2017 Referandumu: Bir Rejim Değişikliğinin Anatomisi
2017 referandumu, Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) tartışmalı kararıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin yönetim sistemini kökten değiştirmiştir. Referandum sonuçlarının "Hayır" çıkmasına rağmen YSK'nin "Evet" olarak ilan etmesi, yüz yıllık cumhuriyetin rejimini bir gecede dönüştürmüştür.
Bu karar, hukukun üstünlüğüne ve anayasanın temel ilkelerine aykırı olduğu gerekçesiyle Anayasal bir suç teşkil etmektedir ve bu suçun karşılığı Yüce Divan'dır.
YSK'nın bu kararı, başta Anayasa olmak üzere, Seçim Kanunu'nun 98. maddesine açıkça aykırıdır. Ancak ne yazık ki, TBMM'deki muhalefet partileri, bu kanunsuzluğa karşı yeterli ve etkili bir hukuki mücadele başlatamamıştır. Bu durum, dönemin Cumhurbaşkanı'nın "Atı alan Üsküdar'ı geçti" sözüyle özetlediği fiili durumu pekiştirmiştir.
Başta dönemin iktidar partisi ve onların zihniyeti olmak üzere, YSK başkanı ve yönetimi, bu kararla Anayasal bir suç işlemiştir. Mustafa Kemal Atatürk'ün devrimle kurduğu Cumhuriyet, bu karşı-devrimci darbeyle tek adam yönetimine teslim edilmiştir.
2017'den bu yana ülkede yaşanan siyasi ve ekonomik istikrarsızlıkların, toplumsal kaosun tek sorumlusu bu kararı alan YSK yönetimidir. Yüce Divan süreci kaçınılmaz bir gerekliliktir.
Tartışmaların Odağı: Mühürsüz Oylar
"Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun "un 98. maddesi, mühürsüz oy pusulalarının ve zarflarının geçersiz olduğunu açıkça belirtmektedir. Ancak YSK, sandıkların kapanmasının ardından yaptığı açıklama ile bu hükmü görmezden gelmiştir. Açıklamada, "dışarıdan getirildiği kanıtlanmadıkça" mühürsüz oyların geçerli sayılacağı belirtilerek, hukuki bir kurala istisna getirilmiştir. Bu karar, referandumun meşruiyetini tartışmalı hale getirmiştir.
Oyların "Hayır" çıktığını gösteren veriler olmasına rağmen, iktidar partisinin baskıları sonucunda referandum sonucu "Evet" olarak açıklanmıştır. Bu karar, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün büyük mücadelelerle kurduğu laik ve sosyal hukuk devleti olan Cumhuriyet'i, kişisel çıkarlar uğruna karşı-devrimci bir sürece teslim etmiştir.
Bu süreç, iktidar ve destekçilerinin ortaklaşa kurguladığı bilinçli bir planın parçasıdır. Türkiye'yi parlamenter sistemden "Cumhurbaşkanlığı Sistemi "ne geçirmeyi öngören bu Anayasa değişikliğiyle, cumhurbaşkanının yetkileri artırılmış, başbakanlık makamı kaldırılmış ve milletvekili sayısı 600'e yükseltilmiştir.
Muhalefetin Tepkileri ve Sonuçsuz Kalan İtirazlar
Referandum sonuçlarının açıklanmasının ardından dönemin ana muhalefet partisi lideri, bu duruma "Maç oynanırken kural değiştirilmez. Bunu doğru bulmuyoruz ve asla kabul etmiyoruz" diyerek tepki göstermiştir. Ancak bu çıkış, maalesef cılız kalmış ve itirazlar sonuçsuz kalmıştır.
Diğer muhalif siyasetçiler de YSK'nın kararına yoğun tepki göstermiştir. Eski bir milletvekili, sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamada, "Seçim Kanunu 98/4'e göre mühürsüz pusula ve zarflar geçersizdir. Dolayısıyla YSK'nın kararı kanuna aykırıdır" demiştir. Ancak bu tepkiler de fiili durumu değiştirmeye yetmemiştir.
YSK Başkanı, tartışmalara yanıt olarak, mühürsüz oyların daha önce de geçerli sayıldığını iddia ederek yeni bir hukuksuzluğa imza atmıştır. "Mühürsüz oyların geçerli sayılması uygulaması ilk defa yapılmamıştır," şeklindeki açıklamasıyla, geçmişte yaşanan ihmalleri mevcut kanunsuzluğu meşrulaştırmak için kullanmıştır.
Kanıtlanamayan Gerçeklik ve Yüce Divan Gerekliliği
Referandumda yaklaşık 2,5 milyon mühürsüz oy kullanılmıştır.
Bu, seçmenlerin %4'üne denk gelen kritik bir orandır. Referandum sonucunun %51,3 ile "Evet" çıkması ve aradaki oy farkının sadece 1,1 milyon olması, YSK'nın kararının sonucu doğrudan etkilediği şüphesini güçlendirmektedir. Oy farkı o kadar azdır ki, 550 bin kişinin tercihini değiştirmesi durumunda sonuç "Hayır" çıkabilecekti.
YSK'nın bu kararı, yüksek yargıçlardan oluşmasına rağmen tartışmalı bir karardır. Kararın kesin olduğu yönündeki kanaat, Yüksek Mahkeme'ye bireysel başvuru yolunu da kapatmıştır. YSK toplantısında, mühürsüz oyların geçerli sayılması kararının iktidar partisi temsilcisinin önerisi ve oy birliğiyle kabul edilmesi, kararın ne kadar şaibeli olduğunu ortaya koymaktadır.
Sonuç olarak, 2017 referandumu, Türkiye'nin yönetim sistemini değiştiren, Anayasal suçlar işlenmesine zemin hazırlayan ve mevcut siyasi kaosun temelini atan bir süreç olmuştur. Bu sürecin sorumlularının Yüce Divan'da hesap vermesi, hukukun üstünlüğünün yeniden tesis edilmesi için elzemdir.
Ali Berham ŞAHBUDAK