CEZASIZ SUÇLAR (REYHAN)
İzzet Ulusman hakkında bir bilgiye ulaşamadım. Sadece Güneşin Gölgesi Yok (Mavinin Türküsü), Amansız Günler (Kayıp), Cezasız Suçlar (Reyhan) isimli üç kitabı bulunduğunu biliyoruz. Bugün de geçenlerde elime geçen “Cezasız Suçlar (Reyhan)” isimli romanı üzerine yazmaya çalışacağız.
İzzet Ulusman’ın "Cezasız Suçlar (Reyhan)" adlı romanı, yalnızca bir bireyin içsel yolculuğunu değil, aynı zamanda toplumun derin yapısal sorunlarını, adaletin yokluğunu ve insan ruhunun karanlık köşelerini inceleyen çok katmanlı bir yapıt olarak dikkat çeker. Ulusman, bu eserinde hem bireysel hem toplumsal boyutta kimlik arayışı, suçluluk, vicdan ve ahlaki değerler gibi evrensel temaları işlerken, okuru derin bir psikolojik, felsefi ve sosyolojik sorgulamaya davet ediyor. "Cezasız Suçlar", sanatın gücüyle insan doğasının ve toplumların yıkıcı yanlarını gözler önüne seriyor.
Roman, toplumsal yapının, bireyin ruh sağlığını nasıl şekillendirdiğini ve adaletin eksikliğiyle nasıl bir çürümeye yol açtığını ele alır. Cezasız suçlar olgusu, yalnızca bireysel bir problem olarak kalmaz; aynı zamanda toplumsal bir hastalık haline gelir. Ulusman, toplumun suçları göz ardı etmesini ve adaletin sağlanamamasını derinlemesine sorgular. Reyhan’ın yaşadığı toplumsal dışlanma ve baskılar, okuyucunun toplumun adaletsizlikleri ve bireylerin üzerindeki baskılar hakkındaki düşüncelerini tetikler.
Toplumsal yapının birey üzerindeki etkisi, Ulusman’ın eserinde çok net bir biçimde vurgulanır. Sosyal Normlar ve toplumun değerleri, karakterin yaşamını yönlendiren temel etmenlerdir. Reyhan’ın yaşadığı travmalar, toplumun cezasız suçlara göz yumması, bireyleri yalnızlaştıran sosyal yabancılaşma ve toplumsal adaletsizlik, onun psikolojik dünyasını derinden etkiler. Toplumun suçu görmezden gelmesi ve bireylerin kendi kimlikleriyle yüzleşememesi, modern toplumun yapay değerlerinin ve toplumsal yozlaşmanın güçlü bir eleştirisidir.
Romanın başkarakteri Reyhan, sadece çevresel koşullar nedeniyle değil, aynı zamanda içsel çatışmalar ve psikolojik bunalımlar yüzünden varoluşsal bir kriz içindedir. Ulusman, karakterin iç dünyasını detaylı bir şekilde ele alır; Reyhan’ın yaşadığı suçluluk, vicdan azabı ve kimlik bunalımı, romanın temel psikolojik temalarındandır.
Sigmund Freud’un psikanalitik kuramı çerçevesinde, Reyhan’ın suçluluk duygusu, süperego (toplumun ahlaki değerleri) ve id (ilkel dürtüler) arasındaki çatışmadan kaynaklanır. Toplumun adaletsizliği karşısında yaşadığı içsel mücadele, onun ruh sağlığını tehdit eder. Reyhan, suçluluk duygusuyla boğuşurken, bir yandan da adaletin sağlanmayışından duyduğu çaresizlik ve umutsuzluk ile sıkışıp kalır.
Carl Jung’un kolektif bilinçdışı ve archetyp (kalıtsal imgeler) kavramı üzerinden bakıldığında, Reyhan’ın yaşadığı suçluluk, toplumun genelinde var olan suçluluk arketipi ile bağlantılıdır. Ulusman, adaletin görünmeyen ve cezasız kalan yönünü vurgulayarak, karakterin vicdanındaki çelişkileri derinleştirir. Reyhan’ın sürekli suçluluk hissetmesi, onun travmatik stres ve duygusal travma gibi psikolojik bozukluklarla karşı karşıya kalmasına yol açar. Bu süreç, bireysel bir kimlik krizine ve psikolojik olarak yıkıcı sonuçlara neden olur.
Ulusman’ın eserinde, felsefi derinlik ve varoluşsal sorgulamalar oldukça belirgindir. Adalet ve suç gibi temel felsefi kavramlar, sadece toplumsal düzeyde değil, bireysel anlamda da ontolojik bir sorgulamaya dönüşür. Friedrich Nietzsche'nin üstinsan kavramı ve varoluşçuluk ile örtüşen bir şekilde, Reyhan’ın yaşadığı içsel gerilim, onu hem ahlaki hem de felsefi bir ikileme sokar. Adaletin yokluğu karşısında, insan ne kadar var olabilir? Adaletin olmadığı bir dünyada, suçlu olmak ne anlama gelir?
Roman, Jean-Paul Sartre’ın özgürlük ve sorumluluk anlayışını da gözler önüne serer. Reyhan, toplumsal baskılar ve içsel suçluluk duygusu arasında sıkışmışken, özne olarak özgürlüğünü bulmaya çalışır. Bu çabalar, varoluşsal bir anlam arayışı haline gelir. Toplumun adaletsizliği karşısında bireysel sorumluluk ve vicdanın yükü, eserde ontolojik bir sorgulamanın da temelini oluşturur. Reyhan’ın kendi kimliğiyle yüzleşmesi, insanın özgürlük ve sorumluluk çerçevesinde anlam arayışını derinleştirir.
Ulusman’ın sanatsal ifadesi, dilin ve anlatım biçiminin gücünden doğar. Roman, dilin estetik kullanımıyla okuyucuyu hem psikolojik hem de felsefi derinliklere çeker. Ulusman, metaforlar ve sembolizm yoluyla, karakterlerin içsel dünyalarını ve toplumun yozlaşmış yapısını derinlemesine işler. Sürrealist bir anlatım tarzı, okurun gerçeklik ile hayal arasındaki sınırları sorgulamasına yol açar.
Eserde kullanılan karanlık ve kasvetli mekânlar, karakterin içsel çöküşünü ve adaletsiz toplumla olan ilişkisini simgeler. Zamanın kırılgan yapısı, geçmiş ile şimdiyi iç içe geçirerek, felsefi bir varoluşsal sorgulama yaratır. Zamanın doğrusal olmayan yapısı, karakterin ruhsal ve toplumsal krizlerinin iç içe geçmesine hizmet eder.
Ulusman’ın dilindeki görsel imgeler ve simgesel anlatım, romanın estetik değerini arttırır. Doğa betimlemeleri, insan ruhunun halleriyle paralel bir biçimde tasvir edilir. Karanlık, gölge ve yıkım gibi imgeler, toplumun yozlaşmasını ve bireyin ruhsal çöküşünü simgeler. Bu sembolik anlatımlar, romanı yalnızca bir toplumsal eleştiri değil, aynı zamanda bir sanatsal eleştiri haline getirir.
Ulusman, ahlaki çatışmaları ve toplumsal adaletsizliği ironik bir biçimde işler. Reyhan’ın yaşadığı suçluluk, aslında bir ahlaki yanılgıdır ve bu, eserin sanatsal derinliğini artıran bir unsur olarak öne çıkar. Toplumun adalet anlayışındaki çelişkiler, eserdeki sanatsal gerilim ile birleşerek, okuyucuya hem düşünsel hem de estetik bir deneyim sunar.
İzzet Ulusman’ın "Cezasız Suçlar (Reyhan)" adlı romanı, yalnızca bir edebi eser değil, aynı zamanda toplumsal, psikolojik, felsefi ve sanatsal derinlikleriyle zenginleştirilmiş bir yapıt olarak dikkat çeker. Ulusman, birey ile toplum arasındaki gerilimi, içsel çatışmaları ve adaletsizliğin ruhsal etkilerini derinlemesine işlerken, okuyucuya düşünsel ve estetik bir yolculuk sunuyor. Okumanızı öneririm.
















