DEVLERİ YAKINDAN TANIDIM
Alev Çukurkavaklı, değerli bir gazeteci ve yazar. Yayımlanmış bazı eserleri şunlardır: 1919 Anadolu Devrimi; Unutulan Kahramanlar, Komünist Kemal, Yanlış Özgürlük, Yüzünü Kaybeden Kadınlar, Çankaya Cinayeti, Suçlu Ayağa Kalk, Seçkin Sınıf Yalanları, Hergele‑1 Bir Yanlışlığın Sineması, Devleri Yakından Tanıdım. Biz “Devleri Yakından Tanıdım” isimli eseri üzerine yazacağız.
Öncelikle şunu söyleyeyim ki bu kitapta beni de ele almış. “Geleceğini Vuran Ülke (1921-2021 Arası Öldürülen Öğretmenlerimiz)” isimli eserim üzerinden benden de bahsediyor. Aslına bakarsanız “Devler” ibaresinin bulunduğu bir yerde yer almış olmak aslında çok onurlandırdı beni ki bu anlamda kendisine sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Ancak “Kitapta yer alan ve topluma mal olmuş, gerçekten entelektüeller, siyasetçiler, sanatçılar ve kanaat önderleri arasında benim yerim neden var?” diye düşünmeden de edemedim. Zira bahsedilen isimlerin hepsi toplumda yer etmiş, ismi olan insanlardı. Evet bu ülkede yazan, elinden geldiğince üreten biri olmaya çalışıyorum ama bu ismi taşıyan kitapta yer almak… Teşekkür ederim Alev Çukurkavaklı…
Alev Çukurkavaklı’nın “Devleri Yakından Tanıdım” adlı eseri, bireysel belleğin toplumsal hafızayla kesiştiği bir tür tanıklık anlatısı olarak çıkıyor karşımıza. Yazarın yaşamı boyunca karşılaştığı ve kamuoyunda “dev” olarak anılan çeşitli entelektüeller, siyasetçiler, sanatçılar ve kanaat önderleriyle olan anılarını derleyip yorumladığı bu eser, sadece nostaljik bir portreler galerisi değil, aynı zamanda Türkiye’nin yakın tarihine bireysel bir ayna tutma iddiası da taşıyor.
Kitap, klasik bir otobiyografi ya da biyografi formatında ilerlemiyor. Her bölüm, bir “dev” figür etrafında kurgulanıyor ve bu kişilerle ilgili yaşanmışlıklar, gözlemler, diyaloglar ve bazen de kişisel değerlendirmeler aktarılıyor. Bu açıdan kitap, mozaik bir yapıya sahiptir: Her bir anlatı taşı, bütünlüklü bir tarihsel algının parçası olarak sunuluyor. Bu sunumda kişilerin kronolojik sırasına değil, tematik veya kişisel yakınlık bağlamında sıralanmış gibi bir kurgu göze çarpıyor. Bu da yazarın öznel bir hafıza haritası çizdiğini gösteriyor bizlere.
"Dev" olarak sunulan kişilerin çoğu: yazarlar, akademisyenler, sanatçılar… Bu kişilerin yer aldığı “kültürel alan”, kendi içinde iktidar mücadelelerini barındırmakta ki Çukurkavaklı'nın anlatımı, bu mücadelelere dair örtük bilgiler de taşımakta. Yazar, kişisel hafızasını anlatırken aslında toplumsal belleği yeniden kurar. Kitap, devlerin "sahne arkası" hallerini gösterdiği için, Goffman’ın “ön sahne/arka sahne” ayrımıyla analiz edilebilir ki akla hemen şu sorular gelir: Bu figürler halka açık kimliklerinin dışında nasıl davranırlar? Kitaptaki figürler birer “organik aydın” mı yoksa “geleneksel aydın” mı?
Yazarın anılar üzerinden kurduğu anlatı, yalnızca "devleri" tanıtmak değil, aynı zamanda kendini konumlandırma, onlarla ilişkiler üzerinden kendi kimliğini tarif etme sürecidir. Bu durum, özdeşleşme (identification) ve ideal benlik (ideal self) kavramlarıyla açıklanabilir. Yazar, bu figürlerle olan ilişkilerini anlatarak, onlarla olan temasının kendisini nasıl etkilediğini de sezdirir. "Gözlerinin içine bakarak tanıdım" cümlesi ise bize hem tanıklık hem de duygusal bağ kurma arzusunu gösteriyor.
Kitaptaki kişiler, Türkiye’nin modernleşme süreci, darbeler tarihi, basın özgürlüğü, akademik özerklik, sanatın toplumsal işlevi gibi birçok ana tema çevresinde konumlanır. Bu yönüyle eser, bireysel anılarla kamusal olayları buluşturma gayretindedir. Her portre, aynı zamanda bir dönem fotoğrafı gibidir.
Kitap boyunca yazar çoğunlukla gözlemci bir tutum takınsa da bazı bölümlerde açık yargılar ve yönlendirmeler yapar. Bazı figürleri yüceltirken, bazılarına mesafe koyduğu görülür. Bu, anlatıcının tarafsız bir tarih yazıcısı olmadığını; aksine öznel bir “hafıza yazıcısı” olduğunu gösterir.
Kitap tür olarak “anı” olarak sınıflansa da her bölümde bir karakterin hayatı üzerine kurgulanmış kısa anlatılar bulunur. Bu da metni yalnızca bir “belgesel metin” olmaktan çıkarır, ona edebî bir portre kitabı kimliği kazandırır. Sanatsal anlamda şu türlere yaklaşır: Portre Edebiyatı (ekspresyonist özelliklerle), Biyografik anlatı, İzlenimci deneme tarzı, Anekdot temelli kısa anlatı (anlatı fragmanları).
Yazarın dili sade, gündelik ama aynı zamanda güçlü imajlar taşır: Betimleme dili kullanılır, örneğin bir kişinin sadece fikirleri değil, mimikleri, giyim tarzı, ses tonu gibi özellikleri de anlatılır. Yer yer şiirsel denemeye yaklaşan bölümler vardır. Ritmik tekrarlar, anlatının sözlü kültürle bağını güçlendirir. Bu estetik unsurlar, kitabı sıradan bir hatırat olmaktan çıkarıp, edebî tat veren bir metne dönüştürür.
Sanatsal yorum açısından kitabın en güçlü yanı, kişisel belleğin estetik bir forma sokulmuş olmasıdır. Bu, Walter Benjamin’in “anlatının sanatı” dediği şeye yaklaşır. Hafıza, sadece bilgi değil, duygu ve sezgi ile işler. Anlatıcı, okura sadece “ne oldu”yu değil, “nasıl hissettirdi”yi de aktarır. Bu yönüyle kitap, bireysel belleği sanatsal bir hafıza galerisine dönüştürür.
Kitabın bölümler halinde ilerlemesi, her bir figürü sahneye çıkarıp sonra sahneden alması gibi bir ritim yaratır. Bu da eserin: Tiyatrovari bir yapı taşımasına neden olur. Her bölüm bir “tek perdelik oyun” gibi işlev görür. Okur her figürle kısa ama etkili bir etkileşime girer. Bu yapı, klasik anlatının dramatik ritmini çağrıştırır: giriş, yükseliş, doruk, düşüş ve kapanış.
Kitap boyunca sanatın temel işlevlerinden biri olan tanıklık etme ve anlam verme öne çıkar: Yaşananlar sadece bilgi değil, anlamlı olaylar olarak sunulur. Her figür üzerinden aslında bir dönem eleştirisi ya da dönem methiyesi yapılır. “Sanat, gerçekle kurduğu duygusal ve sezgisel bağ ile ayakta durur.” derler ya bu kitap da tam bu işlevi üstlenir: Yaşanmışlıkları duygu zeminine oturtur, onları yaşanır ve hissedilir kılar.
Alev Çukurkavaklı’nın eseri, kişisel bir anılar albümü olmanın ötesinde, Türkiye’nin kültürel ve politik belleğini bireyler üzerinden yeniden kurma çabasıdır. Kitapta geçen her figür, anlatıcının estetik süzgecinden geçerek yeniden yaratılmış, belleğin derinliklerinden çıkarılıp okurun hayal gücüne sunulmuştur.
Okurken yıllardır tanıdığınızı, bildiğinizi düşündüğünüz isimlerin bilmediğiniz yönleriyle karşılaşacak ve hayretten hayrete düşeceksiniz. Okumanızı öneririm.
Arzu Kök