kabul edilmesi. Tabii ki Kürt varlığı da bu varlıklardan biridir. Entegrasyon bir tarafın diğer tarafa tabii olması yönünde ve anlamında değerlendirilmemeli. Entegrasyon karşılıklı bir değişim ve dönüşüm olarak kabul edilmelidir."
"BİZİM SPESİFİK VE GİZLİ BİR AJANDAMIZ YOK"
DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, bir gazetecinin sorusu üzerine, AKP Sözcüsü Ömer Çelik'in DEM Parti Grubu'nda terör örgütü PKK'nın lideri Abdullah Öcalan lehine atılan sloganları değerlendirirken kullandığı "Çok büyük hatalar yapıldığını görüyorum. Herhangi bir siyasi parti kendi spesifik ajandasını sürecin tamamının ajandası zannetmemelidir. Sorumsuzluklar başka sorumsuzlukları getirir. O zaman da ana fikri kaçırırız" sözlerine yanıt verdi.
Her siyasi partinin grubuna gelenler, taleplerini iletmek isteyenler siyasi partilere slogan atabileceğini belirten Doğan, "Her siyasi partinin grubunda slogan atılıyor. Son derece demokratik bir hak. Bizim spesifik ve gizli bir ajandamız yok. Ömer Çelik böyle ifade etmiş. Ajandamız açık. Barış ajandası, demokratik çözüm ve bu konuda Öcalan'ın liderlik yapabileceği yollarının açılmasını istemek nasıl spesifik ve gizli bir ajanda olabilir? O gün grup toplantımıza katılanlar, o gün orada slogan atanlar bunu gizli bir şekilde yapmadılar" dedi.
"Bundan rahatsız olmak ya da bunu başka türlü değerlendirmek olsa olsa süreci anlamamışların yapabileceği bir şey olur" diyen Doğan, Çelik'in süreci idrak edemediği yorumunu yaptı. Doğan, "Sürecin içinde olup iktidar partisi adına böyle konuşmak esasen bir başka ajanda mı var sorusunu bizim sormamızı gerektirir. Bizim gizli bir ajandamız yok. Hiçbir şeyin önüne koyduğumuz bir ajandamız yok. Tek bir ajandamız var. Diyalog ve müzakere, barış ve demokratik çözüm. Bu bu kadar açık bizim için" diye konuştu.