HİÇ BİR SUÇ CEZASIZ KALMAZ
Adalet, bir toplumun temel direğidir. Onun olmadığı yerde ne güven kalır ne huzur. Tarih boyunca milletlerin yükselişi de çöküşü de adalet terazisinin doğru tartıp tartmamasına bağlı olmuştur. Eğer suç işleyen cezasını almazsa, haklıyla haksız ayırt edilemez; bu da toplumu çürütür, ülkenin geleceğini karartır.
Bugün etrafımıza baktığımızda, suç cezasız kaldığı için adalete olan güvenin kaybolduğunu görüyoruz. Haksız kazanç peşinde koşanlar, emek hırsızları, kamu malını talan edenler ya da güç sarhoşluğu ile insanları ezmeye çalışanlar… Hepsi, günü geldiğinde hesap vereceklerini unutarak yaşamaya devam ediyor. Ancak bu sapkın zihniyetin unuttukları bir büyük gerçek var. O gerçek de hiçbir suçun cezasız kalmayacağıdır.
Adaletsizliğin başını alıp gittiği zamanlarda bazen ilahi adalet devreye girer, bazen de toplumun vicdanı adaletin peşine düşer. Bu gün, makamına güvenen ya da gücünü hem kılıç hem de kalkan olarak kullananlar, kafalarını gömdükleri kumdan çıkartıp da tarihin tozlu sayfalarına bakarlarsa hiçbir suçun cezasız kalmadığını nice örnekleri ile görebilirler. “Zulüm ile abad olanın, akıbetinin berbat olduğu” gerçeğini göz ardı edenler, gün gelir kendi yaktıkları ateşin içerisinde kendileri yanarlar.
Bugün suç işleyip de yakayı ele vermeyenler yahut ağababaları tarafından korunanlar, yarın kendi vicdanlarının mahkemesinde yargılanacaklardır. Böylesi bir aymazlığa kapı aralayanlar, unutmasınlar ki toplumların hafızası sandıklarından daha güçlüdür. O yüzden adaletin terazisini eğip bükmeye çalışanlar şunu iyi bilsinler ki: “Adaletin kılıcı keskindir.” zamanı geldiğinde de “keskin” bir şekilde tepelerine iner! O kılıç darbesi ile de başkaları için kazdıkları kuyuya kendileri düşerler. Adaletin geç gelmesi bazen insanların umutsuzluğa kapılmasına neden olabilir. "yapanın yanına kâr kaldı!" düşüncesi, toplumda büyük bir yara açar; ancak vicdan tarihinin suçluyu affetmediği bir büyük gerçektir. Bugün için haksız ama güçlü olanlar, yarının mahkûmları olacaklardır.
Dedik yine diyoruz: Adalet, bir toplumun temel direğidir. Eğer bu direk sağlam olmazsa, o toplum yıkılmaya mahkûmdur. Bugün birçok olayda görüyoruz ki bazı suçlular, hukuk adına karar verecek mercilerin korkaklık ve kifayetsizliklerinden, hukukî boşluklardan, siyasi bağlantılardan veya toplumsal duyarsızlıktan güç alarak cezasız kalabiliyor. Ancak unutmayalım ki hukuk sisteminin zayıfladığı yerde, toplum vicdanı devreye girer. Tarih boyunca zalimler, zorbalıkla kendilerini dokunulmaz sandılar ama bir gün adaletin terazisi şaşmaz bir şekilde onları da tarttı. Adalet bazen hukuk eliyle, bazen de toplumun hafızasıyla tecelli eder.
Milletin selameti, devletin devamlılığı adaletle mümkündür. Adaletsizliğin karşısında susmak hele de diz çökmek kişilerin vicdanını yok ettiği gibi devleti de tarihe gömer. Doğru olan adaletsizliğin karşında susmamaktır. Adalete suskun yüreklerle değil, konuşan vicdanlarla ulaşılır.
Hz. Ali: "Devletin dini adalettir.", diyerek adaleti devletin dini olarak görür. Onun için adalet; millet olarak varlığın, devlet olarak bekanın olmazsa olmazıdır. Adalet sadece mahkeme salonlarında aranmaz, adalet; kamu yönetiminde, işverenin kimliğinde, işçinin alın terinde, hapishane hücresinde, okul merdiveninde, hastane koridorunda, semt pazarında hatta kaldırım taşında da olmalıdır. Adalet savsaklamaya, ihmale gelmez. Bugün için görmezden gelinen adalet, yarın çocuklarımızın, torunlarımızın boynuna dolanan urganın düğümü olur.
“Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” parolasını düstur edinerek “Adaletin gecikmesi, adaletsizliktir.”, diyerek haksızlık karşısında sesimizi yükseltelim. Yükseltelim ki yarınlarımız aydınlık olsun. Hakkı tutup kaldırmazsak toplum dağılır, devlet zayıflar ve yok olur. Onun için birey olarak gücümüz nispetinde haksızlığa karşı mücadele etmek zorunda ve mecburiyetindeyiz. Unutulmamalıdır ki adalet, ancak savunulursa ayakta kalır.
Hadi Önal/ 23 Mayıs 2025/ Elazığ