CHP lideri Özgür Özel’in katılımıyla Brüksel’de düzenlenen “Millet İradesine Sahip Çıkıyor” mitingine, Avrupa’nın dört bir yanından yurttaşlar akın etti.
Belçika’da ve Almanya, Fransa ve Hollanda gibi çevre ülkelerde yaşayan gurbetçilerin yoğun ilgi gösterdiği buluşmada, Silivri’de tutulan İmamoğlu ve diğer belediye başkanları lehine sloganlar atılarak, hükümet istifaya çağrıldı.
Mitingde, Avrupa'daki bazı belediye başkanlarının mesajları okundu.
AVRUPALI BELEDİYE BAŞKANLARI’NDAN “İMAMOĞLU’NA ÖZGÜRLÜK MESAJLARI
Brüksel buluşmasında; Roma Belediye Başkanı Roberto Gualtieri, Amsterdam Belediye Başkanı Femke Halsema, Budapeşte Belediye Başkanı Gergely Karácsony, Selanik Belediye Başkanı Stelios Angeloudis, Timişora Belediye Başkanı Dominic Fritz, Köln Belediye Başkanı Henriette Reker ve Frankfurt Belediye Meclisi Başkanı Hilime Arslaner’in Ekrem İmamoğlu ve tutuklu belediye başkanları ile dayanışma mesajları okundu. Brüksel Belediye Başkanı Philippe Close da buluşmaya video mesajla katıldı.
Brüksel buluşması; Mustafa Kemal Atatürk, silah arkadaşları ve tüm şehitlerimiz için saygı duruşunda bulunulması ve hep bir ağızdan İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başladı.
Buluşmada ilk konuşmaları yapan; CHP Belçika Birlik Başkanı Derya Bulduk, Avrupa Yeşiller Partisi Eş Başkanı Vula Tsetsi ve Avrupa Sosyalist Partisi Genel Sekreteri Giacomo Filibeck, İmamoğlu ve arkadaşlarına özgürlük taleplerini yüksek sesle dile getirdi. İmamoğlu’nun Brüksel’e yolladığı mektubu, CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke gurbetçilerle buluşturdu.
İMAMOĞLU: “HEPİMİZİN ZİHNİNDE VE YÜREĞİNDE ÜÇ KELİME VAR: DEMOKRASİ, ADALET VE CESARET”
İmamoğlu, mektubunda şunları söyledi:
“Değerli yurttaşlarım, Avrupa’da yaşayan dostlarım, kardeşlerim, yol arkadaşlarım… Biliyorum, aklınızın ve kalbinizin bir yanı hep Türkiye’de. İnanın bizim de aklımız ve kalbimiz hep sizde. Çünkü bu ülke, sadece sınırlarla değil; inançla, sevdayla, umutla birbirine bağlı bir ülkedir. Ben, bugün size yine Silivri’den sesleniyorum. Ama biliyorum ki sesim burada, Avrupa’nın kalbinde, sizlerin yüreğinde yankı buluyor.
Bu zor dönemde, hepimizin zihninde ve yüreğinde üç kelime var: Demokrasi, adalet ve cesaret. Bu üçü, birbirine tutunarak ayakta kalıyor. Zira bugün, yalnızca demokrasi ve adalet talep etmek değil, demokratik haklarımızın elimizden alınması ve adaletsizlik karşısında sessiz kalmamak da cesaret gerektiriyor. Avrupa Birliği de bir zamanlar işte bu cesaretle oluştu. Savaş yorgunu halkların, barış, özgürlük ve insanlık onuru için gösterdiği büyük cesaretle.”
“AVRUPA DA DÜNYANIN BİRÇOK ÜLKESİ GİBİ, BÜYÜK BİR SINAVDAN GEÇİYOR”
“Ama bugün görüyoruz ki, Avrupa da dünyanın birçok ülkesi gibi, büyük bir sınavdan geçiyor. Bu sınav yalnız ekonomik ya da diplomatik değil; ahlaki ve vicdani bir sınav. İklim krizi, savaşlar, göç, enerji krizi, eşitsizlik… Ve en önemlisi; halkların kurumlara olan güveninin sarsılması.
Bu ortamda otoriter liderler, hakikati eğip bükerek, adaleti kendi iktidarlarının aracı haline getiriyor. Demokrasiyi sadece sandığa, hukuku ise siyasetin sopasına indirgemeye çalışıyorlar. Bugün Ukrayna halkı, özgürlük için direniyor. Gazze’de yaşanan büyük acıların ardından gelen ateşkes, umut verici. Ancak gördük ki, devletlerin kendi toplumlarının vicdanından gerisine düşen tutumları, dünyayı daha güvensiz, insanlığı ise daha yorgun hale getiriyor.”
“BİR YERDE ADALET EKSİLİRSE, HER YERDE OTORİTERLİK VE DESPOTLUK GÜÇLENİR”
“Bu iki tablo, iki ayrı coğrafyada görünse de aslında aynı gerçeği gösteriyor: Bir yerde adalet eksilirse, her yerde otoriterlik ve despotluk güçlenir. Adaletin coğrafyası daraldığında, despotların zulmü genişliyor. Avrupa da kendi değerlerinden uzaklaştıkça, kısa vadeli çıkarların peşine düştükçe, uzun vadede kendi demokrasisini tehlikeye atıyor. Ben, halkın özgür oylarıyla üç kez İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildim. Bugün özgürlüğüm elimden alınmış olsa da mücadelem asla bitmedi.
Çünkü bu, sadece benim mücadelem değil, adil ve özgür bir Türkiye’nin mücadelesidir. Bu; yoksulluktan, haksızlıktan ve hukuksuzluktan bitap düşmüş büyük bir milletin onur ve haysiyet mücadelesidir. Ve Yüce Allah’a şükürler olsun ki yalnız değilim… Yalanlar, iftiralar, baskılar, zorbalıklar, tehdit ve şantajlar sonuç vermiyor. Tam tersine, milyonlar mücadelemizde birleşiyor. Omuz omuza, el ele veriyor. Gençlerin üniversitelerde, kadınların meydanlarda, aziz milletimizin sokaklarda gösterdiği barışçıl mücadele, ülkemizin demokrasiye olan inancının ne kadar köklü ve güçlü olduğunu kanıtlıyor.”
“HALKIN İRADESİ VİCDANLARDA, SANDIKLARDA VE MEYDANLARDADIR”
“Gelişmiş ülkelerde dahi meşruiyet krizi yaşanıyor. Otoriter iktidarlar, demokrasiyi sandığa sıkıştırıyor, hukuku yok sayıyor ve hatta ayaklar altına alıyor. Ama biz biliyoruz ki; halkın iradesi vicdanlarda, sandıklarda ve meydanlardadır. Ve hiçbir güç, o iradeyi susturamaz. Biz, halkın sesini devletin kalbine, adaletin merkezine taşıyana kadar mücadelemize devam edeceğiz. Kararlarımızı, kapalı kapılar ardında değil; birbirimizin gözünün içine, aynı hizadan bakarak alacağız.
Aslında İstanbul’da biz, bu anlayışın ilk adımlarını attık. Katılımcı yönetim modelimiz, sadece bir şehir uygulaması değil; geleceğin Türkiye’si için bir demokrasi örneğidir. Bugün Avrupa’daki tüm demokratlara sesleniyorum: Bu mücadele, sadece Türkiye’nin değil, Avrupa’nın da geleceğini ilgilendiriyor. Avrupa’nın yeniden değerlerine sahip çıkması, adaleti ve demokrasiyi her yerde savunması gerekiyor. Çünkü adaletsizliğin milleti olmaz, coğrafyası olmaz.”
“BENİ VE YOL ARKADAŞLARIMIZI ESİR TUTANLARIN AMACI; KENDİ İKBALLERİDİR”
“Beni, belediye başkanlarımızı ve yol arkadaşlarımızı esir tutanların amacı; kendi ikbâlleridir, bitik tükenmek bilmeyen koltuk hırslarıdır. Onlar, milletin iradesine ve demokrasinin özüne yönelmiş, aciz ve hukuksuz bir girişimin içindeler. Bizim tek talebimiz, adil bir yargılamadır. Biz, adaleti sadece kendimiz için değil, herkes için istiyoruz. Çünkü biliyoruz ki adalet artık bir kişiye değil, herkese lazımdır. Adalet olmadan ekmeğin olmayacağını, dirliğin olmayacağını, birliğin olmayacağını biliyoruz. Evet Türkiye bugün zor bir dönemden geçiyor. Ama biz umutsuzluğu değil, umudu diri tutan, adaleti ve birliği yeniden hâkim kılan günler için tarifi zor bir onur mücadelesi veriyoruz.”
“TÜRKİYE, ŞU YA DA BU ŞAHSIN, ŞU YA DA BU PARTİNİN DEĞİL; MİLLETİN ORTAK ÇIKARLARINA UYGUN OLARAK YOLUNU BELİRLEYECEK”
“Türkiye, şu ya da bu şahsın, şu ya da bu partinin değil; milletin ortak çıkarlarına uygun olarak yolunu belirleyecek. Türkiye; adaletin, eşitliğin, kardeşliğin gücüyle büyüyecek, zenginleşecek, güçlenecek ve adilce paylaşacak. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak, dünyanın her yerinde gıpta edilen, saygı duyulan bir imtiyaz olacak.
Birbirimize güveneceğiz. Asla geride bir tek arkadaşımızı bırakmayacağız. Omuz omuza vereceğiz ve onları duyduklarında tir tir titreten o sözü yılmadan haykıracağız: Her şey çok güzel olacak! Her şey çok güzel olacak! Her şey çok güzel olacak! Hepinizi hasret ve özlemle kucaklıyorum. Ekrem İmamoğlu. Silivri Zindanı.”
"TÜRKİYE'DEKİ TÜM SİYASİ TUTSAKLARA SAHİP ÇIKMAYA GELDİK"
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Brüksel'deki mitingde açıklamalarda bulundu.
Özgür Özel'in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
“Bugün Brüksel meydanındayız. Hava, Türkiye’den biraz daha soğuk, sonbahar serinliği var. Ama bugün bu kalabalık hem bizim hem de Türkiye’deki milyonların yüreğini ısıtıyor. Ayaklarınıza sağlık, emeklerinize sağlık, yüreklerinize sağlık. Bugün bu meydan bize ve Türkiye’ye çok şey söylüyor. Birilerinin dediği, küçümsediği gibi Avrupa’daki Türkler ülkesinin sorunlarına uzak, ülkesinin dertlerine kulak tıkayan, yılda bir kez gelip tatilini yapan giden, ülkesini düşünmeyen insanlar değil; aksine Türkiye için, ülkenin geleceği ve yarınları için söyleyecek sözü olan kahramanlardır. Hepiniz hoş geldiniz. Hepinizi çok seviyoruz. 19 Mart’ın ardından İstanbul’da ve Türkiye’de tam 60 kez bir araya geldik. Önce miting yapıyoruz sandılar. ‘Toplanırlar, dağılırlar’ dediler. ‘Uzun sürmez’ dediler. ‘Yaz gelince ne yapacaklar?’ dediler. Ama her çarşamba akşamı İstanbul’da bir meydanda yüz binleri, her hafta sonu Türkiye’nin güzel bir ilinde, doğusunda - batısında, kuzeyinde - güneyinde çoğunlukla da bir zamanlar, ‘AK Parti’nin kalesi’ denilen yerlerde o şehrin en tarihi, en büyük mitinglerini yaptık. Çünkü yaptığımız şey bir miting değil; bir eylemdi, bir karşı çıkıştı, bir karşı koyuştu. İşte o yüzden 61’inci eylemimizde Brüksel’de sizlerleyiz. Hoş geldiniz, şeref verdiniz. Buraya eylem yapmaya, sesimizi duyurmaya, dayanışmaya, sizlerden güç almaya, sizlere umut vermeye geldik. Buraya gelmeden önce Türkiye’de iktidar sahipleri her zamanki kolaycılıkla ‘Yurtdışına mı gideceksiniz, Türkiye’yi mi şikayet edeceksiniz?’ diye bir safsataya sarılmaya başladılar. Birisi birine gammazlanacak, şikayet edilecekse karşı tarafın düşman olması lazım, hasım olması lazım. Biz buraya dertleşmeye, konuşmaya, güç almaya, güç vermeye, dosta geldik; dosta, sizlere sarılmaya geldik.”
“AKLINIZI BAŞINIZA ALIN, MANSUR YAVAŞ YALNIZ DEĞİLDİR”
“Suçsuz yere 207 gündür hapiste bulunan Cumhurbaşkanı adayımız Ekrem İmamoğlu’na, Adana gibi başkan Zeytan Karalar’a, Toroslar’ın yiğit evladı Muhittin Böcek’e, onların da içinde olduğu 16 belediye başkanımıza, yüzlerce siyasetçiye, bürokrata, Türkiye’deki tüm siyasi tutsaklara, Selahattin Demirtaş’a, Figen Yüksekdağ’a, fikrinden ve düşüncesinden dolayı içeride kim varsa ona sahip çıkmaya geldik. Diğer yandan ‘Birinden kurtuldum, sıra ötekine gelsin’ diye Mansur Başkan’ı hedefine almaya çalışanlara ‘Aklınızı başınıza alın, Mansur Yavaş yalnız değildir’ demeye geldik. Bugün burada sadece Türkiye’den dostlarımız yok. Bugün Avrupalı kardeş partilerimizden çok sayıda temsilci burada. Sosyalist Enternasyonal’den, Avrupa Sosyalist Partisi’nden, Yeşiller’den çok değerli dostlarımız, Avrupa Parlamentosu’ndan çok değerli temsilciler burada. Mikrofonda gösterdikleri dostlukla, Türkiye’ye sahip çıkarak, ‘Türkiye’yi seviyoruz’ diyerek, dostumuz olduklarını dosta da dost olmayana da haykıran Dario Nardella’ya, Giacomo Filibeck ve Vula Tsetsi’ye yürekten teşekkür ediyoruz. Hoş geldiler, şeref verdiler. Tüm milletvekillerine, ev sahipliği yapan Brüksel belediye başkanına, burada başkan yardımcısı ile temsil edilen, şehir dışından mesajını buraya ileten Roma’nın, Amsterdam’ın, Barselona’nın, Budapeşte’nin değerli belediye başkanlarına, kardeşimiz Selanik belediye Başkanına, Timisoara, Köln, Frankfurt, Utrecht belediye başkanlarına bu meydana verdikleri destek ve bize gösterdikleri ev sahipliği için yürekten teşekkür ediyoruz. İyi ki varlar, iyi ki bizimle birlikteler.”
“SURİYE’DEKİ HESAPLAR İÇİN DARBEYE SUSANLARI GÖRÜYORUZ”
“Diğer yandan Erdoğan ile bir - al ver ilişkisi içinde oldukları için, Türkiye’deki demokrasiye karşı, kurulan kumpasa karşı susanlar var, sessiz kalanlar var. ‘Türkiye sığınmacılara baksın, ileri karakolumuz olsun’ diyenler var. İşte bugün buradaki bütün demokratların varlığını bildiğimiz gibi bir takım çıkar hesaplarıyla, Türkiye’nin karşısındaki planları da suspus olanları da tarih önünde kaydediyoruz. Kimse bundan endişe etmesin. Avrupa’daki bütün kardeş partileri saygı ile selamlıyorum. Hiçbirini ayırmadan, hepsini saygı ile selamlıyorum. İngiltere İşçi Partisi’nin kıymetli üyelerine, yürekli mücadele insanlarına yönetim anlayışından bağımsız olarak saygılar sunuyorum, onları da seviyoruz. Irak’ın işgaline, Amerika ile birlikte ‘Nükleer silah var’ diyerek susanları nasıl tarih bugün utandırıyorsa, bugün de Amerika ile birlikte Suriye’deki hesaplar için Türkiye’deki darbeye susanları görüyoruz, not ediyoruz. AK Parti iktidarı siyasete işine geldiği gibi kural koymaya çalışıyor. ‘Türkiye’de ne olursa olur. Ben yaparım, orada kalır’ diyor. ‘Sen çıkarsan, dışarıda konuşursan, ben seni beni şikayet ediyorsun diye şikayet ederim’ diyor. O iş o kadar kolay değil. Nerede bu yoğurdun bolluğu? Erdoğan’a sevap olan başkasına neden günah olsun? Ona helal olan başkasına niye haram olsun? Türkiye’de öğrencilerin başörtüsü sorunu vardı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde geldiniz, davayı açtınız. O günlerde bir hak mücadelesiydi, ben de karşınızda olmadım. Ama o gün gelip Türkiye hakkında dava açarken bu şikayet değil. AK Parti’ye kapatma davası açılmış. Dört kişilik heyet yapmış, dünya başkentlerini geziyor. Bu şikayet değil. 15 Temmuz darbesi olmuş, kapımızı çalıyor. ‘Avrupa sizi tanır, dünya bizden iyi bilir. Birlikte anlatalım bu darbeyi, dünyaya şikayet edelim’ diyor. Darbeye uğrayan kendisi olunca dünyadan dayanışma bekliyor. Darbeyi kendi yapınca ‘Bunu dünyaya anlatmayın’ diyor. Vallahi da anlatacağım, billahi de anlatacağım. Bir adım geri durmayacağım. Haksızlığı yapan kendisi olunca ‘Susun’ diyor. Susmayacağız ve konuşacağız.”
“ERDOĞAN YANLIŞ YOLDADIR, TÜRKİYE’NİN MENFAATİNİN KARŞISINDADIR”
“Esas sorun nedir biliyor musunuz değerli yol arkadaşlarım? Sorun Brüksel’de; Avrupa’nın kalbinde, başkentinde bunları konuşmak değil. Avrupa’nın başkentinde, 60 sene önce tam üyesi olmak istediğimiz Avrupa Birliği’nin başkentinde, kurucusu olduğumuz Avrupa Konseyi’nin varlığında, Türkiye’de yaptığınız işlerin Brüksel’de söylenmesinden utanıyorsanız, utanılacak işler yapıyorsanız, esas sorun buradadır. Ben küçücük bir çocukken bir kusur işlediğimde, anneannem Selanik doğumlu Sadriye Hanım beni karşısına alırdı, iki omzumdan tutardı. Ben utanır, yüzümü kapardım. Bana derdi ki ‘Şuna bak. Yapmaya utanmıyor, bakmaya utanıyor gözüme’ derdi. Erdoğan’a buradan söylüyorum. ‘Avrupa’nın parçasıyız’ diyeceksen, Avrupa Birliği’ni hedefleyeceksen, ne yapacaksın, yapıyorsan da dönüp Avrupa’nın gözünün içine bakacaksın. Ben öyle yapıyorum kardeşim. Bakamayacağın işi yapmayacaksın. Yaptıysan da gözünü kimseden kaçıramazsın. Esas sorun, bu kadar sorunlu işleri yapmaktır. Bunu hepimiz biliyoruz. Biz içeride de dışarıda da Türkiye’nin menfaatlerini savunmaktan geri durmayız. Türkiye’nin ana muhalefet partisiyiz. Yurtdışına çıktığımızda Türkiye’nin partisiyiz. Ama karşımızdaki iktidar sadece kendi menfaatlerini koruyan ve kollayan, kendi çıkarı için Türkiye’nin çıkarlarını bir kenara bırakabilen, bu yüzden de her türlü müzakereyi kendi iktidarını sürdürmek üzerinden yapan bir iktidardır. Soruyorum: Bu darbe sürecinin milletimize bir faydası var mı? Türkiye’nin demokrasiden kopmasının milletimize bir faydası var mı? Bu yapılanların Türkiye - Avrupa ilişkilerine bir faydası var mı? Ekonomiye faydası var mı? İşsizliğe faydası var mı? Memlekete faydası var mı? Hiçbiri yoksa demek ki Erdoğan yanlış yoldadır, Türkiye’nin menfaatinin karşısındadır, kendi iktidarı için pazarlık halindedir. Türkiye’nin tarafında olan, Türkiye’nin zenginleşmesini, gençlerinin iş bulmasını isteyen, Türkiye’nin tarafında olan parti Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Kurulduğu gün gibi Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye’nin birinci partisidir.”
“TRUMP’LA HERŞEYİ PAZARLIK KONUSU YAPTI”
“Türkiye’nin çıkarına değil de kendi çıkarlarına çalışan, her şey bir yana yandaşının çıkarına çalışan, sadece zenginlere çalışan AK Parti iktidarı artık Trump’a çalışmaya başladı. Ülkede bulamadığı meşruiyeti, Avrupa ve dünyada bulamadığı meşruiyeti Beyaz Saray’ın kapılarında, Oval Ofislerde arar oldu. Artık milletin desteğini kaybetti. Milletin yitirdiği desteğine karşı Trump’a güveniyor. Ülkenin herşeyini pazarlık konusu yaptı. 300 tane Boeing uçağı da masada, Türkiye’nin pahalıya yakacak gaz alması da masada, maalesef gelecekteki en büyük zenginliğimiz… Dünyada beşinci sıradayız, nadir elementlerimiz de Trump ile pazarlık masasında. Oysa ülkeyi kuran parti olarak en zor günümüzde, Cumhurbaşkanı adayımız, İstanbul Belediye Başkanı tutuklanmış iken ve en zor günlerde Avrupa’nın, dünyanın desteği bekleniyorken, Almanya hükümeti Eurofighterları Türkiye’ye vermekten vazgeçti, blokaj koydu. Onlar olsa, AK Parti olsa, mağdur olan kendisi olsa buna çok memnun olur. ‘Aman vermeyin’ der, ‘Süründürün bunları. Önce biz kurtulalım, sonra Eurofighter gelsin’ der. Biz ne yaptık? Ekrem İmamoğlu yattığı hapishaneden, hücreden mesaj yazdı. Ben Şansölye yardımcısıyla, savunma bakanıyla görüştüm. Almanya hükümetine bizzat mesaj ilettik. ‘Bizim yaşadığımız hukuksuzluk ayrı, Türkiye’nin savunma kaygıları ayrı. Eurofighter’ı Türkiye’ye mutlaka verin’ dedik. Almanya blokajı kaldırdı ve Türkiye Eurofighter alma noktasına geldi. Bir tarafta Türkiye’nin nadir elementlerini Trump’a peşkeş çekenler, bir tarafta kendi canından geçip ülkenin menfaatini düşünenler… Biz olduğumuz yerde dimdik duruyoruz.”
“SANDIK GİDERSE FELAKET OLUR, EN İYİ BİLEN SİZSİNİZ”
“Biz Türkiye ittifakıyız, Türkiye’nin çıkarlarını savunuyoruz. Burada, bu meydanda sadece sosyal demokratlar yok. Allah eksikliklerini göstermesin; muhafazakar demokratlar, milliyetçi demokratlar, Kürt demokratlar, liberal demokratlar, omuz omuzalar. Çünkü demokratlar bilir ki demokrasi varsa her sorun halledilir. Demokrasi giderse, sandık giderse her şey felaket olur. Bunu en iyi bilenler sizlersiniz. Batı sadece bir yön değildir, bir anlayış meselesidir. Batıya gidildikçe saraylar gider… Tarihi saraylar vardır ancak ülke daha mütevazı mekanlardan yönetilir. Konvoylar kısalır, arabalar mutevazılaşır. Liderler denetim altındadır, mütevazıdır ancak halk zengindir. Oysa bundan uzaklaşınca, otoriterlik artınca, saraylar başlar. bin odalı saraylar, uzun konvoylar, dünyanın en pahalı makam araçları, uçak filoları… İtibar çoktur, ancak halk fakirdir. Şimdi Erdoğan ve biz iki farklı akımı temsil ediyoruz. Bir yanda uzun konvoyları, bin 500 odalı sarayları, tasarruf etmediği itibarı ve yoksulluk vaat ettiği halkıyla Erdoğan. Bir tarafta onun uçan sarayına, en pahalı limuzin Mercedes’lerine değil, ülkenin demokrasisine talip olan bizler varız. And olsun ki biz kazanacağız.”
“İCAZETLE DEĞİL, GAZİ’NİN PARTİSİNİN VERDİĞİ CESARETLE…”
“Buradan bütün Türkiye’ye, Brüksel’den Afyon’a, Emirdağ’a selam olsun. Bütün Türkiye’ye selam olsun. Biz muhalefetteyiz ancak güçlü, demokratik, zengin bir ülke için çalışıyoruz, mücadele ediyoruz. Muhalefetteyken bile yurtdışındaki tüm temaslarımızda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin, Filistin’in, Azerbaycan’ın çıkarlarını savunuyoruz. Bunu kimseden çekinmeden cesaretle yapıyoruz. Biz bunu icazetle değil, Gazi Mustafa Kemal’in partisinde olmanın verdiği cesaretle yapıyoruz. Siz çok yakından yaşıyorsunuz ki Avrupa’dan bakınca Türkiye’de olanı, biteni anlamak çok kolay değil. Türkiye’de 23 yıllık bir AK Parti iktidarı var. 23 yıl sonra ilk kez seçim kaybetti. Biz 47 yıl aradan sonra ilk kez birinci parti olduk. Seçimde yüzde 38 oy aldık, belediyelerin yüzde 65’ini kazandık. Bugüne kadar ‘demokrasi’ diyen, demokrasiden dem vuran Erdoğan, demokrasi treninden o istasyonda indi. O günden bugüne artık sandıktan değil, başka yerlerden medet umduğu için Türkiye’de demokrasiyi askıya almaya çalışıyor. Halkın tercihine saygı duymadı. Önce belediye başkanlarımızı bakanlarına ‘Bunları silkeleyin’ diyerek, gelen paraları keserek, geçmişten birikmişleri CHP’li belediyelerden bir seferde tahsil ederek hizmeti aksatmaya çalıştı. Baktı bu yeterli olmuyor, bu sefer Cumhurbaşkanı adayımızın diplomasını 31 yıl sonra iptal etti.”
“KENDİNİ YENECEK BİRİNİN ADAYLIĞINA ENGEL OLMAK İSTİYOR”
“Bu diploma 31 yıldır Türkiye’de her konuda kullanılmış, hiç sıkıntı yok. 25 sınıf arkadaşından bir tanesi Türkiye’nin en önemli işletme fakültesinin dekanı, sıkıntı yok. Ne zaman ki Ekrem İmamoğlu Cumhurbaşkanı adayı, diplomayı iptal ediyor ki karşısına rakip aday olamasın. Diplomayı veren fakülte dahi iptal etmiyor. Yetkisiz bir kuruldan diplomayı iptal ettiriyorlar. Bunun Almancaya tercümesi yok. İngilizceye, Fransızcaya tercümesi yok. Bunu uzun anlatmak lazım, iyi anlatmak lazım. ‘Ekrem Bey’in tek suçu Erdoğan’ı yenmektir, o yüzden diploması iptal edilmiştir’ diye anlatmak lazım. Değerli dostlar, bu diploma işi yetmediği gibi bundan 206 gün önce ‘Bir ay içinde bütün kanıtlar çıkacak’ dedikleri, ancak yedi aydır tek bir kanıt ortaya koyamadıkları bir iftirayla arkadaşlarımızı hapse attılar, orada tutuyorlar. Sonra da dönüp Türkiye’ye ve dünyaya ‘Ya bu bir yolsuzluk konusu’ diyerek bir algı operasyonu yapıyorlar. Öncelikle 210 gündür, yedi aydır tek bir kanıt olmadığı gibi önceden söyledikleri her şeyin kendi içinde çürüdüğünü, yalanlandığını ve bizim yedi aydır artık iddianameyi beklediğimizi iyi hatırlatmak, iyice anlatmak gerekiyor. Ayrıca Recep Tayyip Erdoğan İstanbul Belediye Başkanıyken rüşvetle, irtikapla, ihaleye fesat karıştırmakla, terör örgütlerine destek vermekle suçlandı, yargılandı. Ancak bir gün evine polis gelmedi. Bir gün tutuklu yargılanmadı. Bir gün değil, cezası mahkemede görüldüğünde kesinleşene kadar kimse kendisine karışmadı. Ancak Erdoğan kendine yapılmayanı, sabah altıda eve polis yollayarak, seçilmiş belediye başkanını tutuklayıp cezaevine koyarak, yedi aydır iddianame çıkarmayıp onu millete hizmetten alıkoyarak ve şimdi de anlaşılıyor ki; her türlü kumpası çevirip bu yargılama sürecini geciktirerek, kendisini yenecek birisinin adaylığına engel olmak istiyor.”
“BU KAVGA, PARTİLER ARASINDA DEĞİL SINIFLAR ARASINDADIR”
“Ancak yapmaya çalıştığı mesele, sadece Ekrem Başkan’a, partisine kötülük değil. Bu Brüksel’de dolaşan milletvekillerimiz bakıyorlar, Belçika’da asgari ücret Türkiye’nin 4,2 katı. En düşük emekli maaşı Türkiye’nin 4,7 katı. Türkiye’de bir asgari ücret 30 kilo kıyma alırken, Belçika’da asgari ücret 128 kilo kıyma alabiliyor. Biz Ekrem Başkan, ben, Mansur Başkan, Cumhuriyet Halk Partisi, Erdoğan’ın lüks arabalarına, uçaklarına, sarayına değil; Türkiye’deki emekçinin kursağından geçecek lokmayı artırmaya, asgari ücreti artırmaya, emekli maaşını artırmaya, yoksulluğu yönetmeye değil; yok etmeye and içtiğimiz için, ona talip olduğumuz için bu saldırı altındayız. Dünyanın bu düzeninden memnun olanlar Erdoğan’ı istiyor. Zengin daha zengin olsun fakirler sürünsün isteyenler Erdoğan’ı istiyor. Bu milletin eşitliğini isteyenler, kardeşliğini isteyenler, ‘Hep birlikte kazanalım, hakça, eşitçe paylaşalım’ diyenler, sosyal adalet isteyenler Ekrem İmamoğlu’nu istiyor, Cumhuriyet Halk Partisi’ni istiyor. Bu kavga, zengin ve fakir arasındadır. Bu kavga, zulmedenle zulüm gören arasındadır. Bu kavga, partiler arasında değil, sınıflar arasındadır. Ezilenden yana olanları, vicdanı olanları, bu mücadelede İmamoğlu’na ve CHP’ye sahip çıkmaya davet ediyorum.”
“CHP İKTİDARINDA AVRUPA BİRLİĞİ’NDE BULUŞACAĞIZ”
“Bundan tam 64 yıl önceydi. Sirkeci Garı’ndan kalkan bir tren Almanya’ya geldi. O günden beri o trendekilere ‘gurbetçiler’ dendi. Buralara geldiniz, ekmeğinizin peşine koştunuz. Önce karnınızı doyurdunuz, sonra Almanya’ya, Avrupa’ya güç verdiniz, şimdi oranın ayrılmaz bir parçası oldunuz. İkinci - üçüncü kuşakla birlikte artık gurbetçilerden değil, dedeleri gibi gururumuz olan gençlerden, pırıl pırıl bir nesilden bahsediyoruz. Siz birilerinin küçük gördüğü gibi, uzak durduğu gibi değil; bu ülkenin Avrupa’daki pırlanta gibi temsilcilerisiniz, hepimizin umudu sizdedir. Avrupa’daki gençlerimizdedir. Hepinizi çok seviyoruz. Siz siyasete uzak durursanız, Avrupa’daki gençler siyasete uzak dururlarsa, Türkiye’de konserleri iptal edenler, sanatçıları sabahleyin evinden altıda alıp sözde uyuşturucu kontrolü diye onları toplum önünde küçük düşürenler, gençlerin arzu ettikleri gibi bir ülke yerine, Türkiye’yi bir Ortadoğu ülkesine çevirenlerin işine geliyor. Buradan hem buradaki çok değerli Türk toplumuna, özellikle gençlere çağrıda bulunuyorum. Lütfen siyasetten uzak durmayın. Sandıktan uzak durmayın. Türkiye’nin geçmişte benim iki amcamın da bindiği Sirkeci’den kalkan o tren gurbetçileri taşıyordu. Şimdi biz o gurbetçilerin torunlarıyla hasreti bitireceğiz. Andolsun ki CHP iktidarında Avrupa Birliği’nde buluşacağız, sınırları kaldıracağız, hep birlikte başaracağız.”
“‘HASRET BİLETİ’NİN SÖZÜNÜ VERİYORUM SİZE”
“AK Parti yıllarca vaatlerde bulundu. Oy aldı, sırtını döndü. Oy isterken yüzü size dönüktü, oyu verince sırtını döndü. Şimdi verdiği sözleri unutmayan ve seçim kazanınca kibre kapılmayan, kimseyi dışlamayan, kutuplaştırma yerine kucaklaşmayı, şeytanlaştırma yerine kardeşliği savunan, güçlü, inançlı bir partiyle, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisinin 100 yıl sonraki iktidar yürüyüşü ile karşı karşıyasınız. Emin olun, bütün sorunları biliyoruz. Emin olun, bu sorunların ne olduğunu da nasıl çözeceğimizi de biliyoruz. Ama birileri gibi oy alana kadar yüzü dönük, oyu aldıktan sonra sırtı dönük bir anlayışımız yok. O yüzden Ekrem Başkan ilk seçimi 13 bin farkla, ikinci seçimi 80 bin farkla, üçüncü seçimi 1 milyon 100 bin farkla kapattı. O yüzden Mansur Yavaş girdiği seçimde yüzde 60 destek alarak Ankara’yı tekrar kazandı. Biz gelince unutan değil; aksine hizmet ettikçe tanışılan, beğenilen ve iktidarından memnun olunan bir anlayışız. İşte iktidarımızda bugün normaldekinin dört katı, beş katı fiyata çıkarıp uçak biletlerini, Brüksel’den Avrupa’dan Türkiye’ye gitmeyi sizlerin üzerinden bir fırsatçılığa çeviren anlayışın aksine, her sene memleketine tatil için bir gelip dönmeyi kışın en ucuz tarifeden bilet neyse bir kere işaretleyip yılın istediği günü kullanılacak, ‘hasret bileti’nin sözünü ben veriyorum size, ben veriyorum. Brüksel’de Ankara’ya, İstanbul’a, Afyon’a uçmak kışın en uygun, en düşük fiyatla bilet kaç paraysa o bilet bir kere alınacak, yılın istenildiği günü kullanılacak. Bu araçlarınızı, getirdiğiniz arabalara 185 gün yurt dışı çıkışı gibi bir meseleyi çok daha akılcı, yani suistimal yollarını kapatan, ama burada yıllarca çalışmış birinin Türkiye’ye gittiğinde aracını bir sefere mahsus vergisiz götürebileceği, gittiğinde aracını eşi kullanmış, kayınçosu kullanmış, cezalar geliyormuş. Böyle ucuz işlerin peşini devletin bırakacağı, acil durumlarda tepene binecek değil, halden anlayacak bir devlet yönetim anlayışını hayata geçireceğiz. Emeklilik konusundaki çileyi çözmek için, emekli yurttaşlarımızın yurt dışında tam zamanlı çalışmasının önünü kesen uygulamayı kaldıracağız. Yurt dışında çalışanın Türkiye’de anasının ak sütü gibi helal emekli maaşına dokunmayacağız.”
“SİZİ TÜRKİYE’NİN AVRUPA’DAKİ TEMSİLCİLERİ OLARAK GÖRÜYORUZ”
“Sizlere bakınca para makinesi gibi görüyor. ‘Geldi eurolar’ diyor. Burada aldığın telefonun parasının üzerinde bir parayla, Türkiye’ye gidince 45 bin liraya telefon kaydettirme soytarılığına son vereceğiz. Bedelli askerliği bu kadar emekle kazanılan paraları sağmal inek sağar gibi sağan devlet anlayışından, vatandaşı vatandaşlıktan uzak düşüren anlayıştan makul bir yere çekeceğiz. Türkiye’de kaç paraysa, burada da o para olacak. Söz veriyorum. Sağlıkta sadece acile başvurursun, yıllarca geldi burada çalıştı, el emeği, göz nuru döktü burada. Gitti Türkiye’ye, Türkiye’de hastalandı, Türkiye devleti sana bakmaz. Bu memlekete yıllarca getirdikleri dolarlarla, eurolarla, marklarla bakana kötü gününde de devlet bakacak kardeşim. And olsun. Türkiye, OECD’ye verdiği bir anlaşmayla verileri paylaşıyor, buradaki vatandaşın kötü niyeti olmamasına rağmen tepesine devlet çöküyor. Veriyi paylaşırsan paylaş, ama çifte vergilendirmeye, iki kere sigortaya, olur olmaz cezalara karşı vatandaşını da korumak Türkiye Cumhuriyeti devletinin boynunun borcudur. Türkiye’den kariyer göçü ile buraya gelmiş olanları elbette isteriz ki dönsünler bir gün. Ama buraya gelmiş olanları ‘Kaçtılar, gittiler bilmem ne’ diye gören düşman bir zihniyet var. Ehliyette, ehliyet yenilemesinde bile zulüm görüyor expatlar. Gençler hepinize söz veriyorum, siz Türkiye’nin ne sırtında yüksünüz, ne gittiniz diye gönlümüz kırık, burnumuz size bükük. Biz sizi Türkiye’nin gücü, Avrupa’daki temsilcileri olarak görüyoruz. Bırakın zulmetmek, başımızın üstünde taşıyacağız. Hep birlikte olacağız.”
“BELÇİKA’DAKİ CAM TAVANI TUZLA BUZ ETMEYE VAR MISINIZ?”
“Burada milyonlarca vatandaşımızın sorunu çok, çözecek kimse yok. Ben yıllar önce yurt dışı seçim çevresi önerisinin altına imzayı atan ilk milletvekiliyim. İlk grup başkanvekiliyim. Sizler karar vereceksiniz, oyununuzu atacaksınız. Temsilcilerinizi Ankara’ya, Meclis’e yollayacaksınız. Söz veriyoruz. Şimdi o zaman sözün sonunda bir konuda anlaşmaya varalım. Bundan sonra siyasete uzak durmak yok. Gençleri, evlatları, herkesi oy kullanabilecek şekilde motive edeceğiz. Sandıkları takip edeceğiz. Omuz omuza, kol kola verip sandığa koşacağız. Bu dertleri bitirecek, Atatürk’ün partisini iktidar yapacağız. Söz mü? Ben 31 Mart seçimlerinde demiştim ki, ‘Partimizin üstünde yüzde 25’lik bir cam tavan var. Bu yüzde 25’lik cam tavanı kırıp dökeceğiz’ demiştim. 31 Mart gecesi o yüzde 25’lik cam tavanı tuzla buz ettik, yüzde 38 oyla partimizi birinci parti yaptık. Şimdi Belçika’da başımızın üzerinde yüzde 16’lık görünmez bir cam tavan var. Gün bugündür. Bundan sonra çoğalarak, birleşerek, kararlılıkla, Belçika’daki cam tavanı tuzla buz etmeye var mısınız? Bu birbirimize duyduğumuz hasreti, gurbeti bitirip, artık Türkiye’de gençler için yasaksız Türkiye, vizesiz bir Avrupa inşa etmenin bir seçim meselesi olduğunu, bir sandık mesafesinde olduğunu herkes bilsin. Bugün 79 ülkeden 87 partinin Cumhuriyet Halk Partisi’nin Avrupa Birliği tam üyelik hedefini desteklediğine dair Sosyalist Enternasyonel bildirgeleri mevcut. Burada temsilcileri konuşan değerli kardeş partilerimiz ve çok değerli yapılar, Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye’yi demokrasi yolunda ilerletirse önünü açmak için sadece kardeşlik ve dayanışma vaat ediyorlar. Türkiye’yi bütün dünyanın kendisine düşman olduğu, kimsenin istemediği, yalnızlaştırılmış bir ülke haline sıkıştırıp, bu nefret üzerinden oy toplamaya çalışanlara inat; modern dünyanın, modern Avrupa’nın ayrılmaz bir parçası, yasakların yasak olduğu, sınırların ortadan kalktığı Avrupa Birliği’ne tam üye bir Türkiye için mücadeleye hazır mısınız? Hasreti bitireceğiz, güzelim memleketimin güzel insanlarıyla burada da orada da omuz omuza, kol kola yepyeni bir geleceği hep birlikte inşa edeceğiz. Biz Brüksel’e şikayet etmeye de kavga etmeye de değil; dayanışmaya, moral bulmaya, güç almaya, güç vermeye geliriz. Bundan sonra da Avrupa’nın her yerinde sizlerle birlikte olacağız, meydanlara sığmayıp taşıyacağız. Yarınları birlikte kuracağız. Güzel memleketimin güzel insanları, hepinizi saygıyla selamlıyorum. İyi ki varsınız. Buraya Avrupa’daki birliklerimizin değerli başkanlarını davet ediyorum. Değerli yoldaşlarımızı davet ediyorum. Burada Avrupa Konseyi’nden gelen, Avrupa Parlamentosu’ndan gelen kardeş partilerden gelen temsilcilerimizi, misafirlerimizi ve Avrupa’daki birliklerimizin değerli başkanlarını buraya davet ediyorum. Ve güzel memleketimize bir selamımızı hep beraber yolluyoruz, hep beraber gönderiyoruz.”