Alper Akçam (tam adıyla Ahmet Alper Akçam), Türkiye’de tıp doktoru ve yazardır. 1952 Ardahan doğumludur. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu. Genel cerrahi uzmanı olarak yaklaşık 26 yıl hastanelerde çalıştıktan sonra 2000’den itibaren sadece edebiyat ile ilgilenmeye başladı.
Öykü: Karanlıkta Bir Işık (1998), Ağaların Ağası (1998), Islaktı Gözleri (1999), Soluksuz Sıcaklarda (2000), Açık Kapıların Arkası (2000), Doktor Civanım (2001), Yükledi Günahını Sırtına (2002), Çalı Çiçeği (Çocuk öyküsü, 2004), Dostum Keleş (Çocuk öyküsü, 2005), Gidenler Gelenlerdi (2005), Şalter Kemal (2006), Kiev’de Aşk (2008), Nal Sesleri (2007 / farklı baskı), Son Balık (2018), Köşeli Pisküvet (Çocuk öyküsü, 2018)
Araştırma / İnceleme / Eleştiri: Karnaval ve Türk Romanı (2006 / 2018), Anadolu Rönesansı (2009 / 2012), Dillerine Kurban / Orhan Kemal’de Diyalojik Perspektif (2014), Dilin Dört Atlısı (2016)
Roman: Masalsı (2005), Geçmiş, Bir Zamandı (2009), Kiraz (2014), Eğer (2015), Sığıntı (2017), Munise (2017), Aslan Asker Arslan (2018), Karagöz Oynatıyoruz (Çocuk romanı, 2018), Kapılarda (2025)
Alper Akçam’ın Kapılarda isimli romanı üzerine yazacağız bugün. Bu roman, bireyin yaşam karşısındaki sıkışmışlığını, toplumsal koşulların ve içsel çatışmaların belirlediği bir eşik metaforu üzerinden ele alan derinlikli bir anlatıdır. Roman, okurunu olay örgüsünün akışına kaptırmaktan çok, düşünmeye ve sorgulamaya yönelten bir yapıya sahiptir. Kapılarda, adından da anlaşılacağı üzere, geçilemeyen, önünde beklenen ya da korkuyla aralanan kapıların romanıdır. Bu kapılar, yalnızca mekânlara değil; insanın geçmişine, geleceğine ve kendisine açılır.
Romanın merkezinde belirgin bir kahramanlık anlatısı yoktur. Bunun yerine, hayatın farklı dönemlerinde duraksamış, yönünü kaybetmiş ya da karar vermekten kaçan bireyler yer alır. Bu karakterler, bir yere ait olamamanın, bir çıkış yolu bulamamanın ağırlığını taşırlar. Akçam, bu yönüyle okuru büyük olaylarla değil, gündelik hayatın içinde biriken sessiz gerilimlerle yüzleştirir. Roman, dramatik patlamalardan çok, içsel çatışmaların yarattığı derin huzursuzlukla ilerler.
Romanın felsefik omurgası, varoluşçu bir sorgulama üzerine kuruludur. Kapılarda, insanın özgürlüğü ile zorunlulukları arasındaki gerilimi, seçim yapmanın ağırlığını ve seçimsiz bırakılmanın yarattığı ontolojik boşluğu görünür kılar. Kapı, burada hem bir imkân hem de bir tehdittir: Açıldığında belirsizliğe, kapandığında ise sıkışmışlığa açılır.
Akçam’ın karakterleri, Sartrevari bir biçimde “seçmeye mahkûm” değildir; aksine çoğu zaman seçememeye, beklemeye ya da başkalarının kararlarına boyun eğmeye zorlanır. Bu durum, romanın temel felsefi sorusunu derinleştirir: İnsan gerçekten ne zaman özne olur? Bir kapıdan geçerken mi, yoksa o kapının önünde durup geçemediğini fark ettiğinde mi?
Kapılarda, bireysel hikâyelerin ardında güçlü bir toplumsal panorama sunar. Kapılar, yalnızca kişisel eşikler değil; sınıfsal, siyasal ve kültürel sınırların da somutlaştığı alanlardır. Kimlerin içeri alındığı, kimlerin dışarıda bırakıldığı sorusu, roman boyunca örtük ama sürekli hissedilen bir iktidar ilişkisini açığa çıkarır.
Akçam, toplumsal hafızayı ve taşra-merkez, içeride-dışarıda olma karşıtlıklarını didaktik olmadan işler. Karakterlerin kapı önlerindeki bekleyişleri, Türkiye’nin uzun süredir tanıdık olduğu dışlanma, görünmez kılınma ve suskunluk hâllerini çağrıştırır.
Karakterler, içinde yaşadıkları toplumsal yapı tarafından kuşatılmıştır; ancak bu yapı, onlara güven ve aidiyet sunmaktan uzaktır. Toplum, romanda çoğu zaman bireyi anlayan değil, onu şekillendiren ve sınırlayan bir güç olarak görünür. Bu durum, modern insanın yaşadığı yabancılaşmayı açıkça ortaya koyar. Kalabalıklar içinde yalnızlaşan birey, kapının önünde beklerken aslında toplumla arasındaki mesafeyi de deneyimler.
Romanın en çarpıcı yönlerinden biri, karakterlerin iç dünyalarının titizlikle örülmüş olmasıdır. Kapılar, bu kez bilinç ile bilinçdışı arasındaki geçitlere dönüşür. Geçmiş travmalar, bastırılmış anılar ve yüzleşmekten kaçılan duygular, karakterlerin zihninde kapanmış kapılar olarak varlığını sürdürür.
Akçam, psikolojik çözümlemelerinde yüksek sesli dramatik anlardan ziyade sessiz çatlakları tercih eder. Beklemek, tereddüt etmek, susmak ve geri çekilmek; romanın psikolojik dilini oluşturur. Bu suskunluk, okurda bir boşluk değil, aksine derin bir yankı yaratır. Kapılarda, insanın kendine bile kapalı olabileceğini hatırlatan bir içsel yolculuk sunar.
Alper Akçam’ın dili bu romanda özellikle arıtılmış ve yoğunlaşmıştır. Gösterişli imgelerden kaçınan, ama her cümlesinde düşünsel bir ağırlık taşıyan bir anlatım söz konusudur. Romanın ritmi, kapı önlerinde geçen bekleyişlerle uyumlu biçimde ağır ama bilinçli bir tempoyla ilerler. Bu yavaşlık, okuru metnin atmosferine daha güçlü biçimde bağlar.
Mekânlar genellikle kapalı, dar ve kasvetlidir. Bu mekânsal tercih, karakterlerin ruh hâliyle örtüşerek romanın genel atmosferini güçlendirir. “Kapı” imgesinin sürekli yinelenmesi ise metne hem yapısal bir bütünlük kazandırır hem de okurun düşünsel katılımını artırır.
Kapılarda, okurdan sabır isteyen bir romandır. Hızlı çözümler, net cevaplar ya da mutlu sonlar sunmaz. Aksine, okuru belirsizlikle baş başa bırakır. Ancak bu belirsizlik, romanın zayıf yönü değil, tam tersine en güçlü yanıdır. Çünkü Akçam, insan hayatının da çoğu zaman kesinliklerden yoksun olduğunu hatırlatır.
Kapılarda, klasik olay örgüsünden çok bir ruh hâli romanı olarak okunabilir. Zaman çizgisi net sınırlarla ayrılmaz; geçmiş ve şimdi iç içe geçer. Bu da romanın sanatsal bütünlüğünü güçlendirir ve okuma deneyimini sezgisel bir düzleme taşır.
Sonuç olarak Kapılarda, yalnızca anlatılanlarla değil, anlatılmayanlarla da konuşan bir roman. Alper Akçam, bu eserinde okuru bir hikâyenin tanığı olmaktan çıkarıp, kendi yaşamındaki eşiklerin farkına varan bir düşünce yolcusuna dönüştürür. Felsefik derinliği, sosyolojik duyarlılığı, psikolojik inceliği ve sanatsal bütünlüğüyle Kapılarda, kapıların ardında kalanları değil, kapıların önünde durmanın ne anlama geldiğini anlatan güçlü bir edebi metindir.
Bu roman, okunduktan sonra kapanmaz; insanın zihninde bir kapı olarak kalır. O kapıyı aralayacak mısınız?


