Nedenlerin İzinde (20)
DEVLET MEMURUNA YAŞ SINIRI DA SİYASETÇİYE YAŞSIZLIK NEDEN?
Eskiden “bunama” denirdi bu hastalığa. Mahallede, aile içinde, toplumda bazen acıyarak, bazen hüzünle konuşulurdu bunayanın arkasından: “Yazık, ihtiyarladı artık, beyni sulandı aklı gidip geliyor…” Şimdi bunamanın havalı bir ismi var: “Alzheimer!” Kulağa sanki Batı’dan ithal edilmiş bir robot gibi geliyor: “Alzheimer 2028, olmadı 2033 model, belleği sıfır, hafızası formatlı, karar mekanizması bulanık olsa da idare eder!”
Ne diyelim? “Bunasa da götürmesini biliyor ya!” Bu hastalık yeni değil elbet, insanlık kadar eski. Ama etkisi ve yayılım alanı günümüzde bir başka boyutta. Alzheimer, eskiden çoğunlukla 70 yaş üzerindekilerde görülürdü, şimdilerde 65 yaş “risk eşiği” olarak kabul ediliyor. O yüzden, devlet aklı ne yapmış? Kamuda çalışanlara kanunla sınır koymuş: “65 yaşını geçtin mi? Eh yeter artık, teşekkür ederiz, dinlenmeyi hak ettin!” Nasıl dinlenme? Türkiye burası ya! O da ayrı bir sorun! Neyse… Niye böyle demiş devlet? Çünkü bu yaştan sonra görev bilinci, dikkat, muhakeme, refleksler, hafıza yavaşlıyor. Ama iş siyasi makamlara, milletvekilliğine, bakanlığa, hatta cumhurbaşkanlığına gelince aynı devlet aklı, kendini Alzheimer taklidi yapar gibi davranıyor: “Orası farklı... Orası halkın takdiri!”
Bakın, bir öğretmen 65 yaşına bastı mı, sınıfa alınmaz! “Çocuklara yanlış bir şey öğretir” diye Bir doktor 67’ye geldi mi, ameliyathanelerden nazikçe uzaklaştırılır. Çünkü “elde titreme, gözde görmeme, Allah göstermesin yanlış neşter…” Peki, sormak gerekmez mi devleti yöneten insanların kararları bunlardan daha mı az riskli? Düşünün; bir imza ile bir ülke karanlığa sürüklenebilir, bir karar ile bir neslin geleceği karartılabilir. Ama yaşı 80’e gelmiş bir siyasetçiye mikrofon uzatıldığında, “Ben çok tecrübeliyim” derken göz kırpar yahut kaş oynatırsa o da kerametten sayılır. Hele de lafın yarısını unutursa açığı alkışla kapatılır. Doğru dürüst adım atamaz, düşecek gibi olur, koltuğuna verilir; ama kimse cesaret edip “Acaba bu da bir çeşit yönetsel Alzheimer mı?” diye sormaz. İyi de neden?
Şimdi hep birlikte soralım: Hafızası her gün birileri tarafından formatlanan bir yönetici, geçmişin hatalarından ders çıkarabilir mi? Dün ne dediğini bugün hatırlamayan bir lidere bu milletin geleceği nasıl teslim edilir? Söylediği sözün nereye uzandığını dahi idrak edemeyen biri, milletin halinden anlaması mümkün mü? Dün "kırmızıçizgim" dediği şeyin üzerinden bugün dans ediyorsa, dün tükürdüğünü bugün yalıyorsa bu sadece o kişinin meselesi değil, ülkenin onuru, güven kaybı, felaketi değil de nedir? Bu davranış, siyasetçinin toplumu hafife aldığını, milleti anlamaz, unutkan, sorgusuz ve tepkisiz sandığını göstermez mi? Bu tür zikzaklar, sulanmış beyinlerin ilkesiz popülizm batağına saplandığını göstermez mi? Bugün ne prim yapıyorsa ona göre konuşmak, dün söylenen her şeyi inkâr etmek hafıza kaybı değilse nedir? Siz söyleyin bu milletin vergileriyle kurulan üniversitelerden mezun olan psikiyatristler, psikologlar hafıza kısa, hesap verme korkusu sıfır olunca, tükürük, iktidar aracı olmaz mı?
Bunama, zor bir süreçtir. Kimi zaman ağlatır, kimi zaman güldürür. Tıpkı bazı siyasetçilerin hâli gibi… Dün "açılım" deyip de olanları görünce kapatanlar, bugün aynı konuyu yeniden “açalım”, diyorsa, dün teröriste “terörist” diyen kafa, bugün teröriste “önder” diyorsa ortada çok büyük bir bunama yok mu sizce? Dün, “bölücü örgüt yanlılarını şerefsizlikle suçlayan şerefliler bugün bölücü örgüt yanlıları ile sarmaş dolaşsa bütün bunlar hafıza kaybı değilse nedir?”
Tekrar soruyorum: Devlet memuruna yaş sınırı, siyasetçiye yaşsızlık serbestisi neden? Madem, “65 yaş sonrası risklidir” neden 80’e merdiven dayamış siyasiler hâlâ koltuk kavgasında? Bakın, bu mesele sadece “yaş” meselesi değildir; mesele, devleti yöneten aklın sağlığı, muhakemesinin berraklığı ve kararların isabeti meselesidir. Unutulmasın ki 7 dil bilen Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u 21 yaşında fethetti. Altı dil bilen ve geometri kitabı yazan Atatürk, Türkiye Cumhuriyetini 42 yaşında kurdu.
Ey, 80’ine merdiven dayayan siyasiler, ülkeyi getirdiğiniz durum ortada; açın gençlerin önünü ki bu ülke kalkına; halk, huzur ve refaha kavuşa, beka sizin değil ülkenin ola! Unutmayalım ki unutmak, sadece bir hastalık değil, bir sistem tercihidir.
Nedenlerin izini sürmeye devam edeceğim…
Hadi Önal/ 23 Temmuz 2025/ Elazığ