MİNİ ETEKLE DEVRİM YAPAMAYIZ
Diyanet İşleri Başkanlığı 1 Ağustos Cuma hutbesinde gene kadınların giyimi konusu üzerinde durmuş. İmamlar bunun boşa çene yormak olduğunu çok iyi bilirler. Bir atalar sözümüz “İmam ne söylerse söyledin, cemaat bildiğini okur” der.
Erkeklerin giyim konusu o kadar çetrefilli bir sorun değildir, fakat kadınların giyim konusu dipsiz bir kuyudur. Ne kadar taş atarsan at ulaştığı yeri görmek mümkün değildir.
İNSANLAR NEDEN GİYİNİR?
Tarihin çok gerilerde kalan devirlerinden beri insanlar, üzerindeki uzun ve kalın tüyler kaybolduktan sonra üstlerine bir şeyler örtmeye başladılar. Muhtemelen ilk giyim malzemesi hayvan derileri idi. Örtünmenin nedeni sıcaktan, özellikle soğuktan korunmak içindi. Bu süreç içinde erkek ve kadınların üreme organlarını da bir örtü ile gizledikleri düşünülebilir. (Adem ve Havva’nın edep yelerindeki incir yaprakları bunu temsil ediyor olmalı.)
Niçin başka yerleri değil de özellikle üreme organları? Çünkü insan cinsi vahşi bir hayattan uzaklaştıkça üremeyi kontrol altına aldı. Üreme organları, karşı cinsin gözünden saklanmalıydı ki buraların çok özel yerler olduğu kabul edilsin ve ancak özel koşullarda örtü kaldırılsın.
Bugün beş kıtaya dağılmış insan toplulukları, çok çeşitli biçimlerde giyiniyorlar. Nasıl giyinileceğini belirleyen etmenler var. Bunların başında iklim geliyor. Kutuplara yakın ve dünyanın en yüksek yerlerinde yaşayanlar kalın ve bütün vücutlarını kaplayan giysiler giyerken, ekvatora yakın çok sıcak bölgelerde yaşayanlar Afrika ve Amazonlarda gördüğümüz gibi pek az yerlerini örtüyorlar.
Giyim tarzını belirleyen etmenlerden biri de insanların yaptığı iştir. Çarşaflı, peçeli bir kadının tarla, bahçe işlerinde, fabrikalarda çalışması görülmüş değildir. Sokağa çıktığında hayata peçesinin arkasından bakan kadın, feodal dönemde ev işlerinden başka iş görmeyen kasaba kadınının temsilcisidir. Türkiye’nin birçok bölgesinde kadınlar bol bir şalvar veya etek giyerek iş kıyafetiyle uyum sağlamıştır.
Gelenekler de giyim tarzını belirleyen olgulardandır. Bunlar bazen kültür bazen inanç biçiminde açıklanırlar.
Diyanet İşleri Başkanlığı açıkça söylemese de kadınlar için Yedinci Yüzyıl Arabistan kentlerindeki kadın giyimini öneriyor. Çöl yaşamındaki kadının bile değil. İnandırıcı olabilmek için bütün diğer önermelerinde olduğu gibi bunu Tanrı’nın bir emri olduğunu ileri sürüyor.
İNSANLAR ÇEKİCİ GÖRÜNMEK İSTER
Diğer canlılarda da olduğu gibi insanların neslini sürdürmesi için karşı cins tarafından çekici olması gerekir. Herkes neslini sağlıklı, güzel insanlardan sürdürmek ister. Bunun için çekici olmaya çalışır. Temiz ve aşırıya kaçmamak kaydıyla ilgi çeken bir tarzda giyinir ki karşı cinsin dikkatini çeksin. Fakat bunun yolu vücudunu alabildiğine açmak ve göstermek değildir. İlgi çekmek için incelik (zarafet), zekâ, beceri, kültür daha çok işe yarar. Aslında ilgi çekmeyi vücutlarının kapatılmamasına borçlu sayanlar, saydığımız diğer alanlarda kendilerini eksik hissedenlerdir. Kafası ciddi şeylerle dolu bir genç kızın veya kadının herkesin içinde kasıklarına kadar gösteren bir şortla veya “etek”le dolaşması beklenemez.
GELELİM İŞİN DİĞER YÖNÜNE
Diyanetin bu önermelerinden huzursuz olan bir kesim, ona her zaman olduğu gibi cevap yetiştirmeye çalıştı ve onun haksızlıklar ve usulsüzlüklere ses çıkarmazken giyim-kuşamda günah arayan tutumunu orta eden haberler yaptılar, demeçler yayımladılar. Tepkilerinin esası şudur: Sen milletin ne giyeceğine karışma. Herkes istediği gibi giyinir. Türkiye laik bir ülkedir…
Her zaman tekrarlanan bu tepkide eksiklikler var. Hiç kimse istediği gibi giyinemez. Giyimi sınırlayan olgular vardır. Daha doğrusu herkes, toplumun, çevrenin, iklimin, geleneğin sınırları içinde giyinir.
Türkiye halkının geleneksel giyimleri ninelerimizin sandıklarında kaldıysa da ortalama giyim tarzları oluşmuştur. İnsanlarımız arasındaki ayrışmalardan en keskini giyim biçimindedir. Bunu burjuvazinin ve emekçilerin giyimleri olarak iki ana sınıfa ayırabiliriz. Burjuvazi, Avrupalıların kültürlerini benimsemekte ve giyimini de Avrupalılara benzetmeye çalışmaktadır. Burjuvazinin örtünme, daha doğrusu açılma anlayışını gazetelerin magazin sayfalarında görebiliriz. (Örneğin Hürriyet’in ikinci sayfası.) Burada sanki sanatçı ve “fenomen” kadınlar açılma yarışı içindedirler. Vücutlarının ne kadar çok yeri görünürse o kadar medeni ve Avrupalıdırlar. Bunlara özenen kadınları kentlerin alanlarında, eğlence mekânlarında, lokanta ve parklarında da görmek mümkündür. Bacaklarını kasıklara kadar göstermek, hatta bel bölgesini de açık bırakmak medeni bir giyim sayılıyor. Bacağına güvenen kentli burjuva ve küçük burjuva kadın ve kızlarıyla onlara özenen muhtemelen öğrenci bazı kızlar halkın diğer kesiminin hayret dolu bakışları altında geziniyorlar.
Ancak, bir işçi ve köylünün, kent emekçisinin, daha doğrusu eli ekmek tutan birinin böyle giyinmesi mümkün değildir. Doğru ve gerekli de değildir. Türkiye demokratik devrimini tamamlamamış bir ülkedir ve buna ihtiyacı vardır. Mini etekle devrim yapamayız. Devrim ve demokrasinin önderleri, anlatıcıları, örgütçüleri, halkın çoğunluğunun değerlerine aykırı bir tutuma giremez. Dilleri ve üslupları gibi giyimleri de çoğunluğun kabul edebileceği bir arz taşımalıdır.
DEVRİM İHTİYACI BİTTİ Mİ?
Konu, her gün tekrarlandığı için bana da bu konuda ikide bir yazmak düşüyor. 1968 yılından kalan bir anımı daha önce yazmıştım: “Bir Gecede Uzatılan Etekler.” Gazi Eğitim Enstitüsü’nün Köycülük Kolunun yüksek okulların öğrencilerini köylere götürme, köylülerle bir araya getirme programı uyguluyorduk. Derneğin kongresinde “Milliyetçi” bir öğrenci, mini etekli bir arkadaşımızın şahsında toplumcu öğrencileri kürsüden eleştirdi. “Bu mini etekle mi köylülerle kaynaşacaksınız?”
Arkadaşım kürsüye çıkmazdan önce yanıma gerip ona esaslı bir cevap vereceğini söyledi. “Sen giyimimize ne karışıyorsun? İstediğimiz gibi giyiniriz!” diyecekti. “Hayır, öyle deme. Haklısın arkadaşım, bu uyarını dikkate alıyorum, de” dedim. Öyle konuştu ve salon alkıştan yıkıldı. Doğru yanıt vermişti. Arkadaşımız o gece bütün etek boylarını uzadığı kadar uzattı. Gerçekten mini etekle devrim yapamazdık. Hâlâ da yapamayız.
Bu cevabın bugün verilememesinin nedeni devrim atmosferinin bütünüyle kaybolması mı? Artık bütün çabamız Avrupa burjuvazisinin yozlaşmış ve cinselliği bar bar bağıran kültürünü benimsemek mi? Buna karar verirsek giyim konusunu kolaylıkla hallederiz.