Fazla ciddiye almayın bu hayatı.
Birgün her şey fotoğraflarda kalacak, gidenler in gittiği ve gidenlerin hiç dönmediği bir yolculuktur hayat.
Bazı yolların dönüşü, bazı hataların özrü, bazı insanların anlamı yoktur bu hayatın içinde. İyi insan mutluluk, kötü insan tecrübe, yanlış insan ders, mükemmel insan iz bırakır.
Ömürden geçen günleri geri getiremezsin.
Sana sevginin insan olmanın sevdaya sınırsızca özgürce sarılmanın adını unut demişlerse.
İşte asıl yalnızlık o zaman başlar.
Düşünmenin iradenin olmadığı hayatın içinde özgür olmaktan söz edilebilir mi?
Gördüğüne değil de duyduğuna inanan bir toplumsak.
Çoktan yorulmuş, tükenmiş, ihtiyarlamış, halsiz kalmışız, yolun sonundayız demektir.
Zihnini eğitmemiş bir insan, başkalarının iradesine teslim olmuşsa, bunun adı tükenen hayatın bir başka adı değil mi?
Karl Marx toplumsal gerçekleri anlatırken, cehaletin başkalarının elinde nasılda teslim alındığından söz eder. ''Cahil insan bilmeyen değil bilmek istemeyendir, bilmediğiyle mutlu olandır.''
Bugün sorgulama yeteneğini yitirmiş bir toplumsal yapımız varsa, burada yaratılmışlığın dışında bir başka beyinden söz edebilir miyiz?
Bu beyinde toplumsal gerçekçiliğin adı yoktur, natüralizm yansımasını asla görmezsiniz.
Daha doğrusu bunun adı, görülemeyen bilgisizlik akılsızlık cehalettir.
Cahil kişi güzellikten, iyilikten, akıldan, yoksundur.
Ama bütün bunların hepsini kendisinde toplandığını sanır.
Birde kendi başına özgür kalırsa, asıl tehlike buradadır.
Çünkü asla özgür bir gelecek adına seçim yapamaz.
Okumayan kitaba bile sadece kapağına bakıp içinde ne olduğunu düşünemeyendir.
Cehaletin içinde adını koyamadığımız bir başka cehalet vardır.
Ama asıl acı tarafı da bunun başkalarının elinde sınırsızca kullanılmasıdır.
Dünyada küresel dengelerin hızla değiştiğine bakınca.
Gelecekte nasıl bir dünya gerçeğiyle karşılaşacağını bile düşünemeyen bir cehalet gerçeği.
Akıl ve bilim, Atatürk'ün bıraktığı en önemli mirası.
Ama bugün Atatürk'ü tüketmeye çalışan bir anlayış, ne yazık ki akıl ve bilim değerlerinin öneminden asla söz etmiyor.
Aklı, hırs ve vicdanı devreden çıkarırsak acıların en büyüğünü yaşarız.
Oysa şimdi, bu değerlere nasılda ihtiyacımız var.
Aydınlığın, çağdaşlığın, insan haklarına dayalı bir demokratik anlayışın yaşanır olması.
Toplumsal dayanışmaya her zamankinden daha çok ihtiyacımız olduğu bu zamanda, cumhuriyete olan bağlılığımızın akıl ve bilimle buluştuğu noktada bu tablonun yaşanır olmasıdır beklenen.
Bilgisiz cehalet, güzellikten, iyilikten, akıldan, bilimden yoksundur.
Hepsini kendisinde toplamış sanır.
Ama asıl gerçek, cehaleti aydınlığın içine alarak tıkanmışlıktan kurtarmak.
Buda insan hak ve özgürlüklerinin sınırsız yaşanır hale gelmesiyle mümkün.
Prof. Dr. Levent Seçer