SOKAKLAR KENTLER ÜLKELER
Metin Turan, 1966 Kars-Kağızman doğumlu. 1995 yılında Folklor Araştırmaları Kurumu’nun Türk Folkloruna Hizmet Ödülü’nü kazanan en genç halkbilimci oldu. Bunun dışında Troya Folklor Araştırmaları Derneği’nin Pertev Naili Boratav Folklor, Anadolu Müzik Kültürleri Derneği Emek, Dil Derneği Onur Ödülü de alan Turan’ın şiirleri daha önce de Makedonya Cumhuriyeti ile Ruşen Hakkı Şiir birincilik ödüllerine değer görülmüştü. Ürünleri Almanca, Arapça, Arnavutça, Bulgarca, Ermenice, Farsça, Fransızca, Korece, Kürtçe, İngilizce, İtayanca, İspanyolca, Romence, Rusça, Ukraynaca, Yunanca gibi çok sayıda dile çevrilmiş, kitap bütünlüğünde yayınlanmıştı. Ürünleri uluslararası yayın organlarında yer alan Metin Turan’ın şiirleri üzerine 2004 yılında Teras Şevçenko Milli Üniversitesi’nde tez hazırlanmış ve şiirleri İngilizce, Rusça ve Fransızca olmak üzere çok sayıda karşılaştırmalı edebiyat çalışmasına konu edilmiştir. Metin Turan, ayrıca İngilizce-Korece ve Türkçe olarak yayınlanan 8 ciltlik Türk Beşeri Bilimler Ansiklopedisi’nin de yazarları arasında yer aldı ve bu çalışmaya Türk edebiyatı ile ilgili 100 madde yazarak katkıda bulundu. Başka ülkelerde de Türkçe edebiyatın yayınlaşması konusunda uluslararası çok sayıda sempozyum, konferans ve toplantıya katılan ve yayınlara Türk edebiyatı ile ilgili bölümler yazan Turan’ın halk kültürü dışında Kültür Kimlik Ekseninde Türk Edebiyatı (2004), Beyaz Güzel Bir Boşluk (2019), Pancurları Cemile Kokulu Ada (2019) Avludaki Ses (2020), Gurbet Bizim Evimizdir (2024) adlı inceleme kitapları ile çok sayıda yayına hazırladığı yayın bulunuyor. Metin Turan’ın şiir kitapları ise şunlar: Suları Islatan Mecnun (2003), Sokaklar Kentler Ülkeler (2007), Ağustos Aldı Sırlarımı (2015), Hal ve Gidiş (seçmeler, 2015) ile Sabırsız Bir Sabah (2021), Su Çığlığı (2022) Lirik Bulut (2024).
Şimdi elimde Metin Turan’ın “Sokaklar Kentler Ülkeler” isimli şiir kitabının yedinci baskısı var. Açıkçası çok ilgimi çekti ve sizlerle paylaşmak istedim. Kitaptaki şiir yolculuğu Ankara’dan başlıyor. Ankara, “aşkların ve acıların başkenti” olarak tasvir ediliyordu. Bunu okuyunca hemen acaba benim memleketim nasıl tarifleniyor, var mı kitapta diye bir merakla karıştırmaya başladım. Hatay olarak yoktu ama Antakya vardı.
Portakal kokusu, Antakya’nın simgesi olarak kullanılmış ve kentle doğa arasında duygusal bir bağ kuruyordu. Kent adeta bir kadın hâline gelir; duygusal, dokunan, sessiz ama hissedilen bir varlık olarak somutlaşır. Der ki Turan; “Antakya yürüdükçe bir şehir ezgileniyor.” Aynı zamanda Hatay’ın çok dinli, çok kültürlü yapısı Metin Turan şiirinde bir anlam kaynağı, bir kültürel direniş alanı olarak kurgulanıyor adeta. Bu yüzden kent, yalnızca coğrafi bir simge değil, aynı zamanda kültürel bağlama sahip bir kimlik alanı olarak yansıtılır ki açıkçası bir Hataylı olarak çok sevdim memleketimi anlatışını.
Tabii sadece kendi memleketime bakmadım. Bir solukta okudum, düşündüm, bildiğim şehirlerle yazılanları bağdaştırmaya çalıştım. Sonrasında da genel bir yazı kaleme almayı düşündüm. Bakalım neler çıkacak kalemden?
Turan şiirlerinde Anadolu şehirlerinden yola çıkarak, İtalyan, İspanyol, Yunan, Bulgar ya da Rus kentlerine kadar uzanan mekânlarla insanın evrensel yalnızlığına ve ufkuna kapılar aralıyor.
Metin Turan’ın şiirlerinde kentlere dair izlenimler hem bireysel hem de toplumsal duygularla örülüyor ve kısa anlara dahi derin anlamlar yükleyebiliyor. Şiirlerde yabancılaşma, yalnızlık, kapitalizm eleştirisi öne çıkıyor. Şehirler, modern bireyin yalnızlığına, kent yaşamındaki yabancılaşmaya dair estetik direncin merkezi olarak seriliyor gözlerimizin önüne.
Kitap, bireysel izlenimlerle şehirleri anlatır gibi görünse de toplumsal meselelere de değiniyor: çevre kirliliği, kapitalist yaşam biçimi, kentleşmenin insan ruhuna etkisi… Sosyolojik açıdan en dikkat çekici temalardan biri bireyin kent içinde yalnız kalışı ve kendi iç sesine dönüşmesi. Bu durum, modernitenin birey-toplum ilişkisini dönüştürdüğü şehir yapısının bir sonucu olarak okunabilir. Metin Turan, bu içsel yalnızlığı, kentlerdeki tüketim kültürü ve yabancılaşma bağlamında işler: şairin susmasının dahi kalbi susmayacaktır gibi imgelerle insanlar arasındaki duygusal mesafeye ışık tutuyor.
Şehir yaşamının tüketim odaklı yapısı, sosyal yabancılaşmayı ve modern bireyin yalnızlığını daha görünür kılıyor: "barkotumu okutarak / kalbim! diyorum…" dizeleriyle bireyin tüketim dünyasında kimliksizleşmesine dikkat çekiyor adeta. Bu bakış açısıyla baktığımızda, kentleri bir yandan sosyal yabancılaşmanın merkezi olarak kurarken; diğer yandan müstakil duygulara da mekân sunuyor.
Turan’ın şiirlerinde kapitalist sistem, şehirlerin sosyal ve fiziksel dokusunu çürütmekle eleştiriyor. Bu eleştiri, çevre kirliliği ve rant odaklı kentleşmeye yönlenir. Özellikle “Kent Soytarısı” şiirinde fabrika bacaları, egzoz gazları, su ve toprak kirlenmesi gibi imgelerle kent-çevre ilişkisindeki bozulma sembolik bir eleştiriye dönüşüyor.
Şair yer yer eğitim sisteminin yetersizliği, sınıfsal farklılıklar, ekonomik güvencesizlik gibi meseleleri de işliyor. Özellikle Anadolu şehirlerinden büyük kentlere göç eden bireyin karşılaştığı sosyal eşitsizlik temaları ön plana çıkarmış.
Dikkat çeken unsurlardan biri de sözlü halk şiiri geleneğini modern kentsel temalarla öyle güzel harmanlamış ki şaşırıyorsunuz yer yer. Gerdan, saç, göz gibi halk şiirlerinin temsili ögelerini kullanarak hem bireysel duyguları hem de kolektif hafızayı işlemiş şiirinde. Şairin halk şiirinden ödünç aldığı söz kalıpları, kültürel belleği diri tutma çabasının parçası sanki. Ancak bu gelenek, modern kent yaşamında yerini hızla unutuşa bırakmaktadır. Şair, “Türküsü olmayan sokak” gibi imgelerle kültürel hafıza kaybına dikkat çeker. Bakışların o tarafa dönmesini ister.
Şiirler ölçü ve uyağa bağlı kalmaz; modern Türk şiirinde yaygın olan serbest nazım biçimiyle yazılmıştır. Bu durum, Metin Turan’ın duygu ve düşüncelerini daha özgür, yoğun ve doğrudan ifade etmesini sağlıyor. Ritmik yapı ise şiirin anlam akışıyla birlikte değişiyor; sabit vezin yerine anlam, iç ritim ve vurgu ön plana geçiyor. “Ankara, o çocuk yaram / bu kentin yüzü hep hüzün” şiirinde olduğu gibi.
Turan’ın şiirlerinde estetik, yalnızca güzelliktir değil; kültürel ve ahlaki bir direnişi tanımlar. Yozlaşmayı, kirliliği şiirsel imgelerle eleştirirken, "estetik bütünlüğü" ayakta tutmayı amaçlar. Bu perspektif ise şairin hümanist yaklaşımıyla birleşir: Yazdığı şiirler insanlığa ve yaşam değerlerine nostaljik ve eleştirel bir saygı sunar, “insanı insana yabancılaştırmayan” bir dünya hayalini koyar gözler önüne.
Şiir hem bireysel bir deneyim hem de toplumsal belleğe çağrıdır; bu anlamda bir etik sorumluluk aracıdır derler ya Metin Turan’ın şiirleri, Anadolu’yu bir nostalji nesnesi değil, dinamik bir kimlik ve kültür alanı olarak sunarak bunu en güzel şekliyle yapar. Ve şiiri, yerel olanla evrenseli buluşturan bir direnç alanına dönüştürür. İşte bu yüzdendir ki okunması gereken bir kitap dolusu şiirlerdir. Okumadan geçmeyin derim…
Arzu Kök