NEDENLERİN İZİNDE( 7)
Tarikatlar Neden İhanetin Üssü Oldu?
Bu milletin imanı büyüktür. Ancak bu büyüklüğün içine sinsice sızan ihanet de aynı ölçüde derindir ve sinsidir. Tarih boyunca bu topraklar ne zaman işgale uğradıysa, içeriden bir kapı açılmıştır. O kapının kilidinin üzerinde mutlaka içerilerden birinin mührü vardır. Bu, bizim ülkemizde olduğu gibi İslam ülkelerinin de bir büyük gerçeğidir.
Hatırlayın 2003'ü… Amerikan ordusu Bağdat'a girdi. Ne tanklar göründü meydanlarda, ne de tek kurşun sıkıldı. Çünkü kapılar içeriden açılmıştı ve o kapıların anahtarı Kesnizani Tarikatı’nın elindeydi! Bu tarikat, halkın dini duygularıyla şekillenmiş bir yapı gibi görünse de, aslında yıllardır Amerikan istihbaratıyla dirsek teması hâlindeydi. Yani işgal, sadece bir dış güç saldırısı değildi, içeriden teslimiyetin sonucuydu.
Bu tabloyu sadece Irak’a özgü sanan varsa, büyük hata eder. Çünkü aynı senaryo Türkiye'de de defalarca sahnelendi. Ne diyordu Fevzi Çakmak Paşa: “Türkiye’de kurulan cemaat ve tarikatlar, İngiltere’nin ileri karakollarıdır.” Bu sadece bir tespit değil, bir ikazdı. Bir devlet adamının, milletine “uyan!” çağrısıydı. Cumhuriyet’in ilk yıllarında İngiliz Muhipler Cemiyeti’nin arkasına sığınan yapılarla 1925’teki Şeyh Sait İsyanıyla 15 Temmuz 2016’da FETÖ ile bu millet, tarikat ve cemaatlerin neler yapabileceğini gördü ve birebir yaşadı.
Türkiye’de adına isterseniz tarikat deyin isterseniz cemaat; günümüzde maalesef devlet tarafından itibar görüyor ve korunuyor. Adı değişiyor: Cemaat, tarikat, hizmet grubu, vakıf; ama özü aynı: Dış kaynaklı fonlar, karanlık ilişkiler, devletin kılcal damarlarına sızma çabası. Bugün Türkiye’mize çöreklenen bazı cemaatleri konuşuyoruz. Ancak asıl konuşmamız gereken, bu yapıların hangi uluslararası masada temsil edildiğidir. Sözüm, inanan, samimi halkımıza değildir. Sözüm, inancı maske yapıp emperyalizme kapı açanlaradır! Çünkü bu toprakların çocukları, imanını Allah için taşır; efendi için değil!
Soruyorum: Tarikatlar ne zaman iman ocağı olmaktan çıkıp ihanet üssü hâline geldi? Ne zaman derviş urbası, ajan postuna dönüştü? Ne zaman “mürit” görünümlü adamlar, başka ülkelerin istihbaratına rapor taşımaya başladı? Ve en önemlisi: Biz neden bu ihaneti hâlâ göremiyoruz, görmezden geliyoruz?
Bugün Türkiye’de yüzlerce tarikat, cemaat, grup var. Hepsi sözde Allah için çalışıyor. Ama dikkat edin: Hepsi siyasi partilerle pazarlık içinde, bakanlıklarla protokol masasında, ihale takibinde, bürokrasi mühendisliğinde. Söyleyin: İman bu mudur? İslam, bu pazarlığa razı mıdır?
Bu yapılar, sadece maneviyatı değil, millî hafızayı da rehin alıyor. Gençlerin aklı tarikat liderine bağlanıyor. Bir söz söylüyor şeyh efendi, “ayet gibi” kabul ediliyor. Devlet eleştirilse bile şeyh eleştirilmiyor. İşte tam da burada ihanet başlıyor. Çünkü hakikat susuyor, sadakat konuşuyor. Sadakat nereye? Şeyhe, pire, gavsa... Peki, şeyh, pir gavs nereye bağlı? Orasını sorgulayan yok! Gerçek şu ki Mason locaları, tarikat kisvesiyle örtülüdür. CIA, MOSSAD, MI6 operasyonları, Allah’ı Allah’la aldatanların işbirliği ile yapılmaktadır.
Milletin inancı kutsaldır. Kutsal olan her şey de sahtekârların ilk hedefidir. Eğer biz bu cemaat ve tarikat yapılarını denetlemez, sorgulamaz, hukuka bağlamazsak Yarın yeni bir “Topal Molla” yeni bir “Kesnizani”, yeni bir “FETÖ”, yeni bir işbirlikçi kukla çıkacaktır ve bu millet, bir kez daha arkasından hançerlenecektir. “İngiltere postalla gelmez, postla gelir!” Fevzi Paşa’nın bu sözü, sadece geçmişe değil, geleceğe de yazılmış bir nottur.
Çare; çare kangren olan bu eli kesmektir. Onun devletle olan bağını koparmaktır. Devlet içinde devlet olmasına meydan vermemektir.
Çare; insanı eğitmek, gerçek inancın Allah’ın, Kaf suresi 16. Ayetinde: “Biz insana şah damarından daha yakınız.”, diyerek kendisi ile kul arasına kimsenin giremeyeceğine İslam’ın ölçüsü Kur’an ve Sünnet olduğuna bu milleti inandırmaktır. Dua, tövbe, niyaz, zikir gibi ibadetler için hiçbir aracıya ihtiyaç olmadığını beyinlere yerleştirmektir.
Nedenlerin izini sürmeye devam edeceğim.
Hadi Önal/ 26 Temmuz 2025/ Elazığ