İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve Cumhurbaşkanı Adayı Ekrem İmamoğlu’nun seçim kampanyasını yürüten Necati Özkan, 11 Kasım günü hazırlanan İBB iddianamesinde örgüt üyesi olarak yer aldı.
Özkan aynı zamanda İBB'ye ait uygulamalar üzerinden kişisel verilerin sızdırıldığı iddiasıyla başlatılan 'casusluk' soruşturması kapsamında da tutuklu bulunuyor.
'Casusluk' soruşturmasında Özkan'ın gazeteci Merdan Yanardağ ve o güne kadar kamuoyunun ismini dahi duymadığı Hüseyin Gün isimli kişiyle birlikte yurt dışında bulunan kişilere bilgi aktardığı ileri sürülüyor.
Hakkındaki iddialara dair T24'ten Cansu Çamlıbel'e konuşan Özkan, yaşananları 19 Mart seçimlerinin iptal edilmesine benzetti.
"Herhalde yolsuzluk ve terör konularında ikna edilemeyen seçmen, 'casusluk' iddiası üzerinden etkilenecek" ifadelerini kullanan Özkan konuya ilişkin açıklamasında “Bu temelsiz iddiada bulunanlar bilsinler ki yaptıklarıyla Ekrem İmamoğlu ve İBB davalarına ilişkin algıyı zannedilenin tersine çürüttüler ve bence tarihin akışını hızlandıracak bir etki yarattılar. Aynen 2019 seçimlerinin iptal edilme sürecinde olduğu gibi, iktidar bileşenleri bir kez daha, tüm tuşlara aynı anda basarak, kendi hatalarından asla ders almadıklarını ortaya koydu. Yaşayarak göreceğiz, bu büyük millet eninde sonunda gerçeği görecek ve tüm bu mağduriyetleri demokratik siyasetle çözecek" değerlendirmesinde bulundu.
Hüseyin Gün ile ilişkisinin son derece kısıtlı olduğunu ve profesyonel anlamda çalışmalara dahil olmadığını vurgulayan Özkan, “Casusluk’ iddiasıyla paraşütle indirilen Hüseyin Gün’ün ‘örgüt yöneticisi’ rütbesiyle eklenmesi tüm iddianamenin inandırıcılığını berhava ediyor” değerlendirmesinde bulundu.
İBB iddianamesinde hakkındaki 'rüşvet' suçlamalarını da reddeden Özkan, "İddia bütünüyle gerçek dışıdır. Bu konuda İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’na gönderdiğim uzun ve onlarca delilden oluşan bir dilekçem var. Zaten yargılama sürecinde de bu hakikat ortaya çıkacaktır" dedi.
Necati Özkan'ın Cansu Çamlıbel'e verdiği söyleşiden öne çıkanlar şöyle:
"HABERİ DUYUNCA SAATLERCE 'KİM BU ADAM' DİYE DÜŞÜNDÜM"
-23 Mart 2025 tarihinde İBB’ye ilk dalga yolsuzluk operasyonunda zaten tutuklanmıştınız. 27 Ekim’de yani 7 ay sonra casusluk iddiasıyla bir kez daha tutuklandınız. Detaylarına gireceğiz ama ilk önce bu son gelişmenin sizde yarattığı izlenimi sormak istiyorum. Hem siz hem de Ekrem İmamoğlu hakkında bir casusluk soruşturması açılması 19 Mart süreciyle ilgili ne söylüyor size?
24 Ekim Cuma sabahı benim için Kandıra Cezaevi’nde aylardır yaşadığım sıradan bir gün olarak başladı. O gün CHP’ye yönelik “mutlak butlan” davası ile ilgili nihai karar bekleniyordu. Sabah sayımından sonra tek başıma kaldığım hücremde haberleri almak için televizyonu açtığımda, alt bantlarda adımın da aktığı soruşturma anonsunu gördüm. Bendeki ilk duygu tam bir şaşkınlıktı. Çünkü adım bir casusluk soruşturmasında anılıyordu, hem de hiçbir tanışıklığımız olmayan, fiziki olarak hiçbir arada bulunmadığımız Merdan Yanardağ ile birlikte. Tabii bir de “casusluk” iddiasıyla daha önce tutuklanmış olduğu bildirilen Hüseyin Gün isimli şahısla… Hüseyin Gün’ü hatırlayamadım. Hücremde saatlerce düşündüm “Kim bu adam” diye ama zihnimde hiçbir karşılığı yoktu.
O gün öğleden sonra, bu yeni ve beklenmedik durumu konuşmak üzere ziyaretime gelen avukatım, Hüseyin Gün ile ‘anne’sinin Ekrem İmamoğlu ile çekilmiş fotoğrafını gösterince olayı hatırladım. Hatırladığım, Hüseyin Gün değil, annesiydi ilkin. Çünkü kılığı kıyafeti, eldivenleri ve şapkasıyla benim ofisime geldiği andan itibaren unutulmaz bir profil olarak zihnime girmişti. Hüseyin Gün adlı şahsı ise bugün bile sokakta görsem hatırlayamazdım. 23 Haziran 2019 seçimlerinden sadece 12 gün önce, “Amerika’da çok başarılı olmuş bir Türk iş adamı ve teknoloji yatırımcısı” olarak beni ziyarete gelmişti ilgili şahıs. Gelirken de annesi veya manevi annesiyle gelmişti. Bir gün önce adresimi istemişti. Mesajla ofisimin bilgilerini göndermişim ve ardından tanışmak için ikisi birden ofisime gelmişler. Bütün hikâye bu; 23 Haziran 2019 seçimlerinden önce sadece tek bir kez görüşmüşüz. Ancak avukatımın gösterdiği fotoğraf sayesinde o toplantıyı hatırladım ve medyada anlatılan hikâyenin bu kadar gerçek dışı olması karşısında ne hissedeceğimi bilemedim.
Literatürden bildiğimiz bir hakikat de otokratik rejimlerin muhalifleri saf dışı etmek için kullandığı üç silahtan birinin “casusluk” iddiası olduğudur. Diğer ikisi yolsuzluk ve terördür, belki biliyorsunuzdur. İşte bu yeni suçlamayla, 19 Mart’ta başlayan devlet krizi yeni bir aşamaya geçiyordu. Sadece devlet değil, iktidar bileşenleri ve yargı mekanizması Rubicon’u geçiyordu. Artık hakikatin hiçbir önemi yoktu. Ortada ceza kanununa göre suç kabul edilebilecek bir eylem söz konusu olmasa da bir kez daha suçlu ilan edilecektik. İlliyet bağı bile aranmadan beni, Merdan Yanardağ’ı ve Ekrem İmamoğlu’nu bu suçlamaya dahil etmeye karar vermişlerdi. Yedekleme yapılıyordu! Tabii önceki şaşkınlık, öfke ve kızgınlığa dönüştü. Bu devlet nasıl bu hale düşürülürdü?
“HERHALDE YOLSUZLUK VE TERÖR KONULARINDA İKNA EDİLEMEYEN SEÇMEN, 'CASUSLUK' İDDİASI ÜZERİNDEN ETKİLENECEK”
- Neden özel olarak “casusluk” iddiası seçilsin ki sizin için?
Herhalde bir türlü yolsuzluk ve terör konularında ikna edilemeyen seçmen, “casusluk” iddiası üzerinden etkilenecek. Bu dava üzerinden ulusal güvenlik ve milliyetçilik propagandası yapılacağını düşünüyorum. Sizden röportaj talebi gelene kadar, “casusluk” iddiasında adı geçen herkesin ifadelerini okudum ve dosyaya vakıf olabildim. Casusluk iddialarının, siyasi maksatla olup olmadıklarına dair kuşku yaratılmadan, son derece ciddi ve özenli bir biçimde soruşturulup yargılanması, ülke menfaati adına, vatan savunması adına hayati önemdedir. Bir eski asker olarak, yakın tarihimizde yüzlerce general, subay ve askeri personeli hedef almış ve sonradan kumpas oldukları ortaya çıkmış olan casusluk davalarından çok iyi biliyorum ki, casusluk konusunun siyasi olarak istismarı kamuoyunun bu çok önemli konuya dair hassasiyetini azaltır. Ülkenin karşı istihbarat kapasitesine zarar verir. Ve gerçek casusların işini kolaylaştırır. Bunu bu ülkeye yapmaya kimsenin hakkı yoktur. Önceki casusluk davalarıyla silahlı kuvvetler zafiyete uğratıldı, bununla ise demokrasi dejenere ediliyor.
Ülkesini seven herkesin, öncelikle de yargı başta olmak üzere tüm kamu görevlilerinin bilhassa da medya mensuplarının casusluk iddiaları konusunda hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde hukuk içinde ve objektif hareket etmeleri gerçek vatanseverliğin gereğidir. Ben bu hassasiyet içerisinde davranarak hakkımdaki tüm iddiaları çürütmek, hakikatin ortaya çıkmasını sağlamak için tüm gücümle uğraşacağım. Çünkü bunu vatanseverliğimin bir gereği olarak görüyorum. Sizin sorularınızı bu samimiyetle cevaplıyorum. Umarım, hakkımdaki casusluk iftirasını soruşturanlar, bu iddiayı fütursuzca yayanlar da hakikatin ortaya çıkmasından başka bir niyetle hareket etmemeleri gerektiğinin idraki içinde olurlar. Olmalıdırlar. Çünkü sözde casusluk iddialarının, iftiraların arkasına sığınarak ikbal arayışında olmak, siyasi hesaplar peşinde koşmak en az casusluk kadar ülkemize zarar verir.
Bu temelsiz iddiada bulunanlar bilsinler ki yaptıklarıyla Ekrem İmamoğlu ve İBB davalarına ilişkin algıyı zannedilenin tersine çürüttüler ve bence tarihin akışını hızlandıracak bir etki yarattılar. Aynen 2019 seçimlerinin iptal edilme sürecinde olduğu gibi, iktidar bileşenleri bir kez daha, tüm tuşlara aynı anda basarak, kendi hatalarından asla ders almadıklarını ortaya koydu. Yaşayarak göreceğiz, bu büyük millet eninde sonunda gerçeği görecek ve tüm bu mağduriyetleri demokratik siyasetle çözecek.
“ANNE’ DEDİĞİ BİRİSİYLE İŞ GÖRÜŞMESİNE GELEN BİRİSİNİ CİDDİYE ALMAZSINIZ"
Hüseyin Gün ve “annem” veya “manevi annem” dediği Seher Alaçam ile tanıştığımızda, Seher Hanım kendisinin birkaç kez doğrudan randevu almak için ofisimi aradığını, sonuç alamayınca bir tanıdık bularak benimle temas kurabildiğini söylemişti.
- Hüseyin Gün ile Seher Alaçam’ın ilişkisinde hiçbir tuhaflık hissetmediniz mi?
Hüseyin Gün ve Seher Alaçam’ın ilişkisinde bir tuhaflık hissetmedim ama ziyaretin kendisi tuhaftı. “ABD’de çok başarılı olmuş bir Türk iş adamı ve teknoloji yatırımcısı” olarak tanışmaya geliyorsunuz, ama, “anne” dediğiniz kişiyle geliyorsunuz! Hani iş görüşmesine gelen bir gencin ebeveyniyle gelmesi gibi garip bir durumdu, öyle birini işe almazsınız.
Ben de daha ilk andan itibaren Hüseyin Gün’ü ciddiye alınacak bir insan gibi görmedim. Hele ki, “teknolojik yardım” dediği şeyin sosyal medya izleme ve analizi olduğunu öğrenince… Ayrıca, hem sosyal medya kullanıcıları bizim kampanyamızın ana hedef kitlesi değildi, hem de dijital kampanya benim yetki alanımda değildi. Bizim kampanyamızın ana hedef kitlesi, emekliler, ev kadınları ve nispeten kent yoksullarıydı. Bu kitlelere sosyal medya ile ulaşamazsınız. Bizim kampanyamız Türkiye tarihinin en kapsamlı kapıdan kapıya kampanyasıydı. Parti örgütleri ve gönüllüler tam da bunu yaptı. Ama Hüseyin Gün, öyle musallat oldu ki, kovsan gitmez, peşini bırakmaz bir profil… Kendini kanıtlamak ve önemli bir insan olduğunu göstermek için bazı sosyal medya analizlerini göndermek istedi, ben de buna izin verdim. Çünkü kampanya direktörünün iki asli görevi vardır: Seçim kampanyasının iletişim stratejisine karar vermek. Ve o stratejiden sapılmasına asla izin vermemek!
Beni tanıyanlar hemen her konuda uzlaşmacı ve demokrat bir kişiliğe sahip olduğumu bilirler. Uzlaşmacılığımın ve demokratlığımın kalmadığı tek alan kampanya stratejisine müdahale edildiği durumlardır. Asla taviz vermem. Çünkü seçim kampanyası süreci, demokratik bir süreç değildir. Kampanya dönemlerinde hemen herkes bir fikirle, mucizevi buluşlarla, slogan önerileri ve film önerileriyle gelir. İyi niyetli dostlar, tecrübeli siyasetçiler, adayın yakınları ve çok şey bilen “uzmanlar”, ihtiraslı amatörler…
Tüm bunlarla ben şahsen muhatap olur ve kampanyaya zarar vermelerini engeller, kibarca uzaklaştırırım. Hüseyin Gün gibi hırslı amatörlerin ve erkenden pozisyon kapmak isteyenlerin de zarar vermesini engellemek de benim asli sorumluluğumdu. O nedenle hiçbir fayda ve etkisinin olmayacağını bile bile “gönderebilirsiniz” dedim. Ama ben tek bir talepte dahi bulunmadım. Sonrasında ise gönderdiği kendini kanıtlama amaçlı bu sosyal medya analizlerine itibar etmedim ve hiçbir çalışmamda da kullanmadım.
“SEÇİME 10 GÜN KALA VERİ ANALİZİ DESTEĞİ VERECEK BİR ŞİRKET ARAYIŞINDA OLACAK KADAR AMATÖR BİR EKİP SEÇİM KAZANAMAZ”
Peki Hüseyin Gün’ün iddia ettiği gibi kampanyada kullanmak için veri analizi desteği verecek bir şirket arayışında mıydınız?
- Hayır. Seçime 10 gün kala veri analizi desteği verecek bir şirket arayışında olacak kadar amatör bir ekip seçim kazanabilir mi? 2019 seçimlerinde kampanyanın dijital tarafı benim ve ekibimin sorumluluk alanında olmasa da o alanı yöneten arkadaşlar 3- 4 ayrı şirketin sosyal medya monitoring sisteminden anlık olarak ve online hizmet alıyordu. Yani Hüseyin Gün’ün bize verebileceği hiçbir destek yoktu. Zaten kendisinden benim ne bir talebim oldu ne veri istedim ne de verebilecek bir veriye sahiptim. Biz daha yola çıkmadan önce, Kasım 2018’de tüm kampanyamızı planlamış, aşamalandırmış ve hafta hafta aksiyon planlarımızı, filmlerimizi, afişlerimizi, broşürlerimizi çok önceden hazır etmiştik. Seçime 10- 12 gün kala sadece seçim günü ve gecesinin hazırlıklarıyla uğraşırsınız. Hüseyin Gün ile tanıştığım tarihte biz 23 Haziran 2019 seçimlerinde bir milyon farka doğru gidiyorduk ve bu durumu pek çok araştırma şirketinin verdiği raporlarda görüyorduk. Seçim gecesi tüm Türkiye bayram yaparken biz neden 806 bin oy farkla kaldık diye üzülmüştük.
“AARON BAR İSMİNİ SAVCIYA İFADE VERİRKEN İLK KEZ DUYDUM, ZOOM’DA BİZE UZAKTAN SUNUM YAPAN KİŞİYMİŞ”
- Hüseyin Gün’ün ortağı olduğunu iddia ettiği Aaron Barr isimli şahıs ile hiç görüştünüz mü ya da bir iletişiminiz oldu mu ya da varlığından haberdar mıydınız?
Aaron Bar ismini Cumhuriyet Savcısı ifade alırken duydum; önceden varlığından haberim hiç olmadı. Savcı soru sorarken kim olduğunu bilmediğimi söylediğimde size Zoom toplantısında sunum yapmış dedi. 3 Eylül 2019’da Hüseyin Gün’ün ısrarlı talepleri sonucunda son bir demo yapması için online bir toplantı düzenlenmesine karar vermiştik. O toplantıda bize Hüseyin Gün’ün şirketini ve projesini uzaktan sunan kişiymiş. Ne kendisini tanırım ne de bir daha görüşmem vakidir. Hayat boyu Hüseyin Gün gibi kendini önemli sanan, şirketini ve ürününü erişilmez göstermeye çalışan pek çok kişiyle karşılaştım. Bu gibi insanlar çoğu kez sizi abartılı şekilde kendilerini pazarlamaya çalışırlar. En baştan beri Hüseyin Gün’ün benim zihnimde bıraktığı iz böyleydi.
“HÜSEYİN GÜN’ÜN İFADELERİNDE DARKWEB’TEKİ E-MAİLLERLE İLGİLİ İSMİ GEÇEN İBB ÇALIŞANLARININ HEPSİ 2019’DAN ÖNCE AYRILMIŞ”
- Peki Hüseyin Gün doğru değilse neden böyle bir hikâye kurgulasın, hangi maksatla?
Hüseyin Gün, etkin pişmanlıktan yararlanabileceği umudu veya vaadiyle bana ve Ekrem İmamoğlu’na iftiralar atacak şekilde ifade verdikten sonra paraşütle bu davaya indiriliyor. Ne oluyorsa o tarihten sonra oluyor. Paraşütle davaya dahil edilince icat edilen kavramlardan biri “OSINT” diğeri “Dark Web”. Hüseyin Gün savcılık ifadesinde bunlarla ilgili benim bir talebimin olduğunu söylüyor. Oysaki, bana sorulan sorulardan birinde (savcılık ifademin 22. sayfasındaki 54. soruda), Hüseyin Gün bana ve Zoom toplantısına katılan Melih Gecek’e, Osint, Elint, Humint, Commint, Cybint gibi kelimeler ve bu kelimelerin anlamlarını anlatan bir WhatsApp mesajıyla sözüm ona ders veriyor. Yani bizimle son görüşmeyi yaptığı gün ilk defa bu kelimeleri kendisi sarf ediyor.
Bu çok bilmiş görünen, ama, işi gücü sıradan bir hizmeti milyonlarca dolara satmaya çalışmak olan bu şahıs, gizli soruşturma ortamında etkin pişmanlıktan yararlanma umuduyla gerçeğe aykırı beyanda bulunuyor. Üstelik de benim “dijital dünyadan uzak biri” ve “old school” bir siyasi danışman olduğumu söylemişken. Ama burada esas mesele şu: Ben dünyadaki siyasi iletişim danışmanlarından bir konuda çok net olarak ayrılırım. Ben özü itibariyle “hakikatin iletişimi”ni yaparım. Hakikat neyse, adayın hakikati, projelerinin hakikati, değerlerinin hakikati neyse onun iletişimini yaparım. Hakikatin hikayeleştirilmesini iyi bilirim. Rakiple ve rakibin hatalarıyla ilgilenmem. O yüzden de negatif kampanya asla yapmam.
Amerikalı veya İngiliz meslektaşlar negatif kampanyanın daha güçlü etki yarattığını savunurken, pek çok konferansta onları eleştirmişliğim bilinir. Ben rakibe zaman, enerji ve bütçe ayrılmasına izin vermem. Sadece bu yaklaşımımı bilenler bile OSINT ve Dark Web gibi saçmalıklarla benim zaman kaybetmeyeceğimi bilirler. Ayrıca, Hüseyin Gün’ün ifadelerinde geçen 20- 25 İBB çalışanının e-mail meselesini avukatlarım İBB’ye sorduklarında bir başka gerçek daha ortaya çıktı. O kişilerin bir kısmı 2001’de, 2015’te ve 2018’de işten ayrılmışlar. Yani darkweb’de bulunduğu söylenen bu e-mailler, 2019’dan yıllar öncesine ait. Hiçbir değeri olmayan bir eski zaman hatırası özetle.
- Madem Hüseyin Gün’ün size sunduğu fikirlerden, tavrından, askıntı olmasından haz etmediniz seçimi kazanıldıktan bir ay sonra yeniden görüşmenize gerek vardı?
Dediğim gibi Hüseyin Gün kelimenin tam anlamıyla yapıştı, ille bir sunum yapacak, ille Ekrem Başkan’la “mami”si bir kare fotoğraf çektirecek. Neden ve kimden musibet geleceğini kestiremeyeceğiniz bir ortamda herkesi kazanma duygusu içinde tolerans gösteriyorsunuz.
“İBB’DE VERİ KOPYALANMASI OLMADIĞINA İLİŞKİN TOPLAM ÜÇ RESMİ RAPOR VAR”
- ‘İstanbul Senin’ uygulamasının alt platformu ‘İstanbul Hanem’ uygulaması ne zaman geliştirildi? Bu tür hizmetler için belediye personeli dışında şirketlerle çalışıldı mı? Çalışıldıysa isimleri nedir?
‘İstanbul Hanem’ adlı uygulamayı ilk defa geçen hafta medyadan duydum. Nasıl bir uygulamadır, fikir kime aittir, ne zaman yapılmıştır hiç bilgim yok. Ben ‘İstanbul Senin’ süper app’inin iletişim ve lansman toplantısına dahil oldum. Ama teknolojik alanları anlamasam da buradan veri sızıntısı olduğuna ait iddiaların tevatürden ibaret olduğuna inanıyorum. Yıllardır sürdürülen “veriler kopyalandı” anlatısının yeni versiyonu olduğunu düşünüyorum. Tüm bu safsataların aksine, İBB’de veri kopyalanması olmadığına ilişkin Süleyman Soylu’nun ve Ali Yerlikaya’nın İçişleri Bakanlıkları döneminde verilmiş iki, KVKK tarafından düzenlenmiş bir rapor olmak üzere toplam üç resmi rapor vardır. Bütün bu hakikatlere rağmen hâlâ veri sızıntısı, kopyalanması veya yabancı ülkelere satılması gibi iddiaları sürdürüyorlar.
AYŞE BARIM İLE İLİŞKİSİ
- Tutuklanmanıza giden süreçte iktidara yakın medyada Ayşe Barım’la olan ilişkiniz çok yazıldı çizildi. Hatta bu ilişki üzerinden dizi film sektörünü yönlendirdiğiniz. 31 Mart 2019 akşamı oyuncuların #herşeyçokgüzelolacak tweet’lerini aslında sizin attırdığınız söylenildi. Doğru mu? Ya da hadi varsayalım bu doğru… bir seçim kampanyasında kamuoyunun tanıdığı isimlerden destek istemek suç mudur?
Bu işler talimatla olmaz. Değil o kadar yüksek egolu ünlülere, sıradan insanlara bile talimatla bir şey yaptıramazsınız. Yaptırmaya kalkarsanız da sonuç alamaz, iktidarın bugünkü durumuna düşersiniz. Silivri’de avukatımla görüşürken yan tarafta kendi avukatı ile görüşmekte olduğunu görene kadar Ayşe Barım ile hayatta iki kez karşılaşmıştım. Kendisiyle ilk kez 2019 sonbaharında tanıştığımızda, 6 Mayıs gecesinin üzerinden altı ay geçmişti. Öncesinde ya da sonrasında Ayşe Barım ile hiçbir ilişkimiz ya da iş birliğimiz olmamıştır.
“İMAMOĞLU’NUN KAZANDIĞI SEÇİMLERİN YABANCI AKLIYLA KAZANILDIĞINI SÖYLEMEK HÂLÂ KENDİ HATALARINDAN DERS ÇIKARMAMAKTIR”
- Barım kendisiyle yaptığım söyleşide kendisinin bir sektör adına rehin tutulduğu duygusunda olduğunu söylemişti. Sizce Barım’ın tutuklanması 19 Mart operasyonu öncesinde bir yol temizliği olarak kurgulanmış olabilir mi, dizi film sektörü korksun yüksek bir tepki veremesin diye? Yani sizdeki hissiyat da bu mu?
Ayşe Barım’ı hedef alan sosyal medya kampanyasını ve akabinde tutuklanmasını ben daha çok Ekrem İmamoğlu’na giden bir operasyon olarak algılamıştım. Çünkü dizi sektöründe oyuncuların aldığı pay ne kadar ki hedef onlar olsun? Zaten oradan gidemeyecekleri anlaşılınca Ayşe Barım’ı Gezi davasından tutuklamak zorunda kaldılar. Ayşe Barım’ın başına gelenler, onun bir suç işlediğinden değil, onda olmayan ve olması mümkün bulunmayan bir güç vehmedilmesindendir. “Ünlülere tweet attırır, rakibe seçim kazandırır” vehmidir bu.
Bir seçimde manipülasyon bu kadar kolay mı? Siz ülkenin tüm TV kanallarını, binlerce radyo kanalını, onlarca gazeteyi, haber ajanslarını, YSK’yı, Anadolu Ajansı’nı ve kim bilir kaç bin trolü elinizde bulundururken manipülasyon yapmıyorsunuz da ünlüler tweet atarak mı yapabiliyor? Ya da Türkiye gerçeklerinden bihaber Hüseyin Gün gibi bir hırslı amatör 3- 5 tane vasat tavsiyeyle mi manipülasyon yapabiliyor? Geçin lütfen. Milletin zekasıyla alay etmeyin. İmamoğlu’nun 2014 Beylikdüzü, 2019 Mart ve Haziran’daki İBB ve nihayetinde 2024 İBB kampanyalarının, yüzbinlerce CHP üyesinin emeği, kampanya vaatleri ve adayın özellikleriyle değil de yabancı aklıyla kazanıldığını söylemek, hâlâ kendi hatalarından ders çıkarmamaktır.
“CASUSLUK’ İDDİASIYLA PARAŞÜTLE İNDİRİLEN HÜSEYİN GÜN’ÜN ‘ÖRGÜT YÖNETİCİSİ’ RÜTBESİYLE EKLENMESİ TÜM İDDİANAMENİN İNANDIRICILIĞINI BERHAVA EDİYOR”
- Nihayet çıkan yaklaşık 4000 sayfalık İBB iddianamesini okumaya başlayabildiniz mi? Hüseyin Gün’ün bu iddianamede “Ekrem İmamoğlu Suç Örgütü” yöneticisi olarak yer almasına şaşırdınız mı?
Bugün (14 Kasım) avukatım 13 ciltlik çıktı halinde iddianameyi Kandıra Cezaevi’ne getirdi. Henüz okumaya başlayamadım. Ancak benimle ilgili kısımların bir özetini gördüm. Ama en büyük sürpriz olarak, “casusluk” iddiası ile paraşütle indirilen Hüseyin Gün’ün bu iddianameye ‘örgüt yöneticisi’ rütbesiyle eklenmesini gördüm. Sadece bu son dakika eklemesi bile tüm iddianamenin inandırıcılığını berhava ediyor. Muhtemeldir ki, beni ‘örgüt üyesi’ olarak bağlayabilecekleri bir şema çizememişler ve “olsa da koyalım, olmasa da” diyerek Hüseyin Gün’ü o şemaya oturtup beni ve birkaç kişiye de ona bağlı yapmışlar. Tek başına bu iddianameyi çökertmeye yetiyor. İddianame o kadar siyasi ki, 4- 5 Kasım 2023’teki CHP Kurultayı’nda, Özgür Özel’in konuşma yaptığı sıradaki görüntülerimi bile suçmuş gibi en başa koymuşlar.
Oysa ben 2007’de Deniz Baykal’ın, 2010’da ise Kemal Kılıçdaroğlu’nun kazandığı kurultaylarda da o genel başkanların yanındaydım. Dört bine yakın sayfanın büyük bölümü suç olmayan siyasi yorum ve analizden oluşuyor. İddianame kopyala yapıştırlarla bilerek ve isteyerek hacimli hale getirilmiş. Örneğin, HTS kayıtlarıyla yalan olduğu daha Vatan Emniyet ifadeleri aşamasında kanıtlanmış tanık Orhan Cevahiroğlu isimli hayatta tanımadığım şahsın tam sayfaya yakın ifadesi tam 13 kez kopyalanıp yapıştırılmış.
Dünya tarihinde herhangi bir kişi 25 asır hapisle cezalandırılmak üzere suçlanmış mıdır bilmiyorum. Ama başta Ekrem İmamoğlu olmak üzere hepimize istenen cezalar tam da “patron çıldırdı” der gibi, yargının çıldırdığına delalet ediyor. Niyet belli, adalet dağıtmak değil, ortaya karışık bir iddianame ile içinden çıkılmasını zorlaştırmak ve bizleri mümkün olduğunca uzun süre içeride tutabilmek! Ama başaramayacaklar, hukuki ve demokratik mücadelenin önünde duramayacaklar. Ben bu ülkenin daha özgür, daha adil ve daha demokrat bir ülke olması için çalıştım. Ne suç işledim ne de ahlaka aykırı bir eylemde bulundum. Sabrederek, titizlikle çalışarak bu gayri hukuki; gayri hakiki iddianame içindeki iftiraları tek tek temizleyeceğim. Allah millete dayanma gücü versin.
“ONLARCA KAMERA VE İNSAN ARASINDA GİZLİ TOPLANTI YAPMAMIZ HAYATIN OLAĞAN AKIŞINA AYKIRI”
- Hakkınızda rüşvet aldığınız iddiası da var. Metro Home projesi iskanının alınabilmesi için Tuncay Yılmaz'ın yönlendirmesiyle, Adem Kameroğlu'nun 4 adet daireyi size vermek zorunda kaldığı iddia ediliyor. Bu dairelerin Necati Özkan'a ait Kapital Medya Hizmetleri A.Ş., Öykü Reklam Hizmetleri Ltd. ve Ayşe Hitchins adına devredildiği doğru mu? Adem Kameroğlu, sizin sunduğunuz, 2017 yılında elden ödeme yapılmış gibi gösterilen ödeme taahhütnamelerindeki imzaların kendisine ait olmadığını söylemiş. Neden böyle bir şey söylesin doğru olmasa, basit bir işlemle imzanın orijinalliğinin tespit edilebileceği bir dijital çağda?
İddia bütünüyle gerçek dışıdır. Bu konuda İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’na gönderdiğim uzun ve onlarca delilden oluşan bir dilekçem var. Zaten yargılama sürecinde de bu hakikat ortaya çıkacaktır. Savunmam kapsamında olduğundan burada kısaca yanıt vermem mümkün değildir.
- Sizin ‘örgüt üyesi’ olduğunuz iddiasına temel olarak gösterilen şeylerden biri de Akmerkez’deki ofisinizin örgüt yöneticiliğiyle suçlanan Murat Ongun, Fatih Keleş, Hüseyin Köksal ve Serdal Taşkın ile toplantılar için sıklıkla kullanıldığı bilgisi. Burada bir takım reklam şirketlerin belediyeden usulsüz iş almasının organize edildiği iddia ediliyor. Mesela Murat İlbak’ı Murat Ongun ile sizin tanıştırdığınız iddialar arasında. Özetle, sizlerin İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığı kampanyasını bu şekilde finanse ettiği iddia ediliyor. Yani iş insanlarından yasadışı olarak aldığınız paraları o fona aktarmışsınız. Savcılığın iddiası bu. Böyle bir fon var kurulmuş muydu?
Bu iddia da bütünüyle gerçek dışıdır. Zaten yargılama sürecinde bu hakikat de ortaya çıkacaktır. Kapsamlı delilerden oluşan savunma dilekçem savcılığa sunulmuştur. Kaldı ki onlarca güvenlik kamerası, onlarca çalışan insanın arasında gizli toplantılar yapmamız hayatın olağan akışına da aykırıdır.


