NEDENLERİN İZİNDE (15)
GENÇLİK NEDEN YALNIZ VE UMUTSUZ?
Bu ülkenin gençleri, sabahları umutsuz uyanıyor, geceleri geleceğini düşünmekten uykusu kaçıyor, geleceğine ait plan yapamıyor, hayal kuramıyorsa ortada çok büyük bir sorun var demektir.
Peki, gençlik neden yalnız, neden geleceğinden endişeli, neden umutsuz? Bu, cevabı bilindiği halde susulan, görmezden gelinen bir büyük gerçektir. Biz, devlet olarak, millet olarak, ebeveyniler olarak gençliği yalnız bırakmakla kalmadık, umutsuzluklarına da sebep olduk.
Nasıl mı? Anlatayım: Biz gençlerimizi zekâ, ilgi ve yeteneklerine göre yetiştirdik mi? Hayır! Onları 1739 sayılı Milli Eğitin Temel Kanununun amir hükümleri doğrultusunda hayata hazırladık mı? Hayır! Peki, ne yaptık? Gençleri küçük yaştan itibaren başarıya değil sınava odakladık. Ezbere dayalı bir sistemle onları dört veya beş şıklı sınavlara mahkûm ettik. Çocukluklarını, gençliklerini yaşatmadık. Başardıklarında aferin demedik, “şu da eksikti” dedik. Dertlerini dinlemek yerine, biraz daha gayret gösterseydin şu kadar fazla puan alırsın, dedik. Sorunlarını görmezden geldik. “Okursan kurtulursun” dedik. Okudular. Okullarından mezun oldular; ama kapılar yüzlerine kapalıydı. Ülke imkânları planlı bir biçimde seferber edilmediği için, mezun olduklarında işleri yoktu, kadroları yoktu. İş veya kadro bulanlar da torpilliydi.
Düşünüyorum, bizim gençliğimizde imkân azdı, umut çoktu. Bugün imkân çok; ama umut yok. Cep telefonları akıllı; ama gençler kendilerinin aldatıldığı inancındalar. Aldatmadık mı? Aldattık! Diplomaları var; ama işsizler. Yabancı dil biliyorlar; ama büyüklerinin(!) kurguladıkları bu çarpık düzenin yanlışlığını anlatamıyorlar. İçinde adaletin olmadığı, eşitliğin yok sayıldığı, liyakatin çöpe atıldığı bu çarpık düzeni görüyorlar; ama söz söyleme hakları ellerinden alındığı için susmak zorunda kalıyorlar. Kendilerine “vatan, millet, doğruluk, adalet” diyenlerin koltuk, makam, çıkar peşinde ne kadar küçüldüklerini görüyorlar. Onlara “helal lokma” diyenlerin devleti nasıl yağmaladıklarını yaşıyorlar. Rol modellerinin söz ve eylemleri arasındaki farkı, analitik düşünce yapıları ile çözüyorlar; ama ülke sorunlarını çözmek için kendilerine fırsat verilmiyor. Torpilin, kayırmanın, ballı maaşların, eş-dost kadrolarının hâkim olduğu bu sistemde hâlâ “sabret” diyen yüzsüzleri fark ediyorlar; ama yüzlerine tüküremiyorlar.
Gençlik, ne dinini terk etti ne milliyetini ne de milletini; ama gördüğü çelişkilerle inandığı değerlerden soğudu. “İman, ahlak, vicdan” diyenlerin; yolsuzluk, hırsızlık, haksızlık ve haramla iç içe yaşadığını bizzat yaşayarak gördü ve iğrendi.
Bir genç eğer kendi ülkesinde; emekle değil, torpille iş buluyorsa, fikrini söyleyince fişleniyorsa, genç yaşında yoksullukla boğuşmak zorunda bırakılıyorsa, hayalleri ertelenip, hayal kırıklıkları kronikleşiyorsa… O genç artık yalnızlaşmış ve yalnızlaştırılmıştır. Üniversite mezunu bir genç: “Diplomam duvarda çerçevede, ben pazarda limon satıyorum” diyorsa, Bu sadece bireysel bir dram değil, bir milletin geleceğine vurulan prangadır.
Bugün, “Z” kuşağı, “Y” kuşağı diye tanımladığımız gençlerin kendi ülkelerine karşı inançları kalmamışsa, geleceklerini başka ülkelerde arama peşine düşmüşlerse vay o ülkenin haline vay geleceğine! Hangi görüşten olursa olsun, birbirinden farklı binlerce gencin ortak duygusu “ben kendi ülkemde güvende değilim, ben kendi ülkemde kendimi değerli hissetmiyorum”, karamsarlığını damarlarında yaşıyorsa o ülkenin geleceği kararmıştır.
Gençlik; bir milletin en büyük servetidir; ama o servete yatırım yapılmazsa ülke onulmaz yara alır ve maalesef biz, geçlerimizi harcadık. Onları anlamadık, dinlemedik, onlara söz hakkı vermedik. Onlara vatanın değerini; adaletin, özgürlüğün kıymetini tattıramadık. Bugün bir gencimiz, valizi zihninde hep hazır tutuyorsa, doğup büyüdüğü ülkesini terk etmek için fırsat kolluyorsa bu onun değil devlet olarak, millet olarak ebeveynler olarak bizim suçumuzdur.
Ey yönetenler, ey büyük geçinenler, gençlerin gözlerinin içine bakın. Umutsuzluklarını anlayın, yalnızlıklarını hissedin… Onları dinlerine küstüren istismarları durdurun, devletlerine küstüren adaletsizlikleri giderin, onları hayata küstüren belirsizlikleri giderin. Gençliğin yalnızlığı ve umutsuzluğu ülkenin yarınsızlığı demektir. Unutmayalım ki devletiyle bağı zayıf olan bir gençlik, bir gün devlete sırtını döner. O zaman dönüp “neden böyle oldu?”, “Vatan nereye gidiyor?”, demenin “gençlik nerede?” feryadının anlamı kalmaz!
Nedenlerin peşinde koşmaya devam edeceğim.
Hadi Önal/9 Temmuz 2025/ Elazığ