YÜZ YIL SONRASINI KİM BİLEBİLİR?
“Yüzyıllık Bir Tabu Yıkılırken” başlıklı yazımda, hükümetin son “Kürtlerle barışma” programının aynı zamanda Kürtlerle ilgili yüz yıllık bir tabunun yıkılmakta olduğunu anlatmıştım. 1921 Anayasasının vilayetlere muhtariyet veren maddeleri, 1924 Anayasasında korunsaydı, yüz yıldır ödenen bedellerin ödenmemiş olacağını belirtmiştim.
Okuyuculardan biri “Atatürk bunu öngöremedi mi” diye soruyor ve bu konuda bildiklerimi yazmamı istiyor.
Türkiye Cumhuriyeti devletinin temellerinde Atatürk’ün dünya görüşünün yattığı bir gerçektir. Onun içindir ki adı cumhuriyetle yan yana kullanılır. “Atatürk Cumhuriyeti” ibaresi bu gerçeği açıklar.
Mustafa Kemal Paşa’nın kültürel kimliğini oluşturan çağının düşünce akımları M. Şükrü Hanioğlu’nun “Atatürk-Entelektüel Biyografi” adlı kitabında kapsamlı olarak incelenmiştir. Ben de geçen yıl bu kitapla ilgili tanıtıcı bir yazı paylaşmıştım.
ATATÜRK’ÜN İDEOLOJİSİ
Onun doğduğu ve çocukluğunun geçtiği Selanik, İmparatorluk içinde Batılı bir kentti. Mustafa Kemal Paşa, ilk kültürel birikimini burada edinmiş olmakla birlikte çağdaşlaşma, Tanzimat’tan beri imparatorluğu yıkılmaktan kurtarmak isteyen hemen bütün üst düzey yöneticilerin, memurların ve yüksek öğrenim gençliğinin ülküsü hâline gelmişti. Mustafa Kemal Paşa’nın bu kimliği hiç değişmedi, yalnız olayların zorlamasıyla onu bazı gelişmelere geçici olarak katlanmak zorunda bıraktı.
ATATÜRK’ÜN KARŞILAŞTIĞI ÜÇ OLGU
Atatürk’ün karşılaştığı ve geçici bir süre katlanmak zorunda kaldığı durumlar, Kurtuluş Savaşı’nda ortaya çıktı. Anadolu’ya ayak basmasından itibaren üç olgu onu çevreledi. Bunlardan biri İslam muhafazakârlığı, biri Kürt varlığı biri de Bolşeviklik idi.
Mustafa Kemal Paşa, Kurtuluş Savaşı’nın önderliğine adaylığını koyduktan sonra, bu üç akımı dışlayarak savaşı başarıya ulaştıramayacağını anladı. İttihat ve Terakki döneminde yaygın olan ve şimdi imparatorluğu felakete götüren Turancılığı reddetti. Türk milliyetçiliğini arka plana attı. Milliyetçiliği “Tam bağımsızlık” olarak ifade etti. Emperyalizme teslimetçiliği savunan İslamcılığa karşı yurtsever İslamlığı İslami çevrelerle iş birliği yaptı. Halife fetvasına karşı yurtsever müftüleri harekete geçirdi.
Öte yandan ülkede önemli miktarda bir Kürt nüfus olduğunu zaten biliyordu. Emperyalist ülkelerin, Kurtuluş Savaşını zaafa uğratmak ve Türkiye’yi parçalamak için Kürtleri harekete geçirmek istediğini gördü. Kürtleri Kurtuluş Savaşı’na kazanmanın yolu olarak bir yandan şimdi yapıldığı gibi Türklerle Kürtlerin bin yıldır bu toprakların ortak sahibi olduğuna ve kardeşçe yaşadığına vurgu yaparken, birliği sağlamak için bunun yetmeyeceğini anladı ve onların kültürel haklarını tanıyacağına söz verdi. Onun bu yolda pek çok demeci, yazısı vardır. En önemli belgesi de 1921 Anayasasına vilayetlerin kendi kendilerini yöneteceklerine ilişkin konulan maddedir.
Mustafa Kemal Paşa, medeniyetçi biri olmakla birlikte, Ziya Gökalp, Mehmet Emin Yurdakul gibi Türk milliyetçisi değildi. Bu ideolojiye Savaşın son yılında, zafer ufukta görünmekte iken yaklaştı ve Cumhuriyet kurulduktan sonra onu içselleştirdi.
Neden Savaş yıllarında değil de savaştan sonra? Çünkü Büyük Zafer’le ülkedeki otoritesi adam akıllı kökleşmişti ve artık ona karşı çıkmak mümkün değildi. Bunu deneyenleri saf dışı bırakacak mekanizmalar da kurulmuştu.
Sonuçta anayasalar ve yasalarla belirlenen devletlerin düzeni, kitlelerin ihtiyaç ve eğilimlerini değil, onları yapan sınıfların veya kişilerin kararlarını gösterir. Türkiye Cumhuriyeti, ülkedeki sınıfların, milliyetlerin, kültürlerin ortak iradesini değil, Atatürk’ün şahsında Laik ve milliyetçi Türkiye burjuvazisinin yaşamak istediği siyasi ve kültürel ortamı ifade eder.
Atatürk’ün, Mustafa Kemal Paşa iken Bolşevik sempatizanı görüldüğü bir dönem de vardır. Komünizm her rengiyle şiddetle yasaklanmış olduğu için onun bu konudaki görüşleri pek söz konusu edilemez. 1968 gençliği, tam bağımsızlıkçı, aynı zamanda sosyalistti. Atatürk imajına onun Lenin’le yan yana kalpaklı fotoğraflarını afişlerle göstererek yardım ettiler. Türk-Kürt birliğini de Diyap Ağa ile çekilmiş fotoğrafı tanık gösterildi.
BOLŞEVİZM ESİNTİSİ
Aslında Mustafa Kemal Paşa, Sovyet Devrimi, Bolşevizm, komünizmle ilgili bir hayli söz etmiştir. Bunu, iki nedenle yapıyordu. Birincisi, ülkede komünist örgütlenmeler hızla yayılıyordu. Bunu kendi önderliği altında toplayarak denetim altına almak istedi. İkincisi de Sovyetlerden yardım ve siyasi destek almak için Türk Devriminin de komünist veya komünist dostu olduğunu göstermek istedi. Bu da önderliği elinden kaçırmamak için başvurduğu yöntemlerden biriydi. Resmî Komünist Fırkası bunun için kuruldu. Halkçılık Beyannamesi komünistlere ön almak için Meclis’e verildi. Askerî zaferler kazanıldıkça, Batıdan elverişli barış şartları elde etmek için komünizme karşı olunduğunun gösterilmesi gerekiyordu.
Gene de bu esintiden elde kalan iki şey oldu. Biri Sovyetler Birliğiyle dostluk, diğeri iktidar partisinin “Halk” adı.
Atatürk 1930’larda tam koyu bir Türk milliyetçisi oldu. Bütün uygarlıkların Orta Asya Türklerinin göçleriyle dünyaya yayıldığı ve bütün dillerin kökenlerinin de Türkçe olduğu gibi bir teori icat etti. Fakat bilimsel olmayan bu görüşler, onun ölümünden hemen sonra terk edildi.
BU GÜNLERİN GELECEĞİNİ NİÇİN GÖREMEDİ?
Atatürk, ölümünden 90-100 yıl sonra Kürtlerin birtakım haklar için harekete geçeceklerini göremezdi. Bu tip gelişmeleri kâhinler bile göremez. O, dilleri farklı olan toplumların zamanla asimile olacağına inandı. Bunun için eğitime güvendi ve ordusuna dayandı. Okullar ve asker ocağı birer asimilasyon merkeziydi. Aradan geçen bunca yıl, bu öngörünün yani tam asimilasyonun gerçekleşemediğini gösterdi.
ATATÜRK YAŞASAYDI
Zaman ve olaylarla birlikte insanların ideolojileri de değişir. Atatürk’te de bunun örneğini görüyoruz. Fakat aynı zamanda, zamanın neler getireceği, neler götüreceği hiç belli olmuyor. Atatürk daha uzun yaşasaydı, 1945’ten sonra çok partili hayata geçer miydi, Türkiye’yi NATO’ya üye yapar, Amerikan çıkarları için Kore’ye asker gönderir miydi? 1960’lardaki halk hareketleri karşısında 12 Eylül darbecilerinin yaptığını mı yapar yoksa Deniz Gezmiş kuşağını “İşte benim aradığım Türk genci” deyip bağrına mı basardı. 1970’lerdeki kalkışmaları bastırmak niçin Kenan Evren’in yöntemine mi başvururdu? Yoksa İnönü’nün Bülent Ecevit karşısında yaptığı gibi CHP’den istifa mı ederdi? Bütün bunlara yanıt aramak boşunadır. Bilinemez!
“Atatürk tahmin edemedi mi?” sorusu, onun geleceği bilen bir kâhin gibi görmekten de kaynaklansa gerek. Yaşadığı dönemde onu ilahlaştıran, her şeyi gören, her şeyi bilen ve yaratan biri olarak destanlaştıranlar oldu. Bu, Arap edebiyatından alınmış ve Klasik Osmanlı döneminde padişahlar için aşırı övgüler düzen şairlerden kalma ve Türk aydınlanmasının daha baştan sakatlanmasını gösteren bir tutumdur.
Türkiye’nin bazı sorunlarını çözmek için “Atatürk’ün yaptıklarını yapmak gerek, Atatürk gibi yapmak gerek” diyenler var. Bunlar, koşulların değiştiğini hesaba katmayan ve kendilerini herhangi bir yaratıcı düşünme zahmetinden kurtaran zihin tembeli kişilerdir. Bir ırmakta iki kez yıkanılamayacağı gereceğinden bile habersizler.
Zeki Sarıhan