Düşünürler Türkiye Halkına Neler Söylerdi? 10. Bölüm
Yunus Emre Konuşuyor
Yunus Emre, 13. yüzyılın sonları ile 14. yüzyılın başlarında Anadolu'da yaşamış olan önemli bir Türk halk şairi, mutasavvıfı (tasavvuf düşünürü) ve düşünürüdür. Daha önce OL DOST (Yunus Emre) isimli bir de kitap kaleme almıştım. Şimdi de bakalım istedim Yunus Emre günümüzde bizlere neler söylerdi:
Ey bu toprakların insanı,
Ey bu toprakların havasını soluyan, suyunu içen,
Ey kalbinde azıcık da olsa merhamet taşıyan canlar,
Ey kalbi unutkan ama ruhu kadim olan can, sana sesleniyorum... Sadece kulağına değil, seni unutan sen’e…
Ben bir dervişim. Adımı Yunus koymuşlar ne padişahların sarayına kul oldum ne de dünyanın geçici parlaklığına gönül verdim. Ben gönlün sesini dinledim. Ben sevgiyle yoğrulmuşum, ben gönül kervanında yolcuyum. Ben toprağa eğildim, taşla konuştum, kuşla sır paylaştım. Ve en çok da insana baktım. Nice kitaplar okudum, ama en derin kitap insandı. Bugün yine insan için geldim. Bugün sizin için, bu güzel milletin dertleri için geldim. Çünkü vakit, uyanma vaktidir.
Sizler teknolojiyle donandınız, binalar yükseldi, yollar genişledi. Ama gönülleriniz daraldı. Herkes çok şey biliyor, ama kimse kendini bilmiyor. Hakk'ı bilmek isteyen, evvela kendi içini tanımalı. Kendini bilmeyen, kendine kul olmaz; kendine kul olmayan, Hak’ka yol bulamaz.
Ey kardeşim,
Senin elinde tuttuğun telefon nice bilgiyi sunar ama bir yetimin gözyaşını silemez. O yüzden önce kalbinin sesini duy. Kalbin, Hak’kın nazar ettiği yerdir. Orayı kırma. Kırarsan sadece bir kalbi değil, bir âlemi yıkarsın.
Hepiniz dindar görünmeye çalışıyorsunuz… Ama ben size sorarım: Kalbinde sevgi olmayanın kıldığı namaz neye yarar? Komşusu açken tok yatanın orucu Hak katında nedir?
Zannetmeyin ki din sadece ritüeldir. Din, bir garibin duasında gizlidir. Bir yetimin başını okşamakta, Bir hasta yüreğe merhem olmakta gizlidir. Sevgiyle yoğrulmayan iman, kuru ağaç gibidir: Ne gölge eder ne meyve verir.
Sen dindarlığı kıyafette ararsın, ben gönülde ararım. Sen camide secdede baş eğersin, ben yolda yürürken bir karıncayı ezmeyen ayağa bakarım. Ezan her yerde okunur, ama vicdan sustuğunda o ses göğe ulaşmaz. Kur’an okumak güzeldir, ama Kur’an yaşanmak için indirilmiştir. İnfak edilmeyen mal, paylaşılmayan ekmek, kavuşmayan selam… Hepsi kuru bir dindir.
Ve unutma: Allah, en çok da bir garibin duasında, bir yetimin gülüşünde, bir hasta yürekte saklıdır. Başka yerde arama.
Ey insan, senin düşmanın dışarda değil. Ne Batı’dadır ne Doğu’da. Senin en büyük düşmanın, kendi içinde hüküm süren benliğindir.
Nefsini put edersen, her aynada düşman görürsün. Ama nefsini aşarsan, her yüzde kardeşlik görürsün.
Zannetme ki kalabalıklar seni yalnızlaştırdı. Sen, kendine küstüğün için yalnızsın. Sen, kendi içindeki hakikatle bağını kopardın.
Kendinle barış. Geçmişinle yüzleş. Kırdığın kalpleri hatırla ve sana kırılanları da.
Gönül yıkma, çünkü gönül yıkan, Hakk’ı incitir. Gönül yapan Hakk’la dost olur.
Ey kardeşim,
Senin adın Mehmet, ötekininki Yorgo, ötekininki Aram, ötekininki Hüseyin… Ama hepiniz bir annenin evlâdı gibisiniz. Çünkü sizi Yaradan aynı rahmetle üfledi ruhunuza.
Ne olur, bölünmeyin. Mezhebiniz ayrı olabilir, yolunuz farklı olabilir, ama özünüz birdir.
"Bir olmak, diri olmaktır."
"Kardeşlik, taş değil; ekmek gibi bölüşülmelidir."
Ey güzel halkım,
Sen ülkeyi yönetenlerden şikâyet edersin… Ama kendini yönetemezsin. Bir millet, sadece oyla değil; ahlakla, adaletle, edeple yükselir.
Bugün adaleti dışarda arıyorsun, oysa her haksızlığın kökü bireyin içindeki çürümüş adaletsizliktedir.
Bir baba, evladına zulmeder. Bir öğretmen, öğrencisine sevgiyi esirger. Bir amir, işçiyi hor görür. Bir memur, vatandaşa kibirle bakar…
Ve sonra hep beraber “Neden bu hâlde ülke?” deriz. Oysa ülke sensin. Senin dilin, senin sabrın, senin dürüstlüğün kadardır memleketin hâli.
Ey dostlar, bir söz vardır insanı yüceltir, bir söz vardır yakar, yıkar, harap eder. Konuşurken tartın sözlerinizi. Zira dil, gönlün kapısıdır. O kapıdan ne çıkarsa, sahibini ele verir.
Günümüz dünyası, çok bağıran ama az duyan bir dünya oldu. Herkes konuşuyor ama kimse kimseyi duymuyor. Ben size duymayı öğütlerim. Çünkü kulakla değil, gönülle duyan insan, başkasının derdine derman olur.
Ey Anadolu insanı, bu topraklar, sadece toprak değildir. Bu topraklar; kanla değil, gözyaşıyla, duayla, sevdayla yoğrulmuştur. Sana düşen, sadece üzerinde yaşamak değil; altında yatanların hatırına hakkaniyetle yaşamaktır. Bu vatan, bir kimlik değil; bir emanet, bir yüktür.
Ey kardeşlerim, toprağa küserseniz, o size bir şey vermez. Oysa toprağın dili sevgidir, alnınızdan dökülen helâl terdir. Bugün betonu sevdiniz, toprağı unuttunuz. Toprağı altına çevirmeye çalışırken, ruhunuzu kuruttunuz.
Ziraati unuttuğunuzda, kanaatkârlığı da unuttunuz. Köyleri terk ettiniz, şehre yığıldınız. Ama şehirler ruhunuzu doyurmaz. Çünkü ruh, toprakla beslenir.
Ey delikanlı, ey genç kız, siz bu milletin tomurcuğusunuz. Ama öyle bir nesil olun ki, elinizde kılıç değil, kalem olsun. Dilin kavgaya değil, birliğe varsın.
Bu çağ, senin gönlünü ekranla esir almak istiyor. Ama sen kalbini kiraya verme. En büyük isyan, nefsine karşı yapılan isyandır. Zannetmeyin ki TikTok, Instagram sizi tanımlar. Gerçek kimliğiniz; kalbinizdeki ışıktır. Ve o ışığı, sadece hakikatle besleyebilirsiniz. Kimliğini dışarıda değil, içeride ara. Kimin ne dediği değil, senin kim olduğun kıymetlidir. Şan, şöhret, alkış gelip geçer. Ama sen bir gönle dokunursan, İşte o kalır arkanda. Güzel iz bırak, iz bırakıp yol ol bir gün başkalarına.
Ey halkım, siz çok acı gördünüz bu topraklarda. Ama her defasında küllerinizden yeniden doğdunuz. Bugün de olur… Yeter ki kalbinizi karartmayın.
Ben gelmedim övmeye, dövmeye… Ben gelmedim öfke kusmaya, nutuk atmaya… Ben sadece bir gönül aynası tutmaya geldim size.
Bakın kendinize ve bakın birbirinize… Ne eksikse, önce sen tamamla. Ne kırılmışsa, sen onar. Çünkü dünya gözdür; Ne ararsan, onu gösterir.
“İlim ilim bilmektir,
İlim kendin bilmektir.
Sen kendini bilmezsen,
Bu nice okumaktır?”
“Aşksızlara verme öğüt,
Öğüdün olur beyhude.
Aşk bir güneş misalidir,
Aşkı olmayan soğuktur.”
Arzu Kök