OSMANLI’NIN KAYIP DEHASI: TAKİYÜDDİN
Tarih, kazanılanları, başarıları mı ele alır sadece? Ya kaybedilenler? Ya başarısızlıkların altında yatan gerçekler! Ya tarihin utançtan başını öne eğdiği, yazamadığı sayfalar… Ne diyordu Mehmet Akif ;“Tarih'i 'tekerrür' diye tarif ediyorlar; Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?" Evet, ibret alınmayan tarihin kayıp sayfalardan biri de Osmanlı’nın gökbilim dâhisi Takiyüddin ve İstanbul/ Tophane sırtlarında kurduğu rasathanedir.
Bir düşünün… 16. yüzyıl İstanbul’u… Avrupa bilimde dev adımlarla ilerlerken, Osmanlı’nın da bir cevheri var: Takiyüddin. O, sadece bir astronom değil; bir mühendis, bir matematikçi, bir bilim insanı. Matematik, astronomi, fizik, optik, mekanik konularında çeşitli eserler kaleme alan 1577’de kurduğu gözlemevini, zamanının en ileri teknolojisiyle donatıp bilim merkezi haline getiren bilgin. Trigonometri üzerinde çalışan bu bilim insanının hesaplamaları o kadar hassas ki, çağdaşı Tycho Brahe ile kıyaslandığında daha ileri.
Gelelim hikâyesine: Asıl adı Taiyüddin bin Maruf olan Osmanlı’nın en önemli gök bilimcisi, Takiyüddin, 1521‘de Türk kökenli bir ailenin üyesi olarak Şam'da dünyaya gelir. Eğitimini tamamladıktan sonra Tennis kadılığına atanır. Kadılığı sırasında yaptığı gözlemlerle ün kazanır. 1571'de II. Selim tarafından saray müneccimbaşılığına atanır. 1574’te Galata Kulesi'nde gözlem çalışmalarına başlar. Hoca Saadettin ve Sokullu Mehmet Paşa'nın desteği ve Padişah III. Murat'ın fermanıyla 1577 yılında Tophane sırtlarında bir rasathane kurar.
Neler mi yapar bu rasathanede? 16’dan fazla gözlem aracı geliştirir. Zaman ölçümünü dakikadan sonra saniyeye indirir. Halkalı alet buluşu ile yıldızların ekliptik üzerindeki yerlerini ölçen bir alet geliştirir. Ekliptik ve ekvator açılarını karşılaştıran bir başka alet yapar. Yükseklik ölçümleri aletini icat eder. Mekanik saatler üzerine çalışır. Gökyüzü gözlemlerinde hassas saat kullanımını sistematikleştirir. Çağdaşları Tycho Brahe ve Galileo gibi ilim yolunda güzel eserlere imza atar. Astronomi kitabı Sidretü’l-Müntehâ adlı eseriyle gezegen hareketlerini çok hassas biçimde hesaplar. Rasathanede yapılan gözlem sonuçlarını Cerîdetü’d-Dürer adlı eseriyle somutlaştırır.
Sonra ne mi olur? Göklerin gözlemlenmesini "Tanrı’nın sırlarına müdahale" olarak yorumlayan bazı din adamlarının, “Yıldızlara bakmak uğursuzluk getirir” diyen softaların, aynı tarihlerde İstanbul’da baş gösteren veba salgınına rasathanenin sebep olduğuna inanan beyinsizlerin ve de dönemin şeyhülislamı Ahmed Şemseddin Efendi hücumuna uğrar. Rasathane, 22 Ocak 1580’de III. Murad’ın emriyle, Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa, Osmanlı donanmasının toplarını Tophane sırtlarına yöneltilir ve İstanbul Rasathanesi, top ateşiyle yerle bir edilir. Bu olay, dünyada topla yıkılan ilk ve tek rasathane olarak kayda geçer.
Sonuçta Osmanlı, Takiyüddin’in ve onun gözlemevinde geliştirilen hassas ölçüm tekniklerinin tümünü kaybeder. Avrupa’da aynı dönemde Tycho Brahe, Kepler ve Galileo ile bilim yolunda ilerlerken Osmanlı bilimde gerileme dönemine girer ve bilim hurafeye yenilir.
Takiyüddin’in hikâyesi, aslında hepimizin hikâyesi. Bilime inananlarla, hurafelerle yaşayanların bitmeyen savaşı. Hatırlayın icadından 200 yıl sonra Osmanlıya gelen matbaayı… Kafa aynı kafa… Bugün, Takiyüddin’i kaç kişi biliyor? Kaç okulda anlatılıyor? Oysa onun adı, Kopernik’le, Galileo’yla birlikte anılmalıydı. Ama biz, kendi dehamızın kadrini bilmemek, takdir etmemek gibi kafaların sahibiyiz ne yazık ki...
Bazen soruyorum kendime: Ya o gözlemevi yıkılmasaydı? Belki bugün, "Osmanlı’da gökbilimi" diye bir şey konuşuyor olacaktık. Belki Amerika veya Rusya’dan önce biz uzayı keşfedecektik. Ancak tarih, “ah keşke” ile yazılmıyor. Sormayan, sorgulamayan, araştırmayan, incelemeyen kısaca Allah’ın biz insanoğluna en büyük nimeti olan aklı kullanamayan bir çarpık anlayışın en büyük kanıtıdır topla yıkılan bu rasathane olayı.
İlk emri oku olan, ilmi kadın ve erkeğe farz kılan, 750 ayet ile ilmin önemine vurgu yapan bir dinin mensuplarını çıkarları ve çıkınları için kullanan sapkınların, bize kaybettirdiklerini ve sonuçlarını dün yaşadık, ders almadığımız için ne yazık ki bu günde yaşıyoruz. Ama bir başka yüzle, bir başka kılıkta, bir başka biçimde, başka yol ve yöntemle… Şeyhlerle, tarikatlarla, sistemlerle, biatle… Kula kulluğun bilimin önüne geçtiği, biatin ilmi düşünceyi esir aldığı bu uğursuzlukları, titreyip kendimize dönmedikçe daha çok yaşayacağız.
Hadi Önal/ 1 Haziran 2025/ Elazığ