Marcus Aurelius Konuşuyor
Marcus Aurelius hem Roma İmparatoru hem de Stoacı filozof olarak tarihte derin iz bırakmış bir figürdür. Hem bir hükümdar hem de bir düşünür olarak tanınması onu eşsiz kılar. Marcus Aurelius, Stoacı felsefeyi benimseyen ve yaşamına rehber eden bir filozoftu. Bakalım günümüz Türkiye’sinde yaşasaydı Türk halkına neler söylerdi:
Ey Türk halkı,
Bin yıllık medeniyetin taşıyıcısı olan sizler…
Toprağını emekle yoğuran, yüreğini sevgiyle besleyen güzel halk,
Biliyorum… Zaman zaman her şey üzerinize gelir gibi oluyor. Hayatın yükü ağırlaştığında, sabır da sınıra dayanıyor. En yakından beklenenler uzaklaşıyor, hak etmeyenler ödüllendiriliyor gibi görünüyor. Ama unutmayın: Görünen, her zaman gerçeğin kendisi değildir.
Yoruldunuz, biliyorum. Geçim derdiyle sabahı zor edenler, hak ettiği değeri göremeyenler, sesini duyuramayanlar… Biliyorum, çünkü ben de bir zamanlar insanlara hükmeden biriydim ve gördüm: En büyük savaş, dışarıda değil; insanın kendi içinde olur.
Bugün de farklı değil.
Etrafınızda kaos olabilir, adaletsizlik yayılmış olabilir. İnsanlar sabırsız, birbirine tahammülsüz olabilir. Ama bunların hiçbiri sizi erdemden uzaklaştırmamalı. Çünkü başkalarının yozluğu, sizin bahaneniz olamaz.
Sana soruyorum: Sen ne yapıyorsun?
Kendini her gün geliştirmek için ne yapıyorsun?
Vicdanınla baş başa kaldığında ne düşünüyorsun?
Dünya seni hayal kırıklığına uğrattı diye, sen de dünyayı terk mi edeceksin?
Hayır. Çünkü görevimiz şikâyet etmek değil, doğruda ısrar etmektir.
Toplum ne kadar savrulursa savrulsun, sen kendi merkezini korumalısın.
“Ama ne yapabilirim ki?” diyorsun.
İşte en büyük felaket burada başlar: İnsan kendini çaresiz sanınca, gücünü başkasına devreder.
Sen, önce zihninin efendisi ol. Zira seni yöneten ne siyaset ne sistem ne ekonomi… Seni yöneten, neye değer verdiğindir.
Her sabah uyandığında kendine şunu sor:
"Bugün dürüst kalabilecek miyim?
Haksızlık karşısında sessiz mi kalacağım?
Zor olsa da doğruyu söyleyebilecek miyim?"
Ey halk, unutma:
Toplum bozulursa, bu tepeden değil; her bireyin kendi vicdanından başlar.
Ve düzelmesi de yine oradan başlar.
Devletin adil olması için önce yurttaşın adil olması gerekir.
Çocuklar iyilikle büyüsün istiyorsan, sen iyilikle yaşa.
Geleceği güzel görmek istiyorsan, bugünü onurla yaşa.
Sabır göster ama sessizliğe teslim olma.
Merhametli ol ama sömürülmeye izin verme.
Cesur ol ama kibirli olma.
Ve unutma: Düşman sandıkların da bir zamanlar umut taşıyanlardı.
Zor zamanlar, sağlam karakterlerin sınandığı anlardır.
Senin görevin kolay olanı yapmak değil, doğru olanı yapmaktır.
Dürüstlük kaybettiriyorsa, sistem değil, zaman kaybediyordur.
İnancını kurumlara, partilere, liderlere değil — insanın özündeki iyiliğe bağla. Çünkü halkı yaşatan, kararlar değil, karakterlerdir.
“Sarsılma. Unutma. Uyan.”
Kendine dön. Gözünü dışarıdan içeri çevir.
Çünkü insan, dış dünyada değil, kendi içinde yaşar.
Sadece yaşayarak değil, farkında olarak yaşayın.
Güneşin doğuşuna bakın ama ona her gün aynı gözle bakmayın.
Bir çocuğun kahkahasında, yaşlı birinin sessizliğinde, bir annenin gözyaşında insanlığın özünü görün.
Hayatı kaçırmayın. Anı yaşamak, hevesin peşinden gitmek değildir; bilinçli bir duruşla nefes almaktır.
Ve siz gençler,
Zor bir çağda yaşıyorsunuz. Bilgi çok, ama bilgelik az. Herkes konuşuyor, ama az kişi dinliyor. Kendinizi yalnız hissettiğinizde bilin ki, insanın en kıymetli dostu kendi içindeki sağlam duruştur. O duruşu kaybetmeyin.
Unutmayın:
Hayat, şikâyetle tükenir ama şükürle çoğalır.
Ne zaman umutsuzluk yaklaşırsa, kendinize sorun: "Benim elimde olan ne?"
Ve onu yapın. Sessizce, tevazu ile, ama kararlılıkla.
Çünkü bir halkı yücelten, liderler değil; sabırla ve erdemle yaşayan sade insanlardır.
Erdeminizi koruyun. Aklınızı diri tutun. İnsan kalın.
Saygılar…