Bayrampaşa Cezaevi'nde 12 kişinin öldüğü "Hayata Dönüş" davasında verilen zamanaşımı kararına savcılık itiraz etti. Savcı, askerlerin aşırı güç kullandığını belirterek dosyayı istinafa taşıdı. İtiraz dilekçesinde, operasyona katılan özel birlik personelinin isimlerinin gizlendiği, soruşturma izninin 6 yıl beklendiği ve dosyanın yıllarca bekletilerek sürecin uzatıldığı vurgulandı.
Bayrampaşa Cezaevi'nde 19 Aralık 2000 tarihinde düzenlenen operasyonla ilgili süren davada mahkemenin verdiği düşme kararı yargı sürecini yeni bir aşamaya taşıdı. BirGün'den Ayça Söylemez'in aktardığı bilgilere göre kararı istinaf mahkemesine götüren savcılık, 17 Kasım'daki karardan bir gün sonra, 18 Kasım tarihinde itirazını dosyaya sundu. Savcılık, sanıkların görev sınırlarını aşarak ölümlere neden olduğunu ve yargılama sürecinin idari işlemlerle uzatıldığını vurguladı.

itiraz dilekçesinde, operasyon sırasında kullanılan gücün boyutu ve sonuçları net ifadelerle yer aldı. Savcılık, sanıkların eylemlerini şu şekilde tanımladı:
"Operasyonda görev alan birliklere mensup jandarma görevlileri olan sanıkların, kendilerine verilen görevin ifası sırasında görev sınırlarını aşarak, aşırı güç ve silah kullanmak suretiyle; 12 kişinin faili gayri muayyen şekilde ateşli silah mermileri ile ve çıkan yangınlarda yaralanıp ölümlerine, 29 kişinin ise adli tabip raporlarında yazılı olduğu şekilde yaralanmalarına neden oldukları..."

Savcılık, yargılamanın tıkanmasındaki en önemli gerekçelerden biri olarak, operasyona fiilen katılan özel birliklerin kimliklerinin mahkemeden gizlenmesini gösterdi. Tutuklu ve hükümlülerin bulunduğu bölüme müdahale eden Ankara Jandarma Özel Asayiş Komutanlığı personelinin isim listesinin, yapılan tüm yazışmalara rağmen temin edilemediği şu ifadelerle aktarıldı:
"Tutuklu ve hükümlülerin bulunduğu bölüme fiilen müdahale eden Ankara J.Komd.Öz.Asyş.K.lığı personelinin sayısı, görevi ve isim listesi gönderilmemiştir. İlgili birimlerle müteaddit yazışmalara rağmen de bu konuda bilgi alınamamıştır. Özellikle Ankara J.Komd.Öz.Asyş.K.lığı'nın 24 Mart 2006 tarihli 94926 sayılı yazısında ‘...operasyona katılanlarla ilgili bilgi ve belgeye rastlanmadığı...’ bildirilmiştir. Keza 09 Mart 2006 tarih ve 75613 sayılı cevabi yazı da aynı mahiyettedir."

Davanın zamanaşımı süresini doldurmasına neden olan idari gecikmeler de itirazda yer buldu. Askeri personelin yargılanabilmesi için gereken soruşturma izni sürecinin 6 yıl sürdüğü ifade edildi. Bu süreçte Jandarma tarafından hazırlanan ön inceleme raporlarında, personelin "yetkili mercilerin talebiyle görev yaptığı, aşırı güç kullanmadığı ve tahriklere kapılmadığı" savunuldu:
"…ön inceleyici J. Yarbay L.C. tarafından hazırlanan ön inceleme raporu doğrultusunda özet olarak; 'operasyona katılan personelin isim listesinin istenmesine ilişkin yazılara verilen cevaplarda bu yönde herhangi bir bilgi ve belgeye rastlanmadığı ifade edildiğinden operasyona katılan personelin ifadelerinin alınamadığı', '...jandarma personelinin hükümlü ve tutukluların çıkardıkları isyanın bastırılmasında yetkili mercilerin talebi üzerine görev yaptığı, aşırı ve orantısız güç kullanmadığı, amaç ve verilen emirler dışına çıkmadığı, kanunların kendisine verdiği yetkiyi kullandığı, hiçbir tutuklu ve hükümlüye sui muamelede bulunmadığı, tahriklere kapılmadan görevini ifa ettiği...' gerekçeleri ile İstanbul Valiliğinin 02 Nisan 2005 gün ve 2005/03 sayılı kararı ile soruşturma izni verilmemesine karar verildiği…"
İstanbul Valiliği, Jandarma Yarbay L.C. ve daha sonra Jandarma Albay M.Y. tarafından hazırlanan bu raporları gerekçe göstererek 2 Nisan 2005 ve 10 Nisan 2006 tarihlerinde soruşturma izni vermedi. Yargılamanın önü, ancak 21 Eylül 2006 tarihinde verilen "genel hükümlere göre takibat yapılması" kararıyla açılabildi.

Müdahil avukatlardan Güçlü Sevimli, davanın zamanaşımına girmesinde soruşturma aşamasındaki ihmallerin etkili olduğunu hatırlattı. Sevimli, soruşturmayı yürüten eski Eyüp Cumhuriyet Savcısı Ali İhsan Demirel'in dosyayı 10 yıl boyunca işlem yapmadan elinde tuttuğunu belirtti.
Savcı Demirel hakkında "görevi kötüye kullanmak" suçundan Yargıtay 5. Ceza Dairesi'nde dava açılmıştı. 11 yılda soruşturma kapsamında sadece 11 müzekkere yazdığı belirlenen Demirel, 1 yıl hapis cezasına çarptırılmış ancak Yargıtay Ceza Genel Kurulu, "iş yükü" gerekçesiyle cezayı bozmuştu. Yeniden yapılan yargılamada Demirel beraat etse de, Mahkeme Başkanı ve bir üye "Suçu sabittir" diyerek karara şerh düşmüştü. Avukatlar; sanık sorgularının yıllara yayılması, bazı sanıkların ifadesinin alınmaması ve yılda iki kez duruşma yapılması gibi uygulamaların zamanaşımına zemin hazırladığını ifade etti.
Avukat Güçlü Sevimli, mahkemeye sunduğu beyanda, idari ve yargısal gecikmelerden kaynaklanan bir durum için zamanaşımı kararı verilemeyeceğini savundu. Sevimli, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Anayasa Mahkemesi (AYM) kararlarını hatırlattı.
Sevimli'nin mahkemeye sunduğu AİHM örnekleri şunlar oldu:
"AİHM'in Mocanu ve Diğerleri/Romanya kararında, kamu görevlilerinin yargılandığı davalarda zamanaşımı sebebiyle davaların durdurulamayacağı ifade edilmiştir. Türkiye aleyhine verilen Abdülsamet, Yeter ve İzci kararlarında da AİHM; devletin etkili bir soruşturma yürüterek sorumluları cezalandırma yükümlülüğü olduğunu, işkence ve kötü muamele iddialarıyla suçlanan kamu görevlilerinin zamanaşımından yararlandırılmaması gerektiğini belirtmiştir."


