Konfüçyüs Konuşuyor
Konfüçyüs (MÖ 551–479), Çinli bir düşünür, öğretmen ve ahlak filozofudur. Çin kültürünü, siyaset anlayışını ve toplumsal değerlerini iki binden fazla yıl boyunca derinden etkilemiş; Doğu Asya düşüncesinin en temel figürlerinden biri olmuştur. Konfüçyüs’ün öğretisi: ahlaka, eğitime, toplumsal sorumluluğa, doğru yönetime odaklanır. Bakalım günümüz Türkiye’sinde yaşasaydı neler söylerdi bizlere:
Ey Anadolu’nun kadim halkı,
Ben uzak bir çağdan geliyorum; fakat size yabancı bir yerden değil.
Çünkü çağlar değişir, elbiseler değişir, kelimeler değişir; ama insanın zaafları ve erdemleri aynı kalır.
Bugün burada size yeni bir yol öğretmek için değil, bildiğiniz yolu neden kaybettiğinizi hatırlatmak için konuşuyorum.
Bilirim ki zamanlar değişse de insanın kalbi aynı sorularla çarpar:
Nasıl yaşamalıyım?
Nasıl yönetmeliyim?
Nasıl birlikte var olmalıyız?
Benim öğretim, büyük sözler söylemekten değil; doğru yaşamanın küçük ama sürekli adımlarını göstermekten ibarettir. Bugün sizlere de bunu hatırlatmak için konuşuyorum.
İnsanı İnsan Yapan: Ren (İnsanlık, Merhamet)
Bir toplumun gerçek gücü, binalarında ya da sayılarında değildir.
Onun gücü, insanların birbirine nasıl baktığında gizlidir.
Bugün görüyorum ki insanlar birbirine bakıyor, ama birbirini görmüyor.
Dinliyorlar, ama anlamak için değil; cevap vermek için.
Ben buna ren derim: İnsan olma hâli, merhamet, gönül bağı.
Eğer insan, karşısındakini yalnızca bir “taraf”, bir “etiket”, bir “engel” olarak görüyorsa; orada ren zayıflamış demektir.
Ve bilin ki: İnsanlık zayıfladığında, yasa çoğalır; ama huzur artmaz.
Siz bu topraklarda “Gönül yapmak Kâbe yapmaktan üstündür” diyen bir anlayışla büyüdünüz. Bu söz, benim şu düşüncemle aynı kökten gelir: İnsan, başkasının kalbini inciterek kendi yolunu doğrultamaz.
Düzen ve Ölçü: Li (Ahlak, Gelenek, Davranış)
Bugünün dünyasında – ve bu topraklarda – öfke artık bir istisna değil, bir alışkanlık hâline gelmiştir.
İnsanlar fikirlerini savunmuyor; kimliklerini koruyor.
Oysa ben derim ki: Kimlik konuştuğunda, akıl susar.
Öfke yükseldiğinde, erdem geri çekilir.
Öfke hız verir; ama yön vermez.
Sürekli düşman arayan bir toplum, bir süre sonra kendini düşman bellemiş olur.
Düzen, Ahlak ve Li’nin Boşalması
Bazıları düzeni baskı sanır.
Bazıları özgürlüğü sorumsuzlukla karıştırır.
Oysa li, ne korkudur ne başıboşluk.
Li, ölçüdür.
Li; büyüğün küçüğe şefkatle yaklaşmasıdır, küçüğün büyüğe saygı göstermesidir, sözün yerinde söylenmesi, öfkenin dizginlenmesi, makamın sorumluluk olarak görülmesidir.
Bugün görüyorum ki: Gelenekler şekil olarak duruyor, ama içleri boşalıyor.
Kurallar yazılıyor, ama örnek olunmuyor.
Sözler söyleniyor, ama tutulmuyor.
Şunu iyi anlayınız: Sözün değersizleştiği yerde, güven çözülür.
Güvenin çözüldüğü yerde ise ne yasa ne güç toplumu ayakta tutar.
Bu yüzden derim ki: Ne ölçüsüz kural erdem getirir ne de sınırsız serbestlik.
İnsan, orta yolu bulduğunda olgunlaşır.
Doğruluk ve Vicdan: Yi (Adalet)
Adalet, yalnızca mahkemelerde aranır sanılıyor.
Oysa adalet, insanın kendi kendine verdiği kararlarda başlar.
Bugün birçok insan şunu soruyor: “Bana faydası var mı?”
Ama bilge insan şunu sorar: “Bu doğru mu?”
Eğer çıkar, doğruluğun önüne geçerse; adalet bir kelime olarak kalır, bir ilke olmaktan çıkar.
Ve unutmayınız: Adaletin olmadığı yerde itaat, erdem değil; korkudur.
Yönetim, Liyakat ve Ahlaki Örnek
Yönetenlere seslenirim: İnsanlar yasa yüzünden değil, örnek yüzünden doğru davranır.
Bir makam, erdemi olmayanı yüceltmez; aksine, onu daha görünür biçimde küçültür.
Şunu bilin: Makamı insan yüceltmez; insan makamı taşır.
Taşıyamayanın altında kalır.
Bilgi, Bilgelik ve Gürültü
Bugün bilgi her yerde.
Ama bilgelik nadir.
İnsanlar çok şey biliyor, ama az şey düşünüyor.
Bilgi, başkasını susturmak için kullanıldığında, bilgelik olmaktan çıkar; gürültüye dönüşür.
Ben derim ki: Olgun insan her şeyi bilen değil, neyi bilmediğini bilen kişidir.
Gençler, Umut ve Sabır
Gençlere seslenirim: Umudunuzu başkasının kararına bırakırsanız, kendi yolunuzu yürüyemezsiniz.
Sabır, boyun eğmek değildir.
Sabır, doğru yolda ısrar edebilmektir.
Ama şunu da bilin:
Erdem, susmak değildir.
Fakat her söyleneni bağırarak söylemek de değildir.
Aile, Kökler ve Xiao
Bir toplumun ahlakı, evlerin içinden başlar.
Ana-babaya saygı, geçmişe körü körüne bağlanmak değil; nereden geldiğini bilmektir.
Köklerini inkâr eden ağaç, ilk fırtınada devrilir.
Ben derim ki: Ana-babaya saygı kaybolursa, hiçbir yasa toplumu ayakta tutamaz.
Bu saygı, körü körüne boyun eğmek değildir.
Bu saygı; minnettir, vefadır, köklerini bilmektir.
Geçmişini inkâr eden millet, geleceğini inşa edemez.
Siz, dedesinin duasını saklayan, ninesinin sözünü hatıra bilen bir halksınız. Bu bağ zayıflarsa, nesiller birbirini anlayamaz.
Olgun İnsan: Junzi (Erdemli Kişi)
Benim idealim, kahramanlar değil; olgun insanlardır.
Buna junzi derim.
Junzi; bilgiyi kibir için kullanmaz, hatasını başkasında aramaz, makamdayken de sıradanken de aynı ahlakı taşır.
Küçük insan başkalarını suçlar.
Olgun insan kendini düzeltir.
Ve şunu unutmayınız: Bir toplum, çoğunluğunun değil; örnek insanlarının ahlakıyla yükselir.
İsimlerin Düzeltilmesi: Gerçeği Doğru Adlandırmak
Bugün en büyük karışıklık şuradadır:
İsimler var, ama anlamları yok.
Baba baba gibi davranmıyor, yönetici yönetici gibi davranmıyor, öğretmen öğretmenin sorumluluğunu taşımıyorsa; isimler kalır ama düzen çöker.
Bu yüzden önce şunu sorunuz: Biz, olduğumuzu söylediğimiz kişiler gibi mi yaşıyoruz?
Son Söz
Ey Anadolu insanı,
Bugün herkes “Kim suçlu?” diye soruyor.
Ama az kişi “Ben neyi eksik yapıyorum?” diye soruyor.
Dünyayı düzeltmek isteyen çoktur.
Kendini düzeltmeye başlayan azdır.
Şunu unutmayınız: Erdem ertelenirse, sorunlar miras kalır.
Erdem bugün yaşanırsa, huzur yarına kalır.
Gürültü geçicidir.
Bugün bir iyilik yaparsanız, yarın bir huzur doğar.
Bugün adil olursanız, yarın güven büyür.
Yol uzun olabilir.
Ama doğru yolda yürüyen için her adım, insanı biraz daha insan yapar.
Ben sizden büyük sözler değil, küçük ama dürüst adımlar istiyorum.
Çünkü düzen, önce insanın içinde başlar.
Hepinize bilgelik, ölçü ve merhamet diliyorum.


