Düşünürler Türkiye Halkına Neler Söylerdi? -2-
Nietzsche Konuşuyor
Friedrich Nietzsche (1844–1900), sivri dilli, derin düşünceli ve çoğu zaman rahatsız edici gerçekleri söylemekten çekinmeyen bir filozoftu. O, yaşadığı dönemin değerlerini, dinini, ahlakını ve toplum düzenini kökten eleştirmiştir. Günümüz Türkiye’sine bakacak olursak, Nietzsche burada yaşasaydı büyük ihtimalle birçok konuda söyleyecek ağır sözleri olurdu. Bakalım neler söylerdi bizlere:
“Ey Türk halkı!
Ben uzak bir diyardan, başka bir çağdan geldim. Ama insan ruhunun sancıları sınır tanımaz. Sizin toprağınızda da aynı sorular var, aynı uykusuz geceler, aynı ezberlenmiş sözler, aynı korkular…
Sen ki dağların gölgesinde doğdun, denizlerin iç sesini duydun ve tarihin sararmış yapraklarını hâlâ göğsünde taşırsın. Fakat bana söyle: Neden geçmişin yüküyle eğilmişsin de geleceğin ateşini yakmıyorsun?
İçinde ne çok potansiyel var, ama sen onu zincire vurmuşsun. Ve ne acıdır ki… o zinciri kendi ellerinle kutsuyorsun!
Siz sürüye benzetiyorlar…
Bağıranı lider sanıyor, düşüneni hain ilan ediyorsunuz. Korkuyla boyun eğmeyi, fazilet zannediyorsunuz. Hâlbuki fazilet, başkaldırmaktır — kendi hakikatin için, kendi yolun için!
“Sürü güven verir” diyorsunuz. Ben de size diyorum ki: Sürü, insanın kendine ihanetidir.
Din mi diyorsunuz? Tanrı’nın adını ağzınızdan düşürmüyorsunuz ama yüreğinizde çıkarlar oturuyor. Camileriniz dolu, ama vicdanlarınız boş. Gökyüzünü gösteriyorsunuz, ama oraya nasıl bakacağınızı bilmiyorsunuz.
Sözde inancınız çok, ama hakikatiniz az.
Tanrı öldü demiştim, çünkü onu siz öldürdünüz!
Ve yerine ne koydunuz? Para, güç ve oy pusulası.
Eğitim dediniz…
Çocuklarınıza ne öğretiyorsunuz? Soru sormayı mı? Hayır.
Onlara sadece cevap ezberletiyorsunuz.
Sisteme uyanları ödüllendirip, sorgulayanları dışlıyorsunuz.
Oysa ben size diyorum ki: “Gerçek eğitim, yıkımdır. Eski inancı yıkar, yenisini doğurur.”
Sizde ise sadece tekrar var… düşünce değil, taklit!
Ahlakınızdan bahsedelim mi?
Ahlakınız, güce göre şekil alıyor. Güçlünün günahı sevap sayılıyor; zayıfın sesi, küfür kabul ediliyor.
Gözünüz “ahlak bekçiliğinde,” kalbiniz ise çürümüş arzuların kölesi olmuş.
“İkiyüzlülük sizin için bir spor olmuş” deseydim, bana kızar mıydınız?
Sanatı öldürmüşsünüz!
Şair sustu, ressam aç kaldı, müzisyen göç etti. Çünkü siz, sayıların peşinden koşarken ruhunuzu kaybettiniz. Sanat, toplumun ruhudur. Ruhunuz hastaysa, sanatınız da susar.
Sizin sanatçınız da ya susturulmuş… Ya da alkış için ruhunu satmış!
Kadın…
Ona ya “ana” diyorsunuz ya “namus”. Peki insan olduğunu ne zaman hatırlayacaksınız?
Kadını sevmek, onu kutsamak değildir. Onu özgür bırakmaktır.
Sizin tapınaklarınızda kadın var, ama eşitlik yok!
Ve şimdi sana soruyorum, ey Türkiye insanı: Sonsuza dek boyun mu eğeceksin? Yoksa kendi değerlerini, kendi hakikatini yaratacak mısın?
Üstinsan, Batı’da doğmaz. Üstinsan, kendi zincirini kıran her yerdedir. Burada da doğar… ama önce uyanmak gerek!
Unutma: Tanrıya inanmak kolaydır, kendine inanmak cesaret ister.
Senin kurtuluşun, bir liderde değil; “Senin kurtuluşun, kendinde!”
Ve unutma: Bu yolda acı çekebilirsin. Ama unutma, en büyük doğumlar en derin sancılardan çıkar.
"İnsanı tüketen şey acı değil, anlamsızlıktır."
O halde şimdi, şu an, bu topraklarda, bu çağda, kendi hayatının filozofu ol!
Yalnızca yaşama… Derin yaşa. Kendi adına yaşa. Özgür yaşa…
Arzu Kök