NEDENLERİN İZİNDE (5)
Vakıfta Amaç: Hizmet Mi, Rant Mı?
Bir hayrı gerçekleştirmek, bir iyiliği kalıcı kılmak, Allah rızasını kazanmak amacıyla malını, mülkünü belli koşullar çerçevesinde insanlığa sunan kişinin yaptığı bu adanışa “vakfiye” denir. Vakfedilen mal ve gelirin belirlenen kutsal amaçlar doğrultusunda işletilmesiyle ortaya çıkan yapıya ise “vakıf” adı verilir.
Vakıf, İslam’ın vicdan terazisidir. İyiliğin örgütlenmiş halidir. Allah’a yaklaşma umuduyla yapılan bu adanış; gösterişten, çıkar kaygısından, dünyevi hesaplardan uzaktır. Vakıf: sağ elin verdiğini sol el bilmeyecek kadar mahrem, bir garibin sofrasında aş, bir yetimin yüreğinde yuva olacak kadar derin bir teslimiyettir.
Kuran-ı Kerim’in Âli İmran Suresi 92. ayetinde Yüce Allah buyurur: “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe erişemezsiniz. Her ne harcarsanız, Allah onu bilir.”
Peygamber Efendimiz (S.A.S) şöyle buyurur: “İnsan ölünce üç şey dışında amel defteri kapanır: Sadaka-i cariye, fayda veren ilim ve hayırlı evlat.”
İşte bu ayet ve hadise kulak veren Müslümanlar, kazandıkları serveti sadece kendileri için değil, yaşadıkları toplum ve gelecek nesiller için vakfetmişlerdir. Cami, han, hamam, kervansaray, medrese, yurt, şifahane, aşevi... Ecdadımız insan için ne gerekiyorsa onu vakıfla kurmuş, şehirleri sadece taşla değil, imanla örmüştür. Hatta sadece insanlar için değil; kuşlar, kediler, köpekler, hasta hayvanlar için bile vakıflar kurulmuştur. İnsanlığın, merhametin, adaletin adı olmuştur vakıf.
Ancak… Bugün vakıf adıyla yürütülen faaliyetlere baktığımızda, bu muazzam inanç ve geleneğin içinin nasıl boşaltıldığını; infakın, sadakanın, hizmetin nasıl ranta, iktidar ilişkisine, hatta yolsuzluk ağlarına dönüştüğünü görmekteyiz.
15 Temmuz'dan Sonra Başlayan Yeni İstismar Dönemi
15 Temmuz 2016 gecesi Türkiye bir ihanetle sarsıldı. Devletin neredeyse tüm kurumlarına sızan Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ), Meclis’i bombalayacak kadar alçaldı. Bu örgüt, yıllar boyu eğitimden finansa, sağlıktan basına kadar birçok alanda yapılanmış; gençliğimizi din kisvesiyle kandırmıştı.
Darbe girişiminin ardından bu ihanet şebekesinin mal varlıklarına el konuldu. Türkiye genelindeki 820 öğrenci yurdu vardı bu örgütün. Bu yurtlar, 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile kapatıldı ve yurtlar artık devlete aitti.
Doğru olan, bu yurtların devletin ilgili kurumu olan Kredi Yurtlar Kurumu (KYK)’ya devredilmesiydi. Ama öyle olmadı. Bu yurtların önemli bir kısmı; Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA), Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı (TÜRGEV), Ensar Vakfı ve İlim Yayma Cemiyeti gibi iktidara yakın cemaat, dernek ve vakıflara devredildi.
Soruyorum: İslam’da, devletin el koyduğu malların, iktidardakilerin çocukları ya da yakınlarının kurduğu vakıflara verilmesine dair bir hüküm var mı? Var da biz mi bilmiyoruz. KYK varken, kamu imkânlarıyla kurulan bu yapılara neden yurtlar teslim edilmiştir? Olan bir infak mı, bir iktidar organizasyonu mu, bir çıkar paylaşımı mı, vakıf kisvesi altında servet devri mi?
Vergi muafiyeti kapsamında olan TÜGVA, TÜRGEV ve Ensar Vakfı gibi yapıların sadece Türkiye içindeki faaliyetleri değil; yurtdışındaki yatırımları da dikkat çekicidir. TÜRGEV ve Ensar, TÜRKEN Vakfı adı altında birleşmiş, New York/Manhattan’da altı AVM üstü sözde yurt olan gökdelen satın almıştır. Yine Amerika/Michigan’da Bir zamanların efsane boksörü Muhammed Ali’ye ait 328 dönümlük çiftlik evi vakıf aracılığıyla alınmıştır.
Soruyorum: Bu vakıflar bu kadar büyük parayı nereden bulmuştur? Bu yatırımların İslam’ın vakıf geleneğiyle, sadaka-i cariye anlayışıyla ne ilgisi vardır? Türkiye’den toplanan bağışların Amerika’da gökdelen ya da çiftlik yatırımlarına dönüşmesini hangi “hizmet” başlığı altında değerlendireceğiz? Bu sorulara en başta Diyanet İşleri Başkanlığı’nın cevap vermesi gerekir. Veremez çünkü o da bu konuda sicilidir. Ancak şu bir gerçek ki susulursa, sessizlik, rızaya dönüşür. Bu da İslam’a ihanet olur.
Vakıf; güç, iktidar ve servet dağıtma mekanizması değildir. Devlet eliyle vakıf kurmak, sonra da bu vakfı iktidarın gençlik aparatına dönüştürmek, Allah’ın rızasını aramak değil; İslam’ı siyasetle sulandırmaktır. Bugün bu ülkede milyonlarca genç, barınacak yurt bulamazken, birilerinin kurduğu vakıfların devlet gücüyle şatafat içinde yaşaması; binlerce gencin sırtından, binlerce bağışçının iyi niyetinden geçinmesi kabul edilemez. Vakıf kisvesiyle devleti parsel parsel paylaşmak, sadaka değil istismardır. İnfak değil ikbal inşasıdır. İbadet değil, iktidar planıdır. Allah'ın rızasını aramayan hiçbir yapı, halkın duasını da alamaz. Sadaka kılığında sunulan saltanatlar, adalet terazisinde er geç tartılacaktır.
Hadi Önal/ 22 haziran 2025/ Elazığ