Bayrama Gidiş...
Son dönemde medyada öne çıkan yorumlar, toplumsal olaylara getirilen özgün bakış açıları ve kullanılan metaforik anlatım tarzıyla dikkat çekmektedir. Özellikle medyanın toplumsal algı üzerindeki etkisi, gündemin ağır yükü altında mizahi ve ironik yaklaşımlarla birlikte değerlendirilmekte, bu sayede hem düşündürücü hem de öğretici bir rol üstlenmektedir.
Jeopolitik Bağlam: Siyasi Gelişmeler ve Medya Dili
Güncel jeopolitik ortamda, casusluk suçlamaları gibi tartışmalı konular, yalnızca hukuki düzlemde değil; aynı zamanda sosyal psikoloji ve medya dili açısından da ele alınmaktadır. Medya, bu tür olayları aktarırken, toplumun bakış açısını şekillendiren bir araç olarak öne çıkmakta ve haberlerin sunumunda kullanılan dil, toplumsal algıların oluşmasında belirleyici olmaktadır.
Metaforik Anlatım: Benzetmelerin Toplumsal Algıya Etkisi
Metaforik ve trajikomik benzetmeler, olayların çok katmanlı yapısını ve toplumsal değerleri hiciv yoluyla gözler önüne sermektedir. Bu tür anlatımlar, gündemin ciddiyetini hafifletirken, aynı zamanda toplumsal sorumluluk ve vicdan gibi önemli kavramları sorgulatmaktadır. Dil oyunları ve sembolizmler, medyanın mesajlarını daha etkili ve çarpıcı hale getirebilmektedir.
Tarafsız Değerlendirme: Medya Sorumluluğu ve Toplumsal Mesajlar
Türkiye'nin mevcut medya ortamı, hakikatin üzerinin örtüldüğü ve samimi eleştirilerin çoğu zaman göz ardı edildiği bir tabloyu yansıtmaktadır. Medya sorumluluğu, toplumun doğru bilgiye ulaşabilmesi açısından kritik öneme sahiptir. Analitik bir bakış açısıyla, kullanılan metaforların, toplumsal algı ve değerler üzerinde doğrudan etkisi olduğu görülmektedir.
Özetle, güncel medya ve jeopolitik analizler, olayların yalnızca yüzeysel yönlerini değil; aynı zamanda toplumsal ve psikolojik boyutlarını da ortaya koymaktadır. Metaforik anlatımlar, gündemi yumuşatırken satır aralarında ciddi toplumsal mesajlar barındırmaktadır. Bilgiye dayalı, tarafsız ve öğretici bir yaklaşım, toplumun medya okuryazarlığını geliştirmek ve doğru algıların oluşmasını sağlamak açısından önem taşımaktadır.
Yandaş mı, Candaş mı? İşte Abdulkadir Selvi için tartışılan bu tanımlar, gazetecilikte tarafsızlık ilkesinin ne kadar zedelendiğini gözler önüne seriyor. Kimi zaman "kuru Selvi" lakabıyla anılan Selvi, kendi çıkarını gözetirken toplumsal meselelerde de etkili bir dil kullanıyor. Hem yandaş hem Candaş olmak, medya dünyasında iki ucu keskin bir bıçak gibi; bu durum, Selvi’nin yazılarında sıkça görülen ironik ve trajikomik üslubuyla birleşince, okurun zihin dünyasında farklı kapılar aralıyor.
Selvi'nin gazetecilik anlayışı, bir yandan eleştirilere açık bir duruş sergilerken, diğer yandan toplumsal olaylara getirdiği özgün ve dikkat çekici yorumlarla gündemde kalmayı başarıyor. Bu nedenle, "yandaş Candaş gazeteci kuru Selvi" tanımlaması, hem destekçileri hem de eleştirmenleri tarafından anlam yüklü bir benzetme olarak kullanılmaya devam ediyor.
Bugün yüzümüzde tebessüm oluşturan olaylardan biri, dün medyada yankı bulan Abdulkadir Selvi'nin Ekrem İmamoğlu hakkındaki yorumu oldu. Bazen, gündemin ağır yükü ve içinden çıkılmaz tartışmaları arasında, Selvi’nin kullandığı ironik ve trajikomik metaforlar adeta bir nefes arası sunuyor. Türk toplumunun mizah anlayışına uygun şekilde, olayların ciddiyetini hafifletebilen, bu tür kurumuş bir selvini kendin reklam yapan anlatımları, gülmeye ve düşündürmeye aynı anda olanak sağlıyor.
Malumunuz, Ekrem İmamoğlu’na yönelik casusluk suçlaması, son günlerde siyasi arenanın en çok konuşulan başlıklarından biri haline geldi. Bence Analitik bakışla Selvi'nin bu konuda ortaya koyduğu metaforik anlatım tarzı ise, mevzuyu yalnızca hukuki düzlemde değil, sosyal psikoloji ve medya dili bakımından da ele alıyor. Özellikle "bataklıkta yükselen bir kuru Selvi" ya da "yılanın derisini değiştirmesi" gibi metaforik olarak bu benzetmeler, içinde bu yazıyı yazdım… Hem olayların çok katmanlı yapısını hem de toplumsal algıyı hiciv yoluyla gözler önüne sermeyi bir ölçüde yapmak istedim.
Evet,
Gerçekler acıdır ve bizler kimse kusura bakması balık hafızasından bile bazen geriyiz… Trafikte bile arka aynaya bakarak geçiş yapılır yoksa kaza olur… Yani bu durumda arkamıza bakmamız arkada kalan olgulara da bakmamız gerekir…
Gerçekleri dile getirmekten çekinmeyen, “kral çıplak” deme cesaretini gösteren kalemlerimiz olsa da, çoğu zaman sesimiz yankısız bir boşlukta kayboluyor. Türkiye'nin mevcut medya ortamı, çoğu zaman hakikatin üzerinin örtüldüğü, samimi bir eleştirinin dahi kulaklara ulaşamadığı bir tabloyu gözler önüne seriyor. İşte bu yüzden, bazen kelimeler kifayetsiz kalıyor; ne kadar açık yazsak da duymak isteyenin az, görmek isteyenin daha da az olduğunu üzülerek fark ediyoruz.
Gülmeye ihtiyacımız olduğu şu dönemde, aslında Selvi'nin anlatımı gündemi yumuşatıyor gibi görünse de, satır aralarında toplumsal değerler, adalet ve medya sorumluluğu gibi son derece ciddi soruları da gündeme taşıyor. Böylece, casusluk suçlamasının ötesinde, toplumca nasıl algıladığımızı, neye güldüğümüzü ve hangi metaforlar üzerinden düşünce biçimlerimizi şekillendirdiğimizi de sorgulamış oluyoruz.
Sonuç olarak, Abdulkadir Selvi'nin Ekrem İmamoğlu yorumu, trajikomik anlatımı ve kullandığı metaforlar aracılığıyla; olaylara sadece yüzeyden bakmayan, ironiyle harmanlanan bir analiz sunuyoruz. Biz de, bazen gülümseyerek ama daima dikkatle, bu yorumların ardındaki derin manaları ve toplumsal mesajları irdelemeliyiz. Çünkü, Türkçede sıkça söylenen bir söz vardır: “Her şakanın içinde biraz gerçek payı vardır.”
Biliyor musunuz, “Zaman sen nelere kadirsin?” diye bir söz vardır. Bu deyim, zamanın değiştirici ve iyileştirici gücüne vurgu yapar. Hayatın akışı içinde zamanın her türlü zorluğu aşabileceğini, insanların düşüncelerini ve koşullarını değiştirebileceğini anlatır. Ayrıca, zamanın sabır ve anlayışla birçok meseleyi çözüme kavuşturduğunu ifade etmek için sıkça kullanılır. Siz de bu sözü duydunuz mu?
İşte metaforik olarak, hürriyetini kaybetmeye yaklaşan, günahlarını zamanında çıkarmaya çalışan; sanal yapısal darbenin olduğu dönemde hukuktan, yani yasalardan sıyrılabilmek için dini araçsallaştırıp “Allah affetsin” diyerek bataklıkta yükselen bir kuru Selvi’den bahsediyoruz. Selvi’nin kimi zaman kendi çıkarı doğrultusunda, toplumsal değerleri ve kavramları ustaca eğip büktüğü gözlemlenmektedir. Bu yaklaşımı, Türk toplumunda sıkça rastlanan “başını kurtaran baş tacı olur” düsturunu akıllara getirir; fakat burada, toplumsal sorumluluk ve vicdanın önemi bir kez daha vurgulanır.
Bunların yanı sıra, ilginç bir dil oyunuyla "zaman" kelimesinin tersten okunduğunda "namaz" kelimesine dönüşmesi, FETÖ döneminde de dikkat çekici bir sembolizm olarak kullanılmıştı. O dönemde, "Zaman" adını taşıyan gazete, bu kuru Selvi'nin de yazarlık yaptığı bir mecra olarak öne çıkıyordu ve bu gazete aracılığıyla çeşitli mesajlar müritlere ulaştırılıyordu. Günümüzde ise benzer bir çizgiyle hareket eden AKİT gazetesi, aynı şekilde tartışmalı yayınlara imza atmasına rağmen, üzerine herhangi bir yaptırım uygulanmaması akıllarda soru işareti bırakıyor.
Her neyse; Yandaş ya da Candaş olarak nitelendirilen Abdulkadir Selvi, medya dünyasında farklı kesimlerce tartışmalı bir figür olarak öne çıkmaktadır. Onun gazetecilik anlayışı, kimi zaman iktidara yakın duruşuyla eleştirilse de, toplumsal olaylara getirdiği özgün bakış açılarıyla dikkat çeker. Selvi'nin yazılarında, taraflılık iddiaları ve kişisel yorumlarının ağırlığı zaman zaman kamuoyunda yankı uyandırır.
İşte dün, Abdulkadir Selvi'nin Ekrem İmamoğlu hakkındaki yorumu kamuoyunda yankı buldu. Selvi'nin kullandığı trajikomik metaforlar, olayları sadece yüzeyde ele almadığını; aksine, derinlemesine bir sorgulama ve ironik bir bakış açısı sunduğunu gösteriyor. Bu tür anlatımlar, okuru düşünmeye sevk ediyor: Acaba Selvi bu benzetmelerle neyi ima etmeye çalışıyor, hangi toplumsal ya da siyasal mesajı arka planda saklıyor?
Burada, fazla yorum yapmaktan ziyade, Selvi'nin benimsediği anlatım biçimini ve ortaya koyduğu metaforların ardındaki niyetleri analitik bir bakışla irdelemek gerekiyor. Zira, bataklıkta büyüyen bir figür olarak tarif edilen Selvi'nin, olayları çarpıcı ve kimi zaman da şaşırtıcı biçimde ele alması, onun gazetecilik çizgisinin ayırt edici bir özelliği olarak öne çıkıyor. Bu nedenle, yapılan yorumların, sadece bir yazarın bakış açısı değil; aynı zamanda toplumsal dinamikleri ve medya dilini de yansıttığını unutmamak gerekir.
Metaforik olarak; İşte kıvıran kıvranan bir yazar ve gazeteci. Karşımızda, kimi zaman sözleriyle eğilip bükülen, bazen de gerçekleri ustaca gölgede bırakan bir figür görüyoruz. Tıpkı bir yılanın derisini değiştirmesi gibi, Selvi de görüşlerini zaman zaman ustalıkla şekillendirerek okurun karşısına çıkar.
"Bozuk saat günde bir kere doğruyu gösterir" atasözü, yolunu kaybetmiş veya genellikle yanlış olan bir kişinin ya da düşüncenin bile, bazen doğruya isabet edebileceğini anlatır. Burada vurgulanan, sürekli yanlış yapan ya da güvenilmez olarak bilinen bir kişinin dahi zaman zaman gerçeği veya doğruyu söyleyebileceğidir. Bu deyim, toplumsal hayatta mükemmellik arayışının gerçekçi olmadığını ve her insanın zaman zaman isabetli tespitlerde bulunabileceğini hatırlatır.
Bu ifade, özellikle bir kişinin beklenmedik şekilde doğru bir yorum ya da davranış sergilediği durumlarda kullanılır. Yani, yanlışlar arasında bile bazen gerçeğe ulaşmak mümkündür. Türk kültüründe, mütevazı bir bakış açısı ve hoşgörüyle yaklaşmanın önemini de ima eder.
Şaka ile gerçekler arasında anlatım Olayın Arka Planı ve Haber Özeti
Son dönemde siyasi gündemi meşgul eden önemli başlıklardan biri, Ekrem İmamoğlu'na yöneltilen casusluk suçlaması oldu. Bu tartışmanın merkezinde ise Abdulkadir Selvi'nin, kendine has metaforik ve trajikomik üslubuyla yaptığı yorumlar yer aldı. Bu haber metninde, Selvi'nin gazetecilik yaklaşımı, olaylara getirdiği benzetmeler ve suçlamalara dair analizleri tarafsız ve öğretici bir bakış açısıyla ele alıyorum.
Abdulkadir Selvi'nin Gazeteciliği: Metaforik ve Trajikomik Benzetmeler
Selvi'nin gazetecilik tarzı, klasik haberciliğin ötesine geçerek olayları metaforlarla süsleyen, kimi zaman ironiyle bezeli bir anlatım sunar. Onun kaleminde siyasi arena, satranç tahtasına benzetilir; oyuncular ise hamlelerini dikkatle hesaplayan taşlar gibidir. Bu yaklaşım, okurda hem bir tebessüm hem de bir düşünce kıvılcımı uyandırır. Selvi'nin analizlerinde, kurumlar çoğu zaman bir tiyatro sahnesine, aktörler ise rollerini bazen abartılı, bazen de trajikomik şekilde oynayan karakterlere dönüşür.
Yazarın karakter analizi, olayları kişilere indirgemeden, toplumsal dinamiklerle ilişkilendirir. Selvi, bazen bir satranç ustasının sabrını, bazen de pandomim sanatçısının sessiz anlatımını gazetecilik pratiğine taşır. Bu nedenle onun yazılarında, gerçek ile mecaz iç içe geçer; okur, olayları bir masal diyarında okuyor hissine kapılmadan, gerçekliğin soğuk yüzüyle de yüzleşir.
Ekrem İmamoğlu'na Yönelik Casusluk Suçlaması: Selvi'nin Canlı Yayındaki Açıklamaları
Canlı yayınlar ve köşe yazılarında Selvi, Ekrem İmamoğlu'na yöneltilen casusluk suçlamasını bir 'gölge oyunu'na benzetir. Bu benzetmede, sahnede görünenlerin ardında başka aktörlerin olup olmadığı sorgulanır. Selvi'ye göre, suçlamaların dayandığı kanıtların ağırlığı, bir tüyün kefeye konulması kadar hafif olabilir. Bu noktada yazar, suçlamaların ciddiyetine rağmen, delil yetersizliğinin altını çizer ve kamuoyuna, adalet terazisinin hassaslığı konusunda uyarıda bulunur.
Selvi'nin analizlerinde sıkça karşılaşılan bir başka metafor ise, olayların 'sisli bir havada yol alan gemi'ye benzetilmesidir. Bu benzetmeyle, kamuoyunun bilgiye ulaşmadaki güçlüğü ve olayların netleşmemiş doğası vurgulanır. Selvi, tartışmanın odağında yer alan kurumları, bazen bir dedektif romanının muammalı mekanlarına, bazen de bir ortaoyununun şaşırtıcı sahnelerine benzetir. Bu yaklaşım, olayların çok katmanlı yapısını okura sade ve anlaşılır şekilde sunduğunu zannederek ve düşünenleri göz ardı ederek yazılarına devam eder…
Metaforların ve Benzetmelerin Analizi: Bulunduğum Medya ortamında Rogg & Nok Analiz Merkezi Haber masasında tartışılan haber Üzerinden Okuma…
Selvi'nin yorumlarında, Rogg & Nok Analiz Merkezi’nde yapılan benzetmeler, haberin bütününde bir motif olarak tekrarlar. Bu merkez, bazen bir laboratuvar gibi sunulur; olaylar burada incelenir, analiz edilir ve topluma sunulur. Başka bir anlatımda ise, analiz merkezi bir aynaya benzetilir: Herkes kendi yansımasını görmek ister, fakat ayna gerçeği tüm çıplaklığıyla gösterir. Selvi’nin, bu yorumunu anlatırken kullanılan bu metaforları kullanarak kurumların şeffaflık ve tarafsızlık ilkelerine vurgu yapması isteniyor, kamuoyunun bilgiye ulaşma hakkını ön plana çıkarması haberin yayınlanmasına ve karar verme aşamasına yardımcı olur…
Benzetmelerin tekrarından kaçınmak adına Selvi, kimi zaman analiz merkezini bir pusula gibi zorlar ve bu yönden haberi tarafsız vermek zorlaşır; doğruyu bulmak için yön gösteren bir araç. Kimi zaman ise bu haber Merkezi bir adaletin tartısı gibi karşımıza çıkar; adaletin terazisi gibi, olayları ölçüp biçen bir mekanizma. Bu çeşitlilik, okurun olaylara farklı açılardan bakmasını sağlar, tekdüzelikten uzak öğretici bir okuma deneyimi sunması istenir…
Tarafsız ve Öğretici Bir Değerlendirme
Abdulkadir Selvi'nin Ekrem İmamoğlu'na yönelik casusluk suçlaması hakkındaki yorumları, metaforik ve trajikomik anlatımıyla Türk haberciliğinde farklı bir yere sahiptir. Selvi'nin benzetmeleri, olayların karmaşık yapısını sadeleştirirken, tekrar eden imgeleri farklı bağlamlarda yeniden yorumlayarak okurun analiz gücünü geliştirir. Bu haber metninde, suçlamaların kanıtlarının yeterliliği tartışılırken, manipülasyondan uzak, tarafsız ve öğretici bir dil kullanmaya çalışıyorum. Sonuç olarak, Selvi'nin yaklaşımı, haberin özünden sapmadan, okura olayları çok boyutlu bir perspektiften değerlendirme imkânı sunuyorum.
Evet,
Dün Cumhuriyet.com’ da verilen ham haberde…
Yandaş Candaş gazeteci Kuru Selvi…
Habere göre; İktidara yakınlığıyla bilinen yazar Abdulkadir Selvi, “casusluk” soruşturması kapsamında yargılanan tutuklu İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yönelik suçlama için yeterli kanıt olmadığını söyledi.
AKP iktidarına yakınlığı ile tanınan Hürriyet yazarı Abdulkadir Selvi, katıldığı bir canlı yayında tutuklu İBB Başkanı ve CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’na yönelik “casusluk” soruşturmasında, İmamoğlu’nu suçlamaya yeterli kanıt olmadığını söyledi.
‘KANITLAMAYA YETMEZ
’Ekrem İmamoğlu ve itirafçı Hüseyin Gün arasında herhangi bir yazışmanın olmadığını kaydeden Selvi, “Seçim kazanıldıktan sonra bir fotoğraf verilmesi Ekrem İmamoğlu’nun bir casusluk faaliyeti içerisinde olduğunu kanıtlamaya yetmez” dedi.
Selvi, “Ekrem İmamoğlu’nun bununla (Hüseyin Gün ile) bir yazışması yok, bir şeyi yok” diye ekledi.
Evet, şimdiki ana soru, Casusluk bu kadar kolay mı?
Casusluk Suçlamalarında Analitik Yaklaşım
Yüzeysel Yargıdan Bilimsel Araştırmaya: Tarafsız Bir Değerlendirme
Uğur Mumcu’nun Casusluk Üzerine Vurgusu
Uğur Mumcu, casusluk iddialarının yalnızca yüzeydeki verilere bakılarak değil, kapsamlı ve analitik bir araştırma sonucunda değerlendirilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Ona göre, bu tür suçlamalara yaklaşımda önyargı ve aceleci sonuçlardan kaçınmak, gerçeklerin ortaya çıkmasını sağlar.
Olayın Özeti: Ekrem İmamoğlu’na Yönelik Suçlamalar ve Kanıtlar
Son dönemde kamuoyuna yansıyan bir olayda, Ekrem İmamoğlu’na casusluk suçlaması yöneltilmiş; ancak mevcut kanıtların bu ağır iddiayı desteklemeye yeterli olmadığı belirtilmiştir. Özellikle, iddia edilen kişiler arasında herhangi bir yazışmanın bulunmadığı ve tek bir fotoğraf karesinin suçlamaya dayanak oluşturamayacağı ifade edilmiştir. Bu durum, suçlamaların sağlam ve somut delillere dayanmasının gerekliliğini bir kez daha gündeme getirmiştir.
Analitik Bakış: Yüzeysel Yargıların Ötesinde Derinlemesine Araştırmanın Önemi
Casusluk gibi ağır suçlamaların değerlendirilmesinde, ilk izlenimlerin ötesine geçilerek, tüm kanıtların titizlikle incelenmesi gerekmektedir. Yüzeysel yargılar, hem adaletin tecellisini engeller hem de kamuoyunun doğru bilgiye ulaşmasını zorlaştırır. Bilimsel yöntem ve şeffaflık, bu tür iddialarda temel dayanak noktası olmalıdır.
Küresel Bağlam: Jeopolitik Ortamda Casusluk Suçlamalarının Anlamı
Dünya genelinde casusluk suçlamaları, özellikle jeopolitik olarak kritik ülkelerde, siyasi araç olarak kullanılabilmektedir. Türkiye gibi ülkelerde ise bu tür iddialar, kimi zaman demokratik değerlere zarar verebilecek baskıcı eğilimlerin gerekçesi haline gelebilir. Bu nedenle, casusluk suçlamaları değerlendirilirken yalnızca ulusal değil, küresel dinamikler ve güç dengeleri de göz önünde bulundurulmalıdır.
Sonuç: Tarafsız, Öğretici ve Bilimsel Bir Değerlendirme
Casusluk suçlamalarında, manipülasyondan uzak, tarafsız ve öğretici bir yaklaşım benimsemek gereklidir. Yüzeysel yargılar yerine, analitik ve derinlemesine araştırma ile gerçeklerin ortaya çıkarılması, hem toplumun adalet duygusunu hem de demokratik değerleri koruyacaktır. Kurumların ve bireylerin haklarını gözeten, bilimsel temelli bir haber dili, sağlıklı bir kamuoyunun oluşmasına katkı sağlar.
Uğru Mumcunu dediği gibi; Uğur Mumcu Şöyle vurguluyordu, “Casus olmayan, casusu tanıması imkânsız gibidir…
O nedenle Analitik bir araştırmanı sonucunda analitik bir yorum yapabilirsiniz…”
Yani, bir konuyu derinlemesine bilmeden, yüzeysel yargılarla yaklaşmak doğru değildir.
Bir Casus başka bir casus ile gel beraber bir fotoğraf çektirelim der mi?
Casus Fotoğraf verip kendin açığa sokar mı?
Casusluk konusu bu kadar kolay indirgene bilir mi?
Düşününüz…
Düşünmeni cezası yok....
Ama düşünceyi yamanın ülkemizde cezası var...
Olanların Farkında mısınız?
İşte ana temamız bu olmalı…
Cumhuriyet Bayramınız Nasıl Bu Ortamda Kutlayacağınız Bilmiyorum Ama Yine De Kutlu Olsun
Saygılar…
Cessur Demirali Gürsu

















