BEDREDDİN’İN TILSIMI
Saygın Ünel 1992 Mersin doğumlu. Hacettepe Üniversitesi Sanat Tarihi mezunu. Katli’An (roman), Dünya Sancıları (Şiir) ve Bedreddin’in Tılsımı (roman) isimli üç kitabı bulunmaktadır. Bugün son romanı Bedreddin’in Tılsımı üzerine yazacağız.
Bazı romanlar vardır ki bize sadece hikâye anlatmaz; ruhun içinde yankılanan bir ezgiyi, zamanla ve kelimelerle dokunulmaz bir tılsıma dönüştürür. Saygın Ünel’in Bedreddin’in Tılsımı tam da bu türden bir roman: görünürde bir macera, derinlerde ise bir uyanış destanı.
Yazar, 2021’deki Katli’an’dan devraldığı düşünsel mirası, 2025’te yayımlanan bu eserde daha rafine, daha mistik bir dile dönüştürür. Kısa bir anlatının içine koca bir çağın sancılarını, halkların direnişini, insanın içsel çatışmasını ve kadim bir bilgelik arayışını sığdırır.
“Gerçek iktidar, insanlar üzerinde değil yürekler üzerinde kurulur.”
Romanın omurgasını oluşturan bu cümle, yalnızca bir söz değil; bir dünya görüşünün, bir yaşam felsefesinin kalbidir. Ünel, iktidarı salt siyasal bir kudret olarak değil, ruhsal bir bağ olarak düşünür.
Bu, Michel Foucault’nun disipliner iktidar kavramının ötesine geçer; çünkü burada gücün kaynağı korkuda değil, sevgidedir.
Zektular’ın kötülüğü, dünyanın karanlık damarlarında dolaşan o kadim açgözlülüğü temsil eder. Aslı’nın yolculuğu ise, dışsal bir mücadele kadar, içsel bir hakikat arayışıdır. Tılsımı ararken insanın kendi içindeki karanlıkla yüzleşmesi gerekir; çünkü hakikat hiçbir zaman dışarıda değil, insanın kendi yüreğinde gizlidir.
Bu yönüyle roman, Platon’un mağarasından Jung’un bireyleşme sürecine uzanan bir içsel seferdir: Karanlıktan ışığa, korkudan bilince, kör itaattan özgür iradeye doğru.
Ünel’in kurduğu dünya, bugünün toplumsal yaralarına dokunan bir alegoridir. Zektular’ın halkları köleleştirme arzusu, yalnızca kurguya ait bir motif değildir; o, çağımızın ruhuna sinmiş hırsın, ayrımcılığın, yabancılaşmanın simgesidir.
Roman, bir direnişin, halkın uykudan uyanışının hikâyesidir. Bedreddin isminin çağrıştırdığı tarihsel ruh, burada yeniden can bulur: bir halk filozofu, bir isyan bilgeliği, adaletin içten gelen sesi…
Yazar, geçmişin gölgesinde geleceğin ihtimalini arar. Kurulan yeni düzen, güç üzerine değil; vicdan, dayanışma ve sevgi üzerine inşa edilmiştir. Bu, yeryüzünde “yürekler cumhuriyeti” kurma düşüdür, ütopyayla distopyanın birbirine karıştığı bir hayal ülkesi.
Romanın kahramanı Aslı, tılsımı ararken aslında kendini arar. Bu yolculuk, dışsal bir maceradan çok, içsel bir dönüşüm sürecidir. Zektular, insanın içindeki korkunun ve bastırılmış arzuların suretidir; Aslı, bu karanlığa dokundukça kendi gölgesini tanır.
Jung’un diliyle söylersek: Aslı, bilinçdışının labirentinde gezen bir arayıcıdır, kendi gölgesini kabullendikçe bütüne yaklaşır.
Bu içsel süreç, insanın en kadim sorularına da uzanır: Korkudan doğan itaat mi, bilinçten doğan özgürlük mü? İnanç, teslimiyet midir, yoksa farkındalığın başka bir biçimi mi?
Roman, bu soruları doğrudan yanıtlamaz; çünkü tılsımın doğası gereği, cevap değil sezgi sunar.
Aslı’nın bulduğu şey bir nesne değil, bir bilme hâlidir, içsel bir sükûnet, bir farkına varış. Ve belki de en büyük devrim, insanın kendi içinde başlattığı o sessiz devrimdir.
Ünel’in kalemi, düz yazıdan çok şiirin alanına yakın durur. Roman, alegorik bir atmosfer içinde ilerler; her karakter, her olay, her sembol bir başka hakikatin izdüşümüdür. Zektular, tahakkümün maskesi; Bedreddin, bilgelik ve direnişin sesi; tılsım, insanın özündeki ışığın adı olur.
Üslup bakımından, Bedreddin’in Tılsımı, büyülü gerçekçiliğin sınırlarında gezinir. Gerçek ile düş, tarihle masal, metafizikle toplumsal olan birbirine karışır.
Ünel’in dili yer yer destansı, yer yer içe dönüktür; kimi zaman bir halk anlatısının coşkusunu, kimi zaman bir sufi metninin dinginliğini taşır. Her cümle, bir içsel ritimle akar; dilin kendisi, romanın adı gibi, bir “tılsım”a dönüşür. Sanatsal açıdan roman, sözü sadece anlamın taşıyıcısı değil, anlamın kendisi hâline getirir. Bu yönüyle Ünel, edebiyatı bir düşünme biçimine dönüştürür, sözcüklerle kurulan bir felsefi tapınak gibi.
Romanın evreni yerel gibi görünse de sesini insanlığın ortak hafızasından yükseltir. Zektular her çağda vardır: adaletsizliğin, açgözlülüğün, unutuşun suretinde. Ve her çağda bir Bedreddin çıkar; bir bilge, bir yoldaş, bir hatırlatıcı…
Tılsım, bir kurtuluş nesnesi değil; insanlığın kalbinde yankılanan bir umut bilgisidir. Yazar, doğu mistisizmini batı düşüncesiyle birleştirir; bir yandan Anadolu’nun halk bilgeliklerini, öte yandan modern dünyanın varoluş sancılarını aynı aynada gösterir. Ortaya çıkan şey, bir tür “ruhsal sosyoloji”dir: insanın kendi karanlığını tanıyarak toplumsal ışığını yakma çabası.
Bedreddin’in Tılsımı, yalnızca bir roman değil, bir çağrıdır. Bir bilgelik yankısı, bir vicdan fısıltısı, bir uyanış daveti…
Saygın Ünel, kelimeleriyle insanın kalbine bir soru bırakır: “Gerçek iktidar kimdedir, hükmeden mi, yoksa kalplere dokunabilen mi?”
Roman, bu sorunun peşinde yürürken bize hatırlatır ki: Hakikat bazen bir kılıçta değil, bir sözcükte; bazen bir yasada değil, bir yürekte saklıdır.
Ve belki de tılsım, Bedreddin’in değil, hepimizin yüreğinde uyumakta olan o sonsuz iyiliktir. Uyanmaksa, sadece ona inanmakla mümkündür. Bedreddin’in Tılsımı, yalnızca okunacak bir roman değil, düşünülecek bir metindir ve yazar okuyan herkesi düşünmeye davet ediyor.
Arzu Kök

















