13 Mayıs 1277 tarihinde (748 yıl önce) Karamanoğlu Mehmet Bey "...Şimdengeru, divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste, meydanda Türkçeden gayri dil kullanılmaya" diye ferman buyurur.Bu nedenle 13 Mayıs, Mehmet Bey'in Türk diline verdiği değer nedeni ile her yıl Dil Bayramı olarak kutlanmaktadır.
Yeni ABC’nin kabulünde,TDK’nın açılmasında,Türkçenin gelişmesinde başta Atatürk olmak üzere emeklerini esirgemeyen uçmağa varmış büyüklerimizi saygıyla anıyorum.
Bağımsız devletin yurttaşı olmanın onur, kıvancıya avzlıyorum : Dil Bayramımız kutlu olsun. 13.5.2025 Salı
Karamanoğlu Mehmet Bey'in "...Şimdengeru. ..Türkçeden gayri dil kullanılmaya" diyen fermanının 748.yıldönümünde hatırlatmalar !
· Türk Dili Konusunda 1.Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk, TBMM 1Kasım 1932 tarihinde yaptığı açış konuşmasında "Türk dilinin kendi benliğine, aslındaki güzellik ve zenginliğine kavuşması için, bütün devlet teşkilâtımızın dikkatli, alâkalı olmasını isteriz." der.
· Atatürk’ün ölümünden sonra Türkçede hangi gerici adımlar atıldı?
1-Sadeleştirilen ve 4.büyük kurultayda onaylanan ( 1935 Mayıs ) CHP tüzüğü Atatürk’ün ölümünden sonra Osmanlıca ağırlıklı eski haline döndürülür.
2- 1945 yılında Türkçeleştirilmiş olan Anayasa ile Meclis İçtüzüğü, 24 Aralık 1952 tarihinde, TBMM’ce ağdalı Osmanlıca biçemiyle kabul eder.
3-Halen 22 devlet üniversitesinde İngilizcenin zorunlu eğitim dili olması Türkiye idaresinde söz sahibi olanların zihinsel işgalinin göstergesidir.
· Yeri gelmişken Gazi’nin diline pelesenk olmuş “Ağanın silâhlığı “ gülmecesine (fıkra) yer verelim.
“Arap’ınkini Arap’a, Acem’inkini Acem’e geri verirsek, bize uzun kollu bir Buhara hırkasından başka bir şey kalmaz.” lakırtısı Meşrutiyet döneminin bazı okumuşlarının dilinde pelesenktir.
Buhara hırkasını nedense hor gören bu söz, Meşrutiyet devri Türkçe dilseverinin( *), dilde yapmak istedikleri arıtma (sadeleştirme) gayretlerini, Türkçe için bir yıkım sayan yazar Süleyman Nazif ‘e aittir.
Dil devrimi başladığı sıralarda da meseleye okumuşların (sözde aydın) çoğunun bakışı aynıdır. Günümüzde bile yeni ABC kabul edilince "..bir gecede cahil kaldık",“atalarımızın mezar taşını okuyamıyoruz” lakırtısı bazı çevrelerin dilinde pelesenktir.
Atatürk, Türk’ün her şeyine inandığı gibi dilinin de yeterliğine, enginliğine inanırdı.
Bu Türkün ana yurttan ayrıldığı zaman “dil varlığını” uzun kollu bir Buhara hırkasına benzetme anlayışında olanlara Atatürk “Tarihin akışını oradan oraya çevirmiş, yer yer bunca uygarlık ocakları kurmuş bir ulusun dili bu denli yoksul olabilir mi idi?” diye sorar ve sözünü şöyle tamamlarmış: “Araplarla tanışıncaya dek Türk’ün devlet, hükûmet, hukuk, adalet gibi uygar kavramlara; şeref, namus, insaf, vicdan gibi yüksek duygulara birer ad vermemiş olması düşünülebilir mi? Belli ki her ulusta görüldüğü üzere Türk’ün de tarihte gaflet anları olmuş, birçok varlıklarına ve bu arada diline de bakmaz olmuştur. Biz şimdi ulusal benliğimize kavuştuğumuz gibi öz dilimize de kavuşacağız.” sözleriyle dile getirmiştir.
Atatürk bir ulusun dil varlığı bakımından, yoksul olamayacağını, yeri geldiğinde, Ağa ve Silahlığı öyküsüyle anlatırmış. Öykü şudur:
Vaktiyle zengin bir köy ağası şehirde hamama gitmiş. Yıkanmış Kurulanmış… Giyinmek için bohçasına el attığı zaman bir de bakmış ki silâhlığından başka her şeyi çalınmış. Başlamış hamamcılardan hesap sormaya. Hamamcılar ağanın şantaj yaptığını, yoksa çalınan çarpılan bir şey olmadığını ileri sürmüşler. Bunun üzerine o da silâhlığını çıplak beline bağlayıp ortaya çıkmış ve şöyle haykırmış: “Görenler Allah için söylesin, ben buraya bu kılıkta gelebilir miydim? “ demiş!
Anlattıktan sonra Atatürk “-Ağanın hamama çıplak gelmediğine herkesin aklı yattı ama, Türk’ün yurdundan dilsiz çıkmadığına hâlâ akıl erdiremeyen gafiller vardır” dermiş (Mehmet Ali Ağakay; Atatürk'ten 20 Anı)
( *)Temsilcilerinden bazıları : Ömer Seyettin,Ziya Gökalp, Yusuf Akçura, İsmail Gaspıralı, Mehmet Emin, Necip Asım, Süleyman Paşa, Ziya Paşa v.b isimler
( BU YAZI DERLEMEDİR)