Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı Aylin Nazlıaka, devlet memurlarına çocukları doğumdan ilköğretim çağına gelene kadar yarım zamanlı çalışma imkanı getiren ve Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren yeni düzenleme hakkında iktidara eleştiriler yöneltti.
CHP'li Nazlıaka, "İktidar utanmazca kadınları tercih yapmaya zorlayan bir ikilemin içine çekmektedir: Ya çocuk ya kariyer demektedir. Biz kadınlar hem çocuklarımıza güvenceli koşullarda bakmak hem de cam tavanlara çarpmadan çalışma hayatında yükselmek istiyoruz. Çocuk bakımını, kamusal sorumluluktan çıkararak tamamen hane içine ve özellikle de kadınların omzuna yükleyen bu uygulamayı doğru bulmuyoruz" değerlendirmesinde bulundu.
Nazlıaka, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında, iktidarın 2025'i “Aile Yılı” ilan etmesine ilişkin eleştirilerde bulundu.
Nazlıaka, “Aile yılı ilan ettiğinden bu yana 145’i şüpheli olmak üzere 281 kız kardeşimiz hayattan koparıldı, katledildi, cinayete kurban gitti. Koruma kararları, uzaklaştırma kararları bunların hiçbiri işe yaramadı. Kız kardeşlerimiz göz göre göre devletin gözetimi altında canice öldürüldü. Şiddet canavarı elini kolunu sallayarak dolaşırken iktidar tek bir gecede tek adamın kararıyla İstanbul Sözleşmesi’ni feshetti. Yetmedi 6284 sayılı kanuna karşı olanlar Mecliste palazlandı, Medeni Kanun için ‘Sil baştan yazacağız’ denildi. Kadının üç kuruşluk nafaka hakkına göz konuldu, boşanmada arabuluculuk sistemi getirilmeye çalışıldı” ifadelerini kullandı.
"EĞER KADIN KATİLLERİNİN SIRTI SIVAZLANMASAYDI, CEZASIZLIKLA ÖDÜLLENDİRİLMESEYDİ BUGÜN AYŞE HAYATTAYDI"
Ayşe Tokyaz isimli genç kadının eski polis Cemil Koç tarafından öldürüldüğünü hatırlatan Nazlıaka, şöyle konuştu:
“Kız kardeşi olanların farkındaydı ve onu korumak için çırpındı durdu, elinden ne geldiyse yaptı. 22 yaşında bir genç kız olan Esra, defalarca polise başvurdu, yaşananları anlattı, adres verdi, yardım istedi. Ne oldu? ‘Duygu sömürüsü yapma’ dediler Esra’ya ve kapı dışarıya koydular. Söylediklerini ciddiye almadılar. Üstelik Esra’nın verdiği ifadeler cani tarafından Esra’ya tekrarlandı. Cani, Esra’nın verdiği ifadelere nasıl ulaştı? Bunca polis başvurusu, Esra’nın bunca çabası ne oldu? Ayşe katledildi, bir valize konuldu ve çöp gibi bir yol kenarına bırakıldı.
Cinayetin işlendiği ev alelacele temizlendi. Duvarlardaki kan lekesi ortaya çıkmasın diye duvarlar kırmızıya boyandı. Cinayetin delilleri ortadan kaldırılsın diye tedbir alınmaya çalışıldı. Neyseki kamuoyu baskısı oluştu, siyasetçilerin, kadın örgütlerinin, kadın hareketinin emeğiyle cani, yani Cemil Koç ve 8 kişi tutuklandı.”
Bu yaşananların münferit olmadığını vurgulayan Nazlıaka, "Sistematik ve politik kadın cinayetlerinin ardı arkası kesilmiyor. Her gün en az iki kız kardeşimiz katlediliyor. Dolayısıyla bu anlattığım içinde yaşadığımız karanlığın ta kendisi. Eğer İstanbul Sözleşmesi yürürlükte olsaydı, eğer 6284 sayılı yasa uygulansaydı, kadının yaşamı bu kadar değersiz olmasaydı, kadın katillerinin sırtı sıvazlanmasaydı, cezasızlıkla ödüllendirilmeseydi bugün Ayşe hayatta olacaktı" dedi.
"TOKYAZ AİLESİNİN TEK TALEBİ ADALET"
CHP Hatay İl Başkan Yardımcısı Aydan Koyuncu ile Ayşe Tokyaz’ın ailesini ziyarete gittiklerini anımsatan Nazlıaka, şunları söyledi:
“Ailenin tek bir talebi sadece adalet, ‘Suçlular en ağır cezayı alsın, bir daha böyle cinayetler olmasın’ diyorlar. CHP olarak Ayşe Tokyaz cinayetinin sonuna kadar takipçisi olacağız. Suçlular hak ettikleri cezayı alıncaya kadar mücadele edeceğiz. Ayrıca Cemil Koç’un başka bir cinayet sanığı olduğu ve 8’inci kattan düşerek yaşamını kaybeden Ejegül Ovezova’nın da dosyasını yakından takip edeceğiz. Şüpheli ölüm diye bir şey yoktur, üstü kapatılan dosyalar vardır.
Memleketimiz acılar yumağına dönüşmüşken bu yaşananları görmezden gelen bir iktidar var ve iki gün önce müjde verdi. Memurlar, çocukları ilkokul çağına gelinceye kadar yarı zamanlı çalışma imkanına sahip olacaklarmış. Bu yönetmelikle kadınları kamusal yaşamdan, istihdamdan ve sosyal hayattan koparmak istiyorlar. Bakım emeğini sadece kadınların omuzlarına yüklemek istiyorlar. Kadınları eve hapsetmek, geleneksel roller içerisinde kısıtlamak istiyorlar.
Bu yönetmelik, AKP’li Bakan’a iş aradığını ve çalışmak istediğini kameralar karşısında söyleyen bir kız kardeşimize, ‘Evdeki işler yetmedi mi?’ diyen zihniyetin ürünüdür. Bir başka iktidar temsilcisinin söylediği gibi ‘Annelik en iyi kariyerdir’ anlayışının yeniden hortlamasıdır.”
"‘AİLEYİ KORUMA’ ADI ALTINDA KADINLARIN KAMUSAL GÖRÜNÜRLÜĞÜ SİLİKLEŞECEK"
“Yönetmeliğe göre doğum yapan kadın memurlar analık veya ücretsiz izinleri sonrasında, eşi doğum yapan erkek memurlar da babalık izinleri sonrasında bu haktan yararlanmak için başvurabilecek. Bu düzenleme ilk bakışta ‘aile dostu’ gibi görünüyor. Oysaki bu uygulama, toplumsal eşitsizliğini derinleştirecek, hatta kurumsallaştıracak. Yönetmelikte yarı zamanlı çalışma ‘anne ve baba’ için eşit uygulama içeriyor gibi sunuluyor.
Ancak hepimiz çok iyi biliyoruz ki Türkiye'de, çocuk bakımı sadece annenin üstlenmesi gereken bir sorumluluk gibi görülüyor. Bu nedenle yarı zamanlı çalışacak olan aile bireyi çoğunlukla kadınlar olacak. Böylece kadın hem ekonomik güvenceden hem toplumsal yaşamdan hem de mesleki gelişimden uzaklaşacak. Bu uygulama ile ‘aileyi koruma’ adı altında kadınların kamusal görünürlüğü silikleşecek.”
"TEREYAĞINDAN KIL ÇEKERCESİNE BİR HAKKIMIZ DAHA ALINIYOR"
“Hiç kimse bizden susmamızı beklemesin. İktidar utanmazca kadınları tercih yapmaya zorlayan bir ikilemin içine çekmektedir: Ya çocuk ya kariyer demektedir. Biz kadınlar hem çocuklarımıza güvenceli koşullarda bakmak hem de cam tavanlara çarpmadan çalışma hayatında yükselmek istiyoruz. Çocuk bakımını, kamusal sorumluluktan çıkararak tamamen hane içine ve özellikle de kadınların omzuna yükleyen bu uygulamayı doğru bulmuyoruz.
Bu düzenleme ile yarı zamanlı çalışılan süre, kademe ve derece ilerlemesinde tam süre olarak değerlendirilmeyecek. Yani, emeklilik ve kademe ilerlemesi gecikecek. Zaten çalışma hayatı erkek egemen bir yapıya sahip. Kadınlar cam tavana çarpıyor, terfi edemiyor. Bu uygulama nedeniyle mesleki yükselişler neredeyse imkânsız hale gelecek. Kadınlar ikame edilebilir işlerde çalışacak. Yetmedi bir de yarı zamanlı çalışacak olan kadın memurların süt izni hakkı iptal ediliyor. Kazanılmış olan bir hak daha ortadan kaldırılıyor. Her fırsatta kadınların kazanılmış haklarını budamaya çalışanlar, adeta tereyağından kıl çekercesine bir hakkımızı daha elimizden alıyor. Buna izin vermeyeceğiz. Kazanılmış haklarımızdan asla vazgeçmeyeceğiz.”
"YARI ZAMANLI ÇALIŞMAYA GEÇEN MEMURLARIN MAAŞ VE SOSYAL HAKLARI YARI YARIYA DÜŞECEK"
Ayrıca yarı zamanlı çalışmaya geçen memurların maaş ve sosyal hakları yarı yarıya düşecek. Bu durum çocuk sahibi olmayı teşvik etmek bir yana ekonomik baskıyı artıracak. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, bu imkândan 20-30 bin memurun faydalanacağını söylüyor. Ama belli ki memurun yoksulluk sınırının altında yaşadığından haberdar değiller. Düşünün, 50 bin 503 lira alan bir memur, yarı zamanlı çalıştığında 25 bin 250 lira alacak.
Peki, bu maaş ile nasıl geçinilecek? Yurttaşın bireysel borç yükü 7 ayda 799 milyar lira yükseldi. Yılbaşından bu yana bireysel kart borçları 420 milyar lira arttı. Borçlanan memurlar borcunu yine borçla kapatmaya çalışıyor. Geçinemeyenler mecburen kredi kartına yükleniyor. Kredi kartı olan 39 milyon vatandaşın toplam borcu 2,1 trilyon liraya ulaşmış durumda. Yani kişi başına 54 bin lira borçluyuz. Bu tablonun özeti şu: Yarım hak tam yük.
"KAMUDA KREŞ YOK DENECEK DÜZEYDE"
“Bir başka sorun da kamuda kreş imkanının yok denecek düzeyde olmasıdır. Oysa 1987 yılında çıkarılan kamu kurumlarında Çocuk Bakım Evleri açılması hakkındaki yönetmelik gereği 0 ile 6 yaş arası en az 50 çocuğun bulunması halinde kreş açma zorunluluğu var. Ancak kamu kreşleri kemer sıkma politikalarından nasibini aldı ve yıllar içerisinde sayıları iyice azaldı. 2008 yılında 497 olan kamu kreşleri sayısı, 2016 yılında 56’ya geriledi. Kamudaki kreş sayısına ilişkin daha güncel bilgi veremiyorum çünkü veriler gizleniyor.
Ancak Büro Emekçileri Sendikası Araştırma Birimi’nin (BES/AR) 49 ilde gerçekleştirdiği kapsamlı çalışmaya göre, kamu kurumlarında görev yapan çalışanların büyük çoğunluğu çocuk bakım hizmetlerine erişimden mahrum bırakılıyor. Araştırmaya, Türkiye genelinde toplam 343 bin 121 büro çalışanını temsilen seçilen 3 bin 702 kamu emekçisi katılmış. Katılımcıların yüzde 56,94’ü 0-6 yaş aralığında çocuğu olduğunu, yüzde 99,2’si çalıştığı kurumda kreş bulunmadığını ifade etmiş.”
"HER MAHALLEYE ÜCRETSİZ, NİTELİKLİ KREŞLER AÇIN"
“Araştırmada dikkat çeken bir diğer veri ise ebeveynlerin gelir yetersizliği nedeniyle çocuklarını kreşe göndermekte zorlandığı gerçeği oldu. Biliyoruz ki özel kreşler cep yakıyor. Kadınlar ya maaşlarının büyük kısmını özel kreşlere verecek ya da çalışmayı bırakıp evde çocuk bakımını üstlenecek. Bu tablo, kamu çalışanlarının çocuk bakımına ilişkin taleplerinin yıllardır görmezden gelindiğini ve kamusal hizmetlerin sistematik olarak geri çekildiğini ortaya koyuyor. 2025’in ‘Aile Yılı’ ilan edilmesiyle birlikte şekillenen bu yeni istihdam politikası, kadınları hem iş gücünden hem de sosyal güvencelerden kademeli biçimde dışlamayı amaçlayan bir sürecin parçası.
Bu bir ‘müjde’ değildir. CHP olarak önerimiz ise çok net: Her mahalleye ücretsiz, nitelikli kreşler açın. Kadının bakım yükünü hafifleterek sosyal devlet anlayışını hakim kılın. Babalık iznini artırarak çocuk bakımını ortak sorumluluk haline getirin. Bakım emeğini kamusallaştırın. Doğum iznini AB ve OECD ülkeleri ortalamasının üstüne çıkarın. Kadın örgütlerinin de görüşünü alın. Gölge Çalışma Bakanımızın da belirttiği gibi toplu iş sendikaları görüşmelerinde kadınları masaya dahil edin. Kadınların sesi, talebi ve emeği o masada temsil edilsin.”
"KADINLAR YÖNETMEK, DEĞİŞTİRMEK VE DÖNÜŞTÜRMEK İÇİN VARDIR"
“Tekrar söylüyorum, bu yönetmelikte ne toplumsal cinsiyet eşitliği ne de kadını güçlendirme anlayışı var. Aksine, kadınları ev içine hapseden, anneliği kutsarken kadın emeğini değersizleştiren bir zihniyet var. Unutulmamalıdır ki aileyi yalnızca kadın emeğine dayandırmak kadınları yalnızlaştırır. Çocukları nitelikli bakım hakkından mahrum bırakır. Toplumsal ilerlemeyi yavaşlatır. Oysa güçlü aile, ancak güçlü bireylerle mümkündür. Yapılması gereken çok nettir. Devletin asli görevi, bakım hizmetlerini bireylerin sırtına yıkmak değil, kamusal sosyal hizmetleri güçlendirmektir.
CHP olarak bu düzenlemeyi bir sosyal devlet uygulaması değil, toplumsal mühendisliğin bir parçası olarak görüyoruz. Aile içinde kadını görünmez kılan, ekonomik ve sosyal güvenceden mahrum bırakan bu anlayışı reddediyoruz. Biz eşit, özgür ve onurlu bireylerden oluşan bir toplumun savunucusuyuz. Kadın-erkek eşitliğini temel alan bir aile politikasının mücadelesini veriyoruz. Bu yönetmelik için yine kadınların fikri alınmadı. Her zaman olduğu gibi 'Ben kadınlar adına düşündüm, ben yaptım, oldu' mantığıyla hareket edildi. Kadınlar yalnızca çocuk doğurmak ve büyütmek için değil; topluma değer katmak, yönetmek, değiştirmek ve dönüştürmek için vardır. Kadınlar vardır, kadınlar her yerde.”
Kaynak : cumhuriyet.com