Rogg & Nok;
Bir Trajikomedinin Perdesi:
LGS Sahnesinde Bir Tirat
Perdeler Arasında Sessizlik
Perde Arkasında Biriken Sorular ve Seyirciyi Aşan Sessizlik
Mantıksal ve Yapısal Özet ile Yorum
Bu metin, tiyatro metaforu üzerinden LGS yerleştirme sürecini toplumsal bir sahneye taşıyor ve izleyiciyi de bu oyunun bir parçası haline getiriyor. Yapısal olarak her perde, LGS sürecinin bir aşamasına ya da toplumsal yansımalarına karşılık gelecek şekilde kurgulanmış: Birinci perde, ülke gerçekliğinin tiyatral bir atmosferde sorgulanışını; ikinci perde, kararı verenler ve sonuçlardan etkilenenleri; üçüncü perde ise tarafsız kalmanın ağır yükünü simgeliyor. Dördüncü perde ise, tiradın ve duygusal doruğun yaşandığı, başkaldırı ve sorgulamanın sahnede yankılandığı bölümdür.
Metnin mantıksal kurgusu, tiyatro oyununa benzer şekilde perde perde ilerlerken, her sahnede mizah ve trajedinin iç içe geçmesine dayanıyor. Bu yapı, okuru hem olayların dışında bir gözlemci hem de duygusal olarak sürecin içinde bir figüran olmaya davet ediyor. Finalde ise, toplumsal eleştiri tirat biçiminde doruk noktasına ulaşıyor: Adalet, değişim ve gelecek umudu arayışında, gençlerin ve toplumun pasifliğine dikkat çekiliyor.
Sonuç olarak, metin; ironik ve eleştirel bir dille, yapısal bütünlüğü ve mantıksal akışı koruyarak, LGS'nin toplumsal etkilerini, bireysel duyguları ve toplumsal sorgulamanın gerekliliğini güçlü bir sahnelemeyle gözler önüne seriyor.
Metin, LGS yerleştirme sürecini toplumsal bir tiyatroya benzeterek, eğitim sistemindeki kronik sorunlara dikkat çekiyor. Seyircinin zaman zaman gülmek zorunda kaldığı, zaman zaman ise gözyaşlarını tutamadığı bir atmosferde, sistemin yüzeyselliği ve değişmeyen yapısı eleştiriliyor. Rakamlara indirgenen gençlik umutlarının, ezberci ve sorgulamadan uzaklaştırıcı bir eğitim sistemi içinde kaybolduğu vurgulanıyor.
Oyunda her yıl farklı yüzler sahne alsa da, repliklerin ve sonuçların değişmemesi, hayal kırıklığının kalıcı ve yaygın olduğuna işaret ediyor. Sistemin dogmatikleşmesi, bilimsellikten uzaklaşması ve sorgulamanın arka planda kalması, bir toplumun eğitim üzerinden yeniden ürettiği kaygı ve umutsuzluğa sahne oluyor.
Sonuç olarak, metin yalnızca bir eleştiri değil, aynı zamanda bir çağrı: Aktif seyirci olup, bir gün gerçek aktörler olarak sahnede yer almak. Mizah ve trajedi arasındaki bu ince çizgi, ülkenin eğitim sisteminin de ironisini gözler önüne seriyor.
Tüm bu tiyatral düzen, aslında eğitim sisteminde kökleşmiş tekrarların, beklentilerin ve hayal kırıklıklarının aynası gibi karşımıza çıkıyor. Sınav sonuçlarının yalnızca sayısal verilere indirgenmesi, gençlerin umutlarını ve ailelerin hayallerini bir toplumsal gösteriye dönüştürüyor. Oyun devam ederken, sahnede değişmeyen replikler gibi, yıllardır bitmeyen sınav güvenliği tartışmaları ve şeffaflık vadeden ama seyirciye ulaşmayan söylemler havada asılı kalıyor. Kitapçıkların dolaşıma girmesiyle perdenin ardında kalan sorular, sistemin gerçeğiyle yüzleşmemizi engelliyor; cevaplar ise yalnızca “rol” icabı, yüzeysel biçimde paylaşılıyor.
Her yıl aynı final cümlesiyle “boş kontenjanlar doğrultusunda yeniden tercih hakkı” sunulsa da, bu tekrar eden tirad seyirciyi (toplumu) edilgenleştiriyor. Sessizlik devam ettikçe oyun da aynı biçimde sürüyor; ama dekorun ve metnin değişme ihtimali, sorular ısrarla gündeme taşındığında beliriyor. O an, eğitimin yalnızca bir sınavdan ve yerleştirmeden ibaret olmadığı, daha derin bir şeffaflık ve güven talebinin sahneye taşınması gerektiği açığa çıkıyor.
Metin, bir tiyatro salonundaki oyun sahnesiyle eğitim sistemindeki sorunlar arasında güçlü bir benzetme kuruyor. Seyirciler, her yıl tekrarlanan bir oyunun yeni sahnesine alışageldiği şekilde tanıklık ediyor; ancak bu yıl, perde arkasındaki mırıltılar daha sorgulayıcı bir tona sahip. Yönetimin şeffaflık ve açıklama çabaları, alışılmış soğukkanlılıkla ve ezberden tekrarlanan cümlelerle, aslında cevapsız kalan soruları ve sahnelenen gölge oyununu açığa çıkarıyor.
Eğitimdeki bilimsel ve dini sınırlar arasındaki gerilim, özellikle yeni açılan imam hatip liseleriyle birlikte vurgulanıyor. "Boş kalan kontenjanlar doğrultusunda yeniden tercih yapılabileceği" cümlesi, sürecin sonunu belirten ezber bir tirat olarak sahnede yerini alırken, gerçek sorunların ise dekorun ardında kaldığı ortaya konuyor.
Finalde seyircilere yöneltilen "Gerçekten sadece izleyen miyiz, yoksa oyunun parçası mı olduk?" sorusu, tüm oyunun ana eksenini oluşturuyor. Seyircinin susmayı ya da konuşmayı seçmesi, oyunun akışını ve toplumsal yankısını belirliyor. Bu tekrar eden döngüde, alkışlar ve suskunluk arasında bir yerde, cevapsız kalan sorular ve değişimi bekleyen bir umut var.
Metin, tiyatro metaforu üzerinden eğitimdeki belirsizlik ve şeffaflık eksikliğini çarpıcı bir dil ve imgelerle işliyor. Yönetim tarafından verilen resmi açıklamalar, gerçek sorunların üzerini örten birer perde gibi sunulmuş. Her yıl aynı dekorun ve repliklerin kullanılması ise sistemdeki durağanlığı ve alışkanlıkları eleştiriyor.
Özellikle imam hatip liselerinin artışı üzerinden, eğitimdeki yönelimlerin toplumsal ve bireysel düzeyde nasıl yankı bulduğuna dikkat çekiliyor. Seyirciye yöneltilen "seyirci mi, yoksa oyuncu mu" sorusu, toplumsal etkinliğin ve değişimin öznesi olmanın sorumluluğunu hatırlatıyor. Sonunda ise, sessizliğin en yüksek tirada dönüştüğü, cevapsız soruların bir gün cesur bir sesle yanıt bulacağı umudu bırakılıyor.
Tüm bu eleştirel bakış, metni yalnızca bir toplumsal eleştiri değil, aynı zamanda değişim için bir çağrıya dönüştürüyor; dekorun ardındaki gerçeklerin açığa çıkmasının izleyicinin tutumuna bağlı olduğunun altı çiziliyor.
Saygılar…
Rogg & Nok Analiz Merkezi